"Bu ülkeye Tarım Bakanı olmalısınız." diye o kadar çok mesaj alıyorum ki. Beni buna layık gören herkese öncelikle teşekkür ederim.
Ancak benim tarımla ilgim;
Bu ülkenin bir vatandaşı olarak yaşadığım şehrin, ülkenin önemli oranda tarım üretiminin yapıldığı yer olması, üç çocuğa sahip bir anne olmam ve en önemlisi, gıdayı işleyen ve her gün yüzlerce insanın karnını doyuran bir şef olmamla sınırlı.
Marmara Üniversitesi mezunuyum. Turizm okudum. Tarım konusundaki bilgim; sorumluluklarımdan, ilgimden, okuduklarımdan ve beraber çalıştığım akademisyenlerin verdiği desteklerden ibaret!
Ülkemiz o kadar kıymetli ki, her alanda işin ehli insanların doğru yerlerde görev alması ve ülkemiz için çalışması için ısrarcı olmalıyız. Liyakat en temel önceliğimiz olmalı.
Şimdi bakıyorum da, ülkenin sıcak karnı tarımla ilgili konuları kendine konu edinmiş insanlar sosyal medyayı kullanarak sistemi eleştiriyor, eleştiri kapsamında yürüttükleri her söylem, bir kahramanlık hikayesine dönüştürülüyor.
Oysa ne benim gibi bir gastronomi şefinden ne herhangi bir gazeteciden ne de permakültür ile ilgilenen hobi sahibi bir meraklıdan tarım bakanı olmaz! Olmamalı!
Biz sadece ülkeyi ilgilendiren çok önemli bir konuda, kendi payına bir şeyler yapabilmeyi vicdan konusu yapmış ve inisiyatif almış bir avuç insanız.
Ülkenin bir sorununu görmek ve çözümün bir parçası olarak harekete geçmenin yollarını aramak, bir vatandaş olarak hepimizin sorumluluğudur, aktif vatandaşlıktır. Ancak bu bize, ilgi duyduğumuz konuda ülke yönetme ayrıcalığını tanımaz.
Tarım kadar İlgi duyduğum ve bana her türlü sorunda harekete geçme motivasyonu sağlayan konulardan biri de Atatürk ve Cumhuriyet tarihidir.
Eğer gelecek için endişe duyuyor, bir yerden başlayarak çözümün parçası olmak istiyorsanız size tarihe geri dönmenizi öneririm. Cumhuriyetin kurucu değerlerine dair kazanacağınız farkındalık bile emin olun çok fark yaratacaktır. Çünkü;
“Bu ülkenin geleceği geçmişinin köklerinde saklıdır, geçmişi doğru okuyanlar geleceği kuranlar olacaktır.”
Demiş; M. Kemal Atatürk