Tavuk iyice pişirilir.Tavuk piştikten sonra tencereden alınır.
Piştikten sonra çekilmiş fındık, ceviz ilave edilir karıştırılır.
Sarımsak ve kinzi dövülerek içine ilave edilir.
Servis tabağına alınarak üzeri kırmızı pul biber ve maydanoz ile süslenerek servis yapılır.
Tavuk eti, “Beyaz Et” aminoasit bakımından zengindir
Tavuk eti, sıcak ve soğuk tüketilebilir ve tavuk eti yemekleri çok çeşitlidir: Besin değeri bakımından oldukça zengin olan tavuk eti, sıcak ve soğuk tüketilebildiği için hem çocuklar hem de yetişkinler için keyifle tüketilebilir.
Osmanlı Saray Mutfağına yılda 155.059 adet tavuk alındığını gösteren daha ileri tarihli bir belge de bu rakamları destekliyor, ki bu da günde ortalama 425 tavuk anlamına gelir. Anlaşılan 18. ve 19. yüzyıllarda, kümes hayvanı, özellikle de tavuk tüketimi neredeyse bir tutkuya dönüşmüştü. Elbette, bu gıda maddesi diğer et çeşitlerinden biraz daha pahalı olması nedeniyle daha itibarlıydı.
Muhtemelen Abbasi sarayında da tercih tavuktan yanaydı, dolayısıyla eski bir İslam, hatta belki İslam öncesi saray geleneği olarak algılanabilir. Daha eski tarihli mutfak defterlerine baktığımızda, en azından II. Mehmed zamanından itibaren, Osmanlı hükümdarlarının ve maiyetindekilerin kümes hayvanlarına rağbet etmiş olduklarını görürüz. Yaklaşık yüz yıl sonraya, 981/1573-74 yılma ait muhasebe defterine göre, kümes hayvanı tercihi keklik, yaban kazı (angıt) ve orman tavuğunu (bedenos) da kapsıyordu.
Avcılığın en üstün padişah sporu olarak sahip olduğu itibarı düşünecek olursak, saray mutfağıyla ilgili belgelerde geyik ve diğer av hayvanlarına nadiren rastlanması oldukça şaşırtıcıdır. Ancak, 981 tarihli defterde yer alan kümes hayvanlan listesinde tavus bile vardır.Batı’daki ortaçağ şenliklerinde tavus kızartması hayli moda olmuştu.
Fakat İslam dünyasında, özellikle de güzel sanatlarda, tavus genellikle cenneti simgelediği için bu kuşu yemek kazanının içinde görmek oldukça tuhaf. II.Mehmed zamanında balık, havyar ve karidese, 16. yüzyılın ikinci yarısında kümes hayvanlarının daha ender türlerine duyulan ilginin dışında, 15. ile 17. yüzyıllar arasında sarayın yeme içme alışkanlıkları fazla değişmemişti. Ancak, daha fazla çeşide ve daha fazla miktarda yiyecek tüketimine doğru hafif bir eğilim görülüyor.
Sarayın hayli muhafazakâr yemek eğilimlerinin bir göstergesi, hindiye ilgisizliktir;
hindiye ne vezirlerin mönülerinde ne de büyük ziyafetlerde rastlanır. Oysa hindi 17. yüzyılda İstanbul’un orta tabakadan sakinleri arasında hem biliniyor, hem de itibar görüyordu.Kümes hayvanları Batı’da da popülerdi. Tıpkı ağaçların en yüksek dallarında yetişen meyveler gibi, kuşlar ve kümes hayvanları da yüceliğin simgesi sayılıyor, soylulara uygun yiyecekler oldukları düşünülüyordu.
Osmanlı bağlamında, kümes hayvanlarının ve yabani kuşların revaçta olmasını basitçe servetin ve itibarın sergilenmesi olarak düşünebiliriz. Tavus kebabını ise egzotizmin ifadesi olarak algılayabiliriz. Bu, düşüncelerimize son noktayı koymak için uygun bir yer olabilir, ancak özellikle 16. yüzyıldaki gelişimi çerçevesinde Osmanlı sarayı merasimlerine daha yakından baktığımızda fark edilebilecek önemli bir hususun daha olduğunu düşünülüyor..