Osmanlı Döneminde Özel Yemekler
Aile, arkadaş ve komşu toplantıları sosyal yaşantının büyük bir kısmını oluştururdu. Bir Osmanlı beyefendisi ve sufi olan Seyyid Hasan Efendi, 1660’larda tuttuğu bir günlüğe arkadaşlarıyla yediği yemeklerde sunulanları kaydetmişti. “Sıra gecesi” adı verilen akşam toplantıları, tüm Osmanlı şehir ve kasabalarında, özellikle kışın popülerdi. Bu, Türklerin anavatanı Orta Asya’ya dayanan bir gelenekti.
Sohbet etmenin yanı sıra konuklar şiir okur, bilmeceler sorar, kelime oyunları oynar ve ev sahibinin hazırladığı ikramları tadarlardı.
Bu ikramların değişmezlerinden biri de taze hazırlanmış helvaydı ve bu toplantılara helva sohbeti de denmesinin sebebi budur. Bir sonraki ev sahibi olarak seçilen konuğun önüne arkadaşları tarafından bir top helva bırakılırdı.
Osmanlı Saray Mutfağında Mutancana Yemeği Nasıl Yapılırdı?
Mutancana İçin Kullanılan Malzemeler
800 Gr Kuzu Eti
100 Gr Arpacık Soğan
50 Gr Soyulmuş İç Badem
50 Gr Kuru Kayısı
30 Gr Razaki Üzüm
50 Gr Kurutulmuş Mürdüm Eriği
50 Gr Kuru İncir
2 Yemek Kaşığı Tereyağı
2 Yemek Kaşığı Bal
Tuz
2 Su Bardağı Ilık Su
2 Çay Kaşığı Sumak
Mutancana Yapılış Tarifi
Bol malzemeli yemek tarifleri arasında ilk akla gelenlerden.
Tencerede erittiğiniz tereyağına eti ilave edin ve suyunu çekinceye kadar ara ara karıştırarak kavurun.
Ufak doğranmış soğanları ekleyip 2-3 dakika daha kavurun.
Ilık suyu ekleyin ve kısık ateşte 45 dakika pişirin.
Üzüm, mürdüm eriği, bal ve tuzu ilave edin ve 5 dakika daha pişirin.
Başka bir tavada sıcak suda haşlanmış badem, jülyen doğranmış incir ve kayısıyı soteleyin.
Servis tabağına alıp taze kekikle servis yapın.
Not;
Türk Aşçı Haberleri Olarak Sizler İçin Hazırlamış Olduğumuz Nefis Ve Lezzetli Osmanlı Saray Mutfağı 'ndan Bu Tarifi Denediğinizde Yorumlar Bölümünde Düşüncelerinizi Bizimle Paylaşırsanız Çok Seviniriz.
Not;
Türk Aşçı Haberleri Olarak İnternet üzerinde yapmış olduğumuz bir araştırmada sizlere layık bulduğumuz “Mutancana Yemeği” ile ilgili alternatif bir videonun sunumundan da faydalanabilirsiniz.
Osmanlıda Sofralar
Osmanlı ziyafet sofralarını detaylı biçimde anlatanlardan biri de 1856 yılında Fransız Büyükelçisi onuruna Topkapı Sarayı’nda verilen bir ziyafete katılan Baron Durand de Fontmagne’dır. Dönemin resmî ziyafetlerinden farklı olarak tamamen Türk yemek düzeniyle kurulan ve Türk yemeklerinden oluşan sofra muhtemelen yabancı konukların hakiki bir Osmanlı yemeği konusundaki meraklarını gidermek üzere hazırlanmıştı:
Halının üzerine iki tane küçücük tek ayaklı masa yerleştirdiler ve bunun üstünde, merkezi hafifçe kabartmalı olan geniş bir tepsi vardı.
Yemekler servis edilmek üzere yükseltilmiş kısma konmuşlardı. Başta sadece birkaç çeşit ordövr ve meyve vardı. Ortalıkta tabak, kâse, bardak ya da sürahi yoktu. Sadece çorba için büyük süngerler vardı.
Hepimiz Türk usulü yumuşak minderlere oturduk.
Önce bize bir karış eninde, sağ omzu örten altın işlemeli peçeteler dağıttılar. Sonra yemekler gelmeye başladı. Yemekler çok çeşitli, ancak miktarları azdı. Getirildikleri kadar hızlı biçimde geri götürülüyorlardı. Kaşıklarımızı batıracak kadar bile vaktimiz olmuyordu. Baş ve işaret parmaklarımız arasında bir parça ekmek tutarken, yaprak sarmalarını kaşıklarımıza alıyorduk.”
Bu tip büyük sofralarda 50 kadar yemek birer birer servis edilir, her üç-dört
iştah açıcı yemeğin arasında baklava gibi tatlılar ikram edilirdi. Barones Fontmagne’ın aktardığı gibi konuklar her yemekten iki-üç lokma alır ve aralarda yemek boyunca sofrada bulundurulan salata, turşu ve diğer mezelerden yerlerdi. Konuklar genelde bakır, varlıklı evlerde ise gümüş büyük yemek tepsilerinin etrafına otururlardı.
Bunlar fildişi ve sedef işlemeli, alçak katlanır ayaklar üzerine konurdu. Yere, hasır ve halıları dökülen yemeklerden korumak üzere deri servisler yerleştirilirdi. Her bir konuğa işlemeli sofra peçeteleri ve sadece çorba, pilav ve meyve kompostosunda kullanılmak üzere kaşık verilirdi.