Sirkencübin Şerbeti Tarifi
Sirkencübin Şerbeti Malzemeler:
* 5 Su Bardağı Su
* 5 Yemek Kaşığı Bal
* 5 Yemek Kaşığı Sirke
Sirkencübin Şerbeti Hazırlanışı:
5 su bardağı suyun içine 5 yemek kaşığı bal ve 5 yemek kaşığı sirke koyduktan sonra iyice karıştırın.
Soğuk olarak servis edin.
Nefis, Lezzetli Ve Ferahlatıcı
Osmanlı Şerbetlerinden Süper Bir Tarif Olan
Sirkencübin şerbeti, Mevlevi mutfağına has bir şerbettir.
Osmanlı padişahları özellikle Ramazan ayında tüketmişlerdir.
Sirkencübin şerbeti hazımsızlığı gidermekte, tokluk hissi vermekte, açken içilmesi halinde zayıflatma ve bunların yanı sıra vücut için pek çok faydası olan bir şerbettir.
Sirkencübin şerbeti yemekten sonra bir bardak tüketilirse hazmı kolaylaştırır, yemekten önce içildiğinde ise tokluk hissi vererek fazla yemek tüketilmesinin önüne geçilmesini sağlamaktadır.
Oxymel Sherbet
Ingredıents :
* 5 Glasses Of Water
* 5 Tablespoons Of Honey
* 5 Tablespoons Of Vinegar
Preparatıon :
After putting 5 tablespoons of honey and 5 tablespoons of vinegar into 5 glasses of water, stir well. It is served.
Oxymel sherbet is a special to Mevlevi cuisine. Ottoman sultans were consumed especially during Ramadan. It removes indigestion, gives a feeling of satiety, weakens if you drink it when you are hungry and it has a lot of useful effect on the body as well.
The oxymel sherbet makes it easier to digest after eating, and gives a feeling of satiety when it is drunk before eating to prevent over consumption of food.
Not;
Türk Aşçı Haberleri Olarak İnternet üzerinde yapmış olduğumuz bir araştırmada sizlere layık bulduğumuz “Sirkencübin Şerbeti Tarifi” ile ilgili alternatif bir videonun sunumundan da faydalanabilirsiniz.
Osmanlı Saray Mutfağında Gelenek Haline Gelen İçecek:
Osmanlı şerbetleri Osmanlı'nın makbul ikramlarından olan şerbet, yaz-kış ayrımı yapılmaksızın ikram edilirdi. Sebillerde Allah rızası için şerbetler dağıtılırdı, düğün dernekte şerbet ikram edilmezse ayıp karşılanırdı. Türkler yemeklerin yanında soğuk olarak içtikleri her şeye soğukluk derlerdi. Yemek dışında kışın en çok sıcak olarak tarçın şerbeti, yazın koruk ve bal şerbeti içilir; nar şerbeti ikram etmek ise kibarlık sayılırdı.
Selçuklularda 13. yüzyılda misafirlere ikram edilen en seçkin besinler arasında bal gelirdi. Bal ve şeker şerbeti en yaygın olarak içilen içecekler arasındaydı. Selçuknamede mis kokulu ve ıtırlı şerbetlerden bahsedilmektedir ki, meyvelerden; sütten yapılan şerbetlere kokular da ilave olunurdu. Mevlana Celalettin Rumi "Hayatta en sevdiğim üc şey; sema, hamam ve şerbettir" der. Mevlana eserlerinde geçen şerbetler bal şerbeti, gül suyu şerbeti, şeker şerbeti, lütuf şerbeti, tanrı şerbeti, gül sulu şeker şerbeti, düğünlerde sunulan şerbetler ise naardenk şerbeti ve saf şeker şerbetidir. Mevlana, şerbet ve gülbeşekerinden de sıkça bahseder.
Osmanlı'da altın çağını yaşayan şerbetin, Türkler tarafından oluşturulduğu ve 11. yüzyılda bile meyve sularından hazırlanıp günün her saati içilen geleneksel bir içecek olarak ortaya çıktığı bilinir.
