Osmanlıda saray mutfağın da helvacılar ve turşucular çok zeki insanlardan seçiliyordu. Çok zeki olanları ise “çıkma” sisteminde “terfi” yine sarayda bulunan en derun mektebine okumak için gönderiliyordu..!
Osmanlıda diğer deyimlerden biri de Turşucular ikinci sınıf insandır, helvacılar birinci sınıf. Tatlıya her zaman daha fazla ilgi duyulmuş olup, tatlı yiyelim tatlı konuşalım denmiştir..!
Yiyecek üretimi konusunda Kemah'da selva kuşundan kuş turşusu yapılması, Marik adlı Ermeni köyünde bulunan mağaralarda katık peynirinin saklanması gibi örnekler sayılabilir [II 195-6]. Katmerli olan katık peyniri, vilayetin her tarafından bu mağaralara getirilmektedir.
İzmir' deki "meyve gümrükhanesi" herhalde daha çok bu kuru meyveler içindi [IX 53]. Üzüm turşusu da İstanköy'den Mısır'a gönderiliyordu[IX ll5]. Su ve şerbeti soğutmak için kullanılan kar ve buz, devletin tekelinde bulunan önemli ticaret mallarındandı. Hem İstanbul civarında karın kuyularda toplanması hem de Uludağ'dan toplanan ve Mudanya iskelesinden gemilerle istanbul'a taşınan bu ürünler konusunda Evliya değerli bilgiler veriyor [I 251,1121-2].
Manya'da yerli halk bıldırcınlarını kepçe ağlarla avlayarak başlarını kopardıktan sonra tüyleri ve içleriyle beraber kayalara oyulan sarnıçlara tuzlayarak yerleştiriyor, üzerine iri taşlarla bastırıyorlardı. Bu kuş turşusu altı ay sonra hazır oluyordu [VIII 268].
Turşu Nedir? Turşunun Tarihi… En Eski Tursu Tarifleri Ve İlk Tursu Nerede Yapıldı? Türk Aşçı Haberleri Olarak Sizler İçin Hazırladık…
30-40 Yıllık Turşular "Şengül Oymak"
En eski turşular... Erikten elmaya, üzümden yumurtaya. Onlar her şeyin turşusunu kuruyorlar...
Sultan 2. Abdülhamit tarafından 1888 yılında kuruluş beratı verilen Hacı Abdullah Lokantası’nın Genel Müdürü Abdullah Korun, turşunun Osmanlı yemek kültüründe önemli bir yere sahip olduğunu, turşunun o günden bu yana yemek kültüründe bir gelenek olarak devam ettiğini belirtti.
Korun, lokantada müşterilere sundukları turşuyu kendilerinin yaptığını, turşunun malzemesinin de kalitesine önem verdiklerini kaydetti.
Turşunun bir tüketim süresinin olmadığını dile getiren Korun, "Öyle kompostolar, öyle konserveler var ki, 30-40 yıllıklar. Bizde 1972, 1976’da yapılmış konserveler, turşular var. Turşu, ağzı açılmadığı sürece, hava almadığı sürece 70-80-100 seneye kadar gidebiliyor" dedi.
Bütün meyve ve sebzelerden turşu yapılabildiğini söyleyen Korun, "Mükemmel de oluyor. Turşu, biber, salata, lahanadan ibaret bir yiyecek değil. Biz içine hiç asit koymuyoruz. Sadece sirke, şeker ilave ediyoruz.
Dışardan alıp yediğiniz turşularda, insanların dişleri kamaşıyor. Biraz da fazla kaçırdığınız zaman üstüne yemek yiyemiyorsunuz. Biz de böyle bir şey yok. Biz de tamamen doğal bir şekilde yapıldığı için, ne kadar yerseniz yiyin rahatsızlık vermiyor. Biz de çağla bademinden tutun da eriğe, elmaya, kayısıya kadar turşu
yapılıyor. Üzümden ve yumurtadan dahi turşu olabiliyor. Yeter ki yapmak isteyin."
Saklama yöntemi ve yapımının püf noktaları
Korun, sıcak ortamda bırakılan turşunun tadının hemen değiştiğini, turşunun soğukta tutulması gerektiğini, konserveye göre dayanma gücünün daha az olduğunu söyledi.
Turşunun cam kavanozlarda yapılması gerektiğini vurgulayan Korun, "Ev hanımlarına özellikle, şu an en çok kullanılan lahana, salatalık, biber, patlıcan turşularının içine sadece sirke ve biraz şeker koyarak yapmalarını tavsiye ediyorum. Ayrıca içine biraz nohut atılırsa, rengi daha güzel sararır, daha güzel bir renk alır. Altın sarısı gibi bir renk alır. Böylelikle daha güzel bir lezzet elde edilir. Suyunun çok fazla koyulmaması gerekiyor. Sebze miktarının 2 katı kadar su koyulması lazım. O ölçüde koyulduğu zaman, tam kıvamında oluyor" diye
konuştu.
"Turşuya eskisi kadar önem ve değer verilmiyor"
Turşunun, mükemmel ve insan sağlığına faydalı bir yiyecek olduğunu aktaran Korun, şöyle konuştu:
"Ancak burada önemli olan turşunun ev yapımı olmasıdır. Osmanlı mutfağında önemli bir yere sahip olan turşuya eskisi kadar değer verilmiyor. Ev tipi yaptığımız turşularımız, sağlık açısından çok daha faydalı.
Çünkü fabrikasyon olarak yapılan turşuların içinde değişik katkı maddesi var. Bu da insan sağlığına faydalı değildir. Osmanlı döneminde eğer bir ev hanımı, reçeli, turşuyu kendisi yapmayıp, çarşı pazardan alıp ev halkına ikram ediyorsa, o hanıma iyi gözle bakılmazdı. Mutlaka kadınların evde yapması arzu edilirdi. Maalesef şimdi ki hanımlar çalıştığı ve zamanları kalmadığı için evde turşu yapmıyorlar. Turşuya eskisi kadar önem ve değer verilmiyor. Tabi ki en güzeli bir ev hanımının turşusunu, eriştesini, reçelini evde yapmasıdır."
Bu Kısım Sn. Tolunay Sandıkcıoğlundan Alıntıdır...
Osmanlı mutfağından günümüze miras kalan, unutulmaya yüz tutan lezzetlerimizden biri nane turşusu Bu leziz hediye için Osman Güldemir hocaya teşekkür ederiz.
XIV. yüzyılda yazılmış Tabiatnamede hıyar turşusu, şalgam turşusu, patlıcan turşusu, gebere turşusu (kapari), soğan turşusu, sarımsak turşusu ve limon turşuları sirke ile yapılır. XV. yüzyılda soğan turşusu, gebere turşusu, sarımsak turşusu, elma turşusu, armut turşusu, sumak turşusu, patlıcan turşusu ve hardallı turşusu pancar turşuları görülür. XVI. ve XVII. yüzyıl kayıtlarında gül turşusu, havuç turşusu, pırasa turşusu, kabak turşusuve nane turşuları görülmeye başlar. XVIII. ve XIX. yüzyıllarda ise biber turşusu, mahlut turşusu, çağla turşusu, semizotu turşusu, baklafilizi turşusu, pancar turşusu, ıspanak kökü turşuları da yapılmaya başlanır.
Günümüzde turşu çeşitleri azalsa da severek tüketmeye devam ediyoruz...