İtalyancası maccherone yani küçük hamur işi olan, Fransızcada ise badem ve yumurta akından yapılan kurabiye anlamına gelen makaronun ilk olarak 1791 yılında Venedik'te üretildiği söylense de kökeni daha eskilere dayanıyor.
Batının Ortaçağda tacirler vasıtasıyla tanıdığı badem ve badem unu, İstanbul’un Türkler tarafından fethedilmesiyle deniz yoluyla Venedik'e götürülmüştür. İtalya'da sevilerek tüketilmeye başlanan badem unlu kurabiyeler bir düğün vasıtasıyla Fransa'ya götürülür.
Rönesansın hamilerinden Medici ailesine mensup Catherine de Medici ileride Fransa kralı olacak II. Henry ile evlenmek için Fransa'ya gelirken yanında aşçılarını da getirince ve bu aşçıların yaptığı yemekler ve tatlılar aristokratlar tarafından çok beğenilince yavaş yavaş yaygınlaşması kaçınılmaz olur.
1600lerde küçük ve yuvarlak bademli tatlı olarak kayıtlara düşmeye başlayan makaron önemli düğünlerde ve davetlerde ikram edilmeye başlanır.
Önceleri kurabiye şeklinde yapılan makaronlara 16. Louis ile eşi Marie-Antoinette döneminde reçeller, baharatlar, likörler eklenir. Fransız Devriminden sonra ise Carmelite rahibeleri hem geçinebilmek, hem de manastıra ek gelir olsun diye makaron yapıp satmaya başlar.
Doğal rengiyle yapılan makaronlar zaman içerisinde bugünkü ganajlı, aromalı, renkli formuna doğru nasıl evriliyor derseniz; 1862'de Louis-Ernest Ladurèe adlı bir usta fırınını pastaneye çevirir ve yaptığı makaronların arasına reçel koyarak günümüzdeki gibi sandviç şeklinde hazırlamaya başlar.
Torunu Pierre Desfontaines ise makaron kabuklarının arasına çikolata kreması yani ganaj eklemeye başlayınca işler çığrından çıkar. Bir anda herkesin gözdesi haline gelen makaronların aromaları, renkleri çeşitlendikçe beğenenleri de gittikçe artar.
Görseldeki makaronlar ise "tatlı dünyasının Picasso'su" olarak nitelendirilen @pierrehermeofficial dan ve benim favorim her zamanki gibi Ispahan, yani güllü makaron...
Not:
İlgili yayın Sn. Tolunay Sandıkcıoğlu hocamızın sosyal ağından alınmıştır.