Şerbet, Osmanlı'da günlük yaşantıyı, geleneksel davranış kalıplarını etkileyen; halk sofralarında da eksik olmayan, çeşit çeşit yapılan, her evde, her zaman ansızın gelen misafire sunulması gereken en önemli ve leziz ikramlardan biriydi. Eskiden saray, konak ve köşk sofralarında çeşitli şerbetler özel ibrikler içinde bulunur ve yemekte su yerine şerbet içilirdi. Kahve ve çay pek yaygın olmadığından gelen konuklara şerbet ikram edilirdi. Anadolu'da da doğumlardan sonra şerbet ikram edilmesi de bir gelenek hâlindedir.
Osmanlı mutfağında şerbet, ziyafet sofralarının gözde içeceği olmasının ötesinde daha büyük anlama sahipti. Örneğin Kanuni Sultan Süleyman sıcak bir yaz günü Yeniçeri ortalarını ziyaret ederken, susamış.
Ona bir kap içinde soğuk şerbet ikram etmişler. Kanuni "Sarayımda böyle şerbet içmedim!" dedi, boşalan tası altınla doldurtup, geri gönderdi. Bunun bir nevi uzlaşma işareti sayıldığı bilinir. Bu olaydan sonra padişahların yolları yeniçeri ocağına her düştüğünde durup bir bardak şerbet içmeleri gelenek haline geldi. Savaşlarda bile cepheden bu taslar saraya gönderilir ve altınla dolu olarak geri gelmeleri beklenirdi.
Osmanlı'nın Avrupa'ya İhracı Şerbet
Özellikle Osmanlı İmparatorluğu döneminde şerbetler, Batı medeniyetlerine kadar ulaştı. Şerbetler ülkeye gelen yabancı konuklar sayesinde Avrupa'da o kadar ünlü oldu ki; 17. yüzyıl ortalarından itibaren limonlu, güllü ve menekşeli hazır şerbet karışımları İngiltere'ye ihraç edilmeye başlandı. Sert şekerlemeler şeklinde hazırlanan ve gönderildiği yerde sulandırılan bu şerbetlerin yanı sıra 18. yüzyılda 'visney' adıyla hazırlanan vişne şurupları da hem İngiltere'ye hem de Fransa'ya ihraç edildi.
İtalya'da 17. yüzyılda şerbetten meyveli dondurma yapıldı ve adına şerbetten bozma 'sorbetto' adı verildi. Bugün hâlâ Fransa ve İngiltere'de meyveli dondurma 'sorbetto'dan bozma 'sorbet' adıyla bilinir. Şerbet kelimesi, ufak bir anlam kaymasıyla Batı dillerine geçti.
Osmanlı Saraylarında Sultanların Şerbetleri
Osmanlı padişahlarının çocukları olunca, ziyarete gelenlere şerbet dağıtılırdı. Özellikle doğumun ü.üncü günü sadrazama şerbet gönderme geleneği vardı. Çeşitli malzemelerden yapılan şerbetler, altın, gümüş ve billur gibi değerli kaplara konulur ve yeni doğan bebeği ziyarete gelenlere, cariyeler tarafından ikram edilirdi. Lohusa şerbeti, anne sütünün bol ve bereketli olması, bebeğin bebeklik dönemini sıkıntısız ağız tatlılığı ile geçirmesi için simgesel olarak dağıtılırdı. Padişahlara özel üretilen şerbetler vardı ki bunları sıradan insanlar tadamaz, imparatorluğun çeşitli yerlerinden gelen malzemelerle yapılırdı. Bunlar; hummaz, reybas, anberbaris şerbetleridir.
Fatih Sultan Mehmet için kırmızı ve siyah üzümle Hindistan cevizinden şerbet yapılırdı. Diğer şerbet ikramlarına bahar başlangıcında ikram edilen nevruz şerbeti, hacca gidenler için hacı şerbeti, erkek çocukların
sünnet şerbeti, hamam şerbeti, nazar şerbeti, gebe şerbeti, görücü şerbeti, söz şerbeti, ölü şerbeti, düğün şerbeti sayılabilir. Sarayın en gözde şerbetleri gül, zambak, menekşe, fulya, yasemin, muhabbet, iğde ve nilüfer çiçeklerinden yapılmaktaydı. Özellikle tatlı suda yetişen ve çok kısıtlı miktarda bulunan nilüfer çiçeğinden yapılan şerbet önemliydi. Evliyâ Çelebi, Bitlis Beyi'nin sofrasında bir yemekte tam elli çeşit hoşaf içildiğini ve lezzetlerinin güzelliğini tarif etmeye aciz düştüğünü yazar.
