Geleneksel Türk Mutfağında Mücver, rendelenmiş sebzenin ya da sebzelerin un, yumurta, peynir ve arzu edilen baharatlar ile yoğrulmasıyla hazırlanıp kızgın yağa kaşık kaşık atılarak kızartılan bir tür iştah açıcı dır.
Aynı zamanda Osmanlı ve Türk Mutfağında Mücver isteğe göre arzu edilen malzemeleri aynı şekilde hazırlanarak Fırında da yapılabilir. (diyet yapanlar için) yöresel mutfaklarımızda da Mücver Ana yemek değildir ama doyurucu bir aperatif ya da iştah açıcı, yemek başlangıcı olarak tercih edilebilir.
Osmanlı saray mutfağında mücverin birçok farklı türleri yapılmıştır. Anadolu mutfak kültüründe farklı sekillerde yapılan Mücver çeşitleri ve Mücver tarifleri bulunmaktadır.
Mücver Kek Tarifi
Mücver Kek Tarifi kullanılan Malzemeler
* 3 adet yumurta
* 1 yemek kaşığı yoğurt
* 1/2 çay bardağı zeytinyağı
* 4 adet orta boy kabak
* 1,5 su bardağı un
* 1 paket kabartma tozu
* 1/2 su bardağı rendelenmiş kaşar peyniri
* 100 gram orta yağlı beyaz peynir
* 1/2 demet taze soğan
* 1/2 demet dereotu
* 1/2 demet maydanoz
* 1 tatlı kaşığı nane
* 1 çay kaşığı tuz
* 1/2 çay kaşığı karabiber
Mücver Kek Tarifinin Püf Noktası
Kek harcına eklediğiniz kabartma tozunu 1 tatlı kaşığı kadar limon suyu ilavesiyle köpürtebilirsiniz, böylelikle kekinizin hacmi artar.
Un ve kabartma tozunu eledikten sonra kullanın. Kek karışımını sulandırmaması için kabakların suyunu iyice sıkın.
Kullandığınız kabakların su oranına kek harcına eklediğiniz un miktarını azaltıp arttırabilirsiniz.
Hazırladığınız harç ne çok cıvık ne de çok katı olmalı.
Pişirme işleminin sonuna doğru fırın kabını aralayıp kabarmakta olan kekin üzerine rendelenmiş kaşar peyniri serpiştirin.
Pişirme işlemini kısa bir süre daha sürdürün, kekinizin üzeri çıtır çıtır olsun.
Mücver Kek Tarifi Yapılış tarifi
Bol suda yıkayıp kabuklarını kazıdığınız kabakları rendenin kalın tarafıyla rendeleyin. Derin bir süzgece aldığınız rendelenmiş kabakları sıkarak fazla suyunu çıkartın.
Ayıklanmış taze soğan, dereotu ve maydanoz yapraklarını incecik kıyın. Orta yağlı beyaz peyniri ezerek püre haline getirin.
Yumurtaları derin bir karıştırma kabına alın. Yoğurt ve zeytinyağı ilavesiyle karıştırın.
Rendelenmiş kaşar peyniri, orta yağlı beyaz peynir, rendelenmiş kabak, incecik kıyılmış yeşillikler, nane, tuz ve karabiber ilavesiyle karıştırma işlemini sürdürün.
Elenmiş un ve kabartma tozunu katıp kıvam alana kadar karıştırdığınız kek harcını yağlanmış fırın kabına aktarın.
Bir spatula yardımıyla üzerini düzeltip önceden ısıtılmış 180 derece fırında, üzeri kızarıp kıvam alana kadar pişirin.
Oda ısısında dinlendirdiğiniz mücver keki kalıbından ters çevirerek çıkartıp dilimledikten sonra sevdiklerinizle paylaşın.
Evliya Çelebi'nin Diliyle 17. Yüzyıl Yiyecek Manzaraları
Evliya Çelebi, toplumun sosyal, kültürel ve ekonomik yapısını yansıtan bir ayna olan bu yemek kültürünü, renkli bir dille anlatır. İstanbul ve saray mutfağındaki yemeklerle yetişmiş olan Evliya, aynı zamanda gittiği her yerde çekinmeden değişik yemekler tatmıştır. Bu, yemeğe meraklı olmasının yanı sıra, onun kendi çevresinin kalıplarını aşmış seyyah kişiliğinin de bir ölçütüdür.
Şehir tasvirlerinde o şehirdeki ünlü yemeklere özellikle yer vermiştir. Sadece bir defasında bir yemekten iğrenir, o da bir Çerkez'in ölmüş babasının cesedinde yuvalanan arıların yaptığı baldır [VII 285-6].
Domuz eti dışında birçok et çeşidini yediği görülür:
Sudan'da deve etini yediği gibi zürafa etini de dener. Ev sahibinin sunduğu zürafa kebabını "inşallah helal"dir temennisiyle yiyip çok beğenir. Kırım'da avladıkları "fil kadar" yaban mandasının kebabı [VII 2-3] ve Defterzade Mehmed Paşa'nın hizmetindeyken avlanan keklik, turaç, sülün gibi kuşlar ve ahu kebabları da yediği etler arasında sayılabilir [II 190].
Evliya Çelebi, balığı da sever, hatta birçok Osmanlı'nın yemekten çekindiği yılan balığını [Deveciyan 214] nefis bulur; defne yaprağıyla pişirildiğini ve "misk ve amber gibi rayihası" olduğunu söyler [Vlll 325]. Bursa yaylalarında avlanan alabalıkları da tereyağında pişirir [II 21].
Daha önce bilmediği her türlü meyve ve sebzeyi dener;
görünüşlerini, tatlarını ve yetiştirme şekillerini anlatır. Amerika'dan getirilip Amsterdam'da yetiştirilen ve adının hunza olduğunu söylediği meyve için verdiği bilgiler, bunun papaya (Carica papaya, geç Osmanlı döneminde inebe-i hindi olarak biliniyordu) olabileceğini düşündürüyor:
"Adam kellesi" kadar boyu, içindeki incir darısı gibi tohumu, yumuşak sarı renkli eti, tatlı lezzeti bu meyvenin tarifine uymaktadır [Davidson 575]. Sadece dışını saran lahana gibi kat kat yapraklar papa yada bulunmaz. Evliya Çelebi bu egzotik meyveyi çiğ yemekle kalmaz, kavun zerdesi misali pirinç ile zerdesini yaptırır.
Yiyenler "bu taam-ı lezız ancak cennette olur" diye hayran kalır [VI 223-4]. Evliya, gittiği her yerin lezzetli yiyecek ve yemeklerinin hakkını verir. Fakat gezdikçe Osmanlı mutfağının değerini daha da iyi anlayıp "Taam devlet-i Osman'dadır" sonucuna varır [VII 110]. İran'da pilav, birkaç çorba ve büryandan başka yemek olmadığını söyler [IV 178].