İlk mezenin kimler tarafından ve ne zaman yapıldığı bilinmemek- tedir fakat zeytinyağını ilk bulanlar Giritlilerdir. Soğuk mezelerde genellikle zeytinyağı ile yapıldığından ilk mezenin de Giritliler tarafından yapıldığı tahmin ediliyor. Zeytin ağacına ilişkin mevcut en eski veri Ege Deniz’indeki Santorini Adası’nda yapılan arkeolojik çalışmalarda ortaya çıkarılan 39.000 yıllık zeytin yaprağı fosilleridir.
Tarih, zeytinyağı üretimine ilişkin en belirgin izlerin Akdeniz’in tam ortasındaki Girit Medeniyeti’ne M.Ö 4.500 yıllarına dek uzandığını göstermektedir. Zeytinyağı kültürünün Akdeniz’deki diğer kavimlere yayılmasında en önemli rolü Giritliler oynamıştır. Zeytinyağının bulunuşu ile yemek kültüründe de değişiklikler olmuş- tur. Zeytinyağının aromasıyla yemekler daha lezzetli ve daha dayanıklı hale gelmiştir.
Osmanlı Saray mutfağında da zeytinyağlı yemekler mevcuttu fakat İslam dinine göre içki haram olduğu için meze bir yemek kültürü olarak fazla gelişememiştir. Fakat İstanbul çevresinde yaşayan Gayrimüslimler tarafından meze bir kültür olarak benimsenmiş ve geliştirilmiştir.
Özellikle İstanbul’un Yenikapı, Karaköy, Galata, Kumkapı, Balat, Şişli, Kurtuluş, Adalar, Üsküdar ve Kadıköy çevresinde yaşayan Gayrimüslimlerin açtıkları meyha- neler ve şarküteriler meze kültürünün yaygınlaşmasına ve çeşitlili- ğin artmasına önemli katkı yapmıştır.
Meze Kültürü
Meze denilince akla ilk gelen, alkollü ve özellikle rakı ile tüketilen yiyecekler düşünülür; fakat meze kültürünün gelişmesi ile birlikte meze sadece içkinin yanında atıştırmalık bir yiyecek olarak değil, bir yemek kültürü olarak Türkiye mutfağında kendisine yer bulmuştur.
Türkiye mutfağı kültüründe, masayı mezelerle donatmak, o sof- ranın zenginliğini de gösteren bir kavramdır. Görsel olarak fark- lı renkli görüntüleriyle sofranın albenisini artıran mezeler, aslın- da farklı bir işlev de sağlıyor. Yemek yemeği karın doyurmak kav- ramından uzaklaştırıyor, keyi i bir olaya çeviriyor.
Bu keyfi sağlayan sadece mezelerin görüntüsü, kokusu ve tadı değil hiç kuşkusuz. Mezelerin sofrada yarattığı güzelliğin, sohbetle süslenmesi de önemli.
Soğutulmadan yenmek istenen ana yemeğe verilen telaş, mezelerde bir yavaşlığa, dinlenmeye ve sohbetle ayrı bir keyfe dönüşüyor.
Ağırhiçbiryiyecekmezesınıfınadahiledilmez.Mezelerasla karın doyuracak boyutlarda sunulmamalıdır. Mezeler mevsimlere göre taze bulunan sebzelerden hazırlanmalıdır. Yazın patlıcanı bi- beri, ilkbaharın enginarı, güzün mantarı, kışın lahanası; kısacası her mevsimin kendine has taze meyve ve sebzeleriyle hazırlanmış mezeleri vardır.
Bu kadar geniş bir alanda değerlendirilen mezeler arasında şüphe- siz ilk akla gelenler beyaz peynir, kavun, yoğurt ve çiğ sebzelerdir. Ardından ise her çeşit salata, sardalya, tuzlu balık türleri, ciğer kebabı, tavası, yahnisi, havyar, beyin, muska böreği, midyenin her çeşidi, kuzu söğüş, patlıcan, biber, yaprak, lahana, domates dolmaları, her türlü köfte, zeytin, zeytinyağlılar, şarküteri ürünleri, çerkez tavuğu ve yumurta yerlerini alır.
Tabii Türkiye mutfağının, yörelere göre pek çok değişik lezzet barındırdığını düşünürsek, listeyi uzatmak mümkün. Ayrıca meyveleri, gerçek meze olarak kabul edenlerin sayısı az değildir.