Şerbet Çeşitleri
Tadı, rengi, kokusu, soğukluğu ve sunumuyla Osmanlı sofralarının tarihsel zenginliğini yansıtan şerbet çeşitlerinden bazıları limonata, üzüm, elma, armut, ayva, erik, badem sübyesi de denilen badem şerbeti, kavun çekirdeği şerbeti, nar, dut, iğde, nane, koruk, ceviz şerbetleridir. Böğürtlen, çilek, kızılcık, kayısı, ağaç çileği, mandalina, portakal, şeftali, turunç, vişne, gül, amber, fulya çiçeği, menekşe, yasemin çiçeği, muhabbet çiçeği, zambak, demirhindi, keçiboynuzu, antep fıstığı şerbetleri ise en çok tercih edilenlerdendi.
Yemek dışında kışın tarçın şerbeti sıcak olarak verilir, yazın koruk ve bal şerbeti sunulurdu. Nar şerbeti ikramı kibarlıktan addedilirdi. Balla ve sirkeyle yapılan sirkencübin şerbeti hem susuzluğu giderir, hem de hastalıklara şifa olurdu. Nar, demirhindi, meyan, vişne kızılcık, limon, gül, bal, koruk şerbetleri, Türk evinin temel içecekleri olarak, her evin serin kilerinde yer alırdı. Lavanta şerbetinin insanları sakinleştirici etkisi vardı.
Osmanlı şerbetlerinin padişahı olarak nitelendirilen demirhindi şerbetini ise beş aylık bebekler ve hamileler bile içebilir. Evliya Çelebi Seyahatnamesi'nde ise çok çeşitli şerbetlere rastlanır. Bunlar; Arnavut Kasım şerbeti, baharlı şerbet, Atina balı şerbeti, cüllab şerbet, tarçın hacı şerbeti, imam şerbeti, karanfilli gül şerbeti, karanfilli üzüm şerbeti, tiryaki şerbeti, menekşe şerbeti.
Osmanlı zamanında Eminönü Yeni Cami'de teravih çıkışında verilen bal şerbeti, bu şerbetlerin en meşhurudur.
IV. Mehmet'in annesi Hatice Sultan'ın kurdurduğu vakfın dağıttığı bu bal şerbeti için tarihi vesikalarda ''Bu caminin 3 kapısından Atina balından yapılan şerbet dağıtılsın. Eğer ramazan yaz aylarına rastlarsa şerbete kar konulsun. Her kapı için her gece 33 okkalık baldan şerbet yapılarak ikişer şerbetçi tarafından dağıtılsın'' cümleleri geçmektedir.
Bal şerbeti, bal ve suyun karıştırılarak daha sonra da soğutulması ile hazırlanan bir şerbettir.
Yine tarihi vesikalarda;
1334 senesinde Aydınoğulları sultanı Mehmet Bey'in sarayında sunulan şerbetin içine kurabiye parçaları atıldığı, Fatih Sultan Mehmet Han için kırmızı ve siyah kuru üzüm ve hindistan cevizinden şerbet yapıldığı, 16. yy.'ın ikinci yarısından sonra Anadolu'da yapılan şerbetlerin Avrupa'da pek meşhur olduğu, 17. yy.'da menekşeli, güllü, limonlu şerbetlerin İngiltere ve Fransa'ya ihraç edildiği ve son olarak da aynı yüzyıllarda İtalyanların şerbetten hazırlanan meyveli dondurmalara ''şerbet'' kelimesinden bozma ''sorbetto'' dediği ve şimdilerde bahsi geçen ''sorbe'' kelimesinin kökeninin bu olduğu kayıtlardadır.