Tolunay Sandıkcıoğlu hocamızdan alıntıdır;
Eski tariflerden yeni lezzetler
Osmanlı döneminde hane ne kadar zengin olursa olsun, reçelleri mutlaka evin hanımı yapardı. Kahve içmeye gelen misafirlere sade kahvenin yanında kaşık tatlısı olarak değerli taşlarla işli reçel takımı ile en az yedi çeşit olmak üzere evin hanımının kendi elleriyle yaptığı reçeller ikram edilirdi. Farklı meyve, çiçek ve sebzelerle reçeller yapan hanımların tarifleri ayrıca istenir, hanımların incekiler de sakladıkları bu değişik reçeller sadece özel misafirlere ikram edilirdi.
Evliya Çelebinin Ve Yabancı Seyyahların Kayıtlarında Osmanlı Saray Mutfağında "Reçel" Hakkında Bazı Dipnotlar;
Reçel, Helva ile ilgili olarak Olivier da bazı bilgiler verir:
“Pekmez, susamla karıştırılıp Avrupalıların dahi pek ihmal edemeyecekleri bir nevi ‘nuga’ yaparlar. Pekmezi imal etmenin bir zorluğu da yoktur. Helva denilen ‘nuga’ yahut tatlıyı yapabilmek için pekmezle susam kocaman kazanlarda orta ateşte devamlı olarak kaynatılır.
Büyük tahta kaşıklarla hiç durmadan karıştırılır. İyice piştikten ve sıvı katılaşmaya başlayınca ateşten indirilir düz mermerden veya bakırdan tepsilerin içine dökülür. Bir buçuk iki parmak kalınlığındaki bu sıvı soğumaya bırakılır. Elde edilen bu ‘nuga’ veya helva perakende olarak satılır”
Dernschwam, bazı eksik bilgilerle de olsa aşureden de söz eder ve balın Türkler tarafından çok makbul bir yiyecek olduğunu kaydeder.
Misafirlere reçel ikramı da Osmanlı Saray Mutfağı adetleri arasındadır. Neave de bir Türk evini ziyaret ettiğinde hizmetçi kızlar “gül ve portakal reçelleri ile dolu kristal kavanozlar” ile ikramda bulunur, o da beğendiği reçelden bir kaşık alır, yine tepside sunulan suyu içtikten sonra kaşığı tepsideki bir kavanoza koyar. Topkapı Sarayı’nı ziyaret ettiği sırada da kahve ile gül ve bugün artık neredeyse unutulmuş olan menekşe reçeli ikram edilir.