Yerel Üretici Ve Çiftçi Desteklenmeli
#Covit19 hayatımızı tehdit ederken hepimiz önlemler almaya, hayatımızı yavaşlatarak evlerde zamanı geçirmeye başladık. Nasıl yaşadığımızı, nerede yaşadığımızı, ne yediğimiz, hayat tempomuzu gözden geçiriyoruz. Nasıl geçtini anlamadığımız zamanı yavaşlattık bu süreçte aslında.
Sosyal medya paylaşımlarına bakıyorumda artık endişelerimizin hayatta kalabilmek için gıdanın geleceğine dair endişelere doğru yöneldiğini takip ediyorum.
Bu olağanüstü günlerde ne yiyoruz ve yakın gelecekte ne yiyeceğimiz, hepimizi en endişelendiren durum. Önceleri yemek işini geçiştirirken, öğünleri dışarda yerken, hatta bir çoğumuz evlerdeki mutfakları kullanmazken şimdi sağlıklı beslenmek ve güvenli yemek için evlerde yemek pişirmeye başladık. Zamanımızın çoğu artık mutfakta geçiyor.
Ben ve diğer şef arkadaşlarım gıdanın geleceği üzerine endişelerini dile getirirken neden herkesten çok kaygılandığını şimdi daha iyi anlıyorum.
Bizler sadece yemek yapmıyor aynı zamanda ürünü üreten ve tedariğini yapan kişilerle de sürekli iletişim halinde olduğumuz için gıdanın şimdiki durumunu görebiliyor ve gelecekteki durumunu da tahmin edebiliyoruz.
Şimdi ülkeden ülkeye, şehirden şehire gidemediğimizi düşününce en temel ihtiyacımız gıdanın tedariğini sadece biz şefler değil hepimiz düşünür olmaya başladık. Ya biterse?
Endişelenmekte çok haklıyız!
İki hafta önce Antakya’daydım. Çiftçiler ile bir araya geldim. Herkesten dinlediğim bir tek şey vardı; para kazanamıyoruz! Artık buğday ekmeyeceğiz!
Ne yapmamız gerekiyor soruna tek bir cevap verebilirim. “Ürünü çeşitlendirip hedefi küçültmemiz gerekiyor.”
Yerelleşmeyi destekleyerek, kendi kendimize yetecek hale gelmeliyiz. Tıpkı eskiden olduğu gibi. Para kazandığını sanan ama borç batağında olan, büyük çiftçinin desteklemediği bu çözüm aslında bizim tek kurtuluşumuz.
Üreteci yakın pazarda tüketiciye ulaşırsa, ürünü çeşitlendirirse, tarım maliyetlerini en aza indirecek üretim modelini seçerse, biz bu işi başarırız. Biz küçük bir adım bile olsa Mardin’de başardık. Ama yeterli değil daha çok çalışmamız daha çok üretmeliyiz.
Tam da bu günleri düşünerek yerel üreticiyi, çiftçiyi ayakta tutacak yolları aramalıyız.
Olabilecek gıda açığı sebebi ile endişelendiğimiz yükselmeye basladıgı bugünlerde bana gelen mesajlarda en çok tarımın geliştirilebilmesi için ne yapabileceğimizi soruyor herkes.
Çözüm;
Çiftçimizin desteklenmesi
Çiftçinin üretime devam etmesine yardımcı olunması
Üretim ve tüketimde yerelleş ilmesi
Üretimde küçülerek tedarik zincirinin kısaltması
Alınacak en acil önlemler bana göre...
Tarımın başladığı bu topraklarda biz tarımı büyüklerimizden öğrendiklerimizle devam ettirdik yıllar boyu.
1980 yıllarda Rahmetli Turgut Özal’ın tarım reformları adi altında IMF ve Dünya Bankası ve Dünya Ticaret Örgütünün dayatmaları ile hayatimiz giren yeni kavramlar; ticari tohumlar, kimyasal gübreler, zirai ilaçlar toprağımızla birlikte çiftçimizin de kimyasını değiştirdi.
Çiftçinin akli rakamlarla kapristi. Buğday üreticisi elindeki yerel tohumdan atadan öğrendiği tarım yöntemleri ile dönümde 300-400 kg ürün alırken ticari tohumlar ve bu tohumları destekleyen yan ürünlerle rekoltenin dönümde 750-800 kg çıktığını gördü.
Çiftçi bu süreçte sonuca odaklandı. Dönümde 800 kg ya kadar ürün almak atasından öğrendiği tarım yöntemleri ile elde edemeyeceği bir miktardı.
Oysa ticari tohumlar ve bu tohumu ayakta tutacak kimyasallar için ödenen para, bu kimyasalların insana, toprağa, doğaya verdiği tahribata, bu tohumu yetiştirebilmek için kullandığı enerjinin farkında olsa da sonuç daha önemliydi. Her yıl dönümde 800 kg buğdayı hasat edebiliyordu.
Sonuc olarak çiftçi dönümde 800 kg alabilmek uğruna girdiği borç yatağının altında kalkamadı ve çözümü; üretmemekte, toprağını beton yığınlarına teslim ederek büyük sehire göç etmekte buldu.
Şimdi ülke olarak üretimi ve gıda ile ilgili iliskimizi tekrar gözden geçirmemizin tam zamanı.
Türk Aşçı Haberleri Olarak Bir Tavsiyemiz Diğer Seçeneklerden Olan İftar Ve Sahur Menülerinden ;