Şef Pınar İshakoğlu: Kişiye Özel Lezzetler
Aşçılığa uzanan hikayesi de kendi gibi inişli çıkışlı, meraklı ve enerjik “Private Chef” Pınar İshakoğlu’nun. Okumayı söker sökmez annesinin dergilerinden kopardığı tariflerle ilk kekini yapışı da bu hevesten, 10’unda pilav, 12’sinde konserve pişirme sevdası da! Ne var ki ailesinin hamaratı, meraklısı, yemek düşkünü o günlerde…
Birgün profesyonel aşçı olmayı hayal etmek mi? Orada bir duraksıyor. Maaile yükselen “Bu iş sana göre değil, usta mı olacaksın” sesleri… Memlekette de zaten Mengen Aşçılık Okulu dışında başka bir yemek okulu yok! Varsa da sırf erkeklere tahsisli! O vakit ne yapayım ne edeyim derken sanata merakından Bilkent Arkeoloji ve Sanat Tarihi bölümünde karar kıldığını anlatıyor, Pınar şef. Akabinde sinema televizyonla aklı bir çeliniyor, bu defa yönünü Beykent Üniversitesi’ne çeviriyor. Oysa sadece bir top döndürmece bu yaşadıkları,.. Kader denilen eninde sonunda bulur ya sahibini, onunki de o misal…
Hayallerine erişmesi çok kolay olmuyor tabii. Hikayeye devam edersek, aile meclisinden bir kız çocuğu için işletme okumanın daha faydalı olacağı kararı çıkıyor bu kez de. Hop İngiltere’de alıyor soluğu, İshakoğlu. Kendi de istiyor aslında işletme okumayı. Tam da o vakitler hayat hoş sürprizleriyle karşılıyor onu, ünlü İngiliz moda tasarımcısı Vivienne Westwood’da staj yapma şansı buluyor. Herkesin gıptayla baktığı bir markayla çalışmak yepyeni kapılar açıyor kariyerinde… Ne var ki
aşçılık rüyası işte, bir türlü o hayalinden vazgeçemediğini anlatıyor, İshakoğlu.
Londra’da aşçılık okuluna yazılıyor
Bir karar Londra’nın Prue Leith aşçılık okuluna kaydoluyor. İçinde sönmeyen, bir türlü frenleyemediği bir aşçılık ateşi var ya hani, Türkiye’ye dönüp ailesiyle de paylaşıyor bu arzusunu…
Ama bu kez de olmuyor, olamıyor! Otoriter annesinin engeliyle karşılaşıyor bu kez de.
Pınar İshakoğlu’nun anne, baba, amcanın kararıyla bir yılı da ailesine ait sprey boya fabrikasında geçiyor. “Yine peki dedim ve aşçılık hayallerimi bir kenara bıraktım” diyen Pınar şef, bir senenin sonunda kendi istediği yolda yürümek için rotasını tekstile çeviriyor, işletme diplomasıyla dünyaca ünlü markaların pazarlama işlerini yürütüyor. Gelsin şoförler gitsin asistanlar… Pınar İshakoğlu, 2009 ekonomik krizine kadar sürdürüyor bu şaşalı hayatını.
Krizi fırsata dönüştürürken…
“Kriz olunca bizim de şirketimiz küçülmeye gitti, kala kala 4 kişiydik. O zaman hayatı sorgulamaya başlıyorsun; benim bir hayalim yok muydu, burada ne işim var, evet başarılıyım, çok güzel para kazanıyorum da peki hayallerim?” şeklinde hayatındaki ilk radikal dönüşü sözcüklere döken Pınar şef için artık krizi fırsata dönüştürme vakti geliyor.
Burhaniye’deki yazlığında bir ay sadece denize bakmak yetip de artıyor özlenen günlere kavuşmak için.
“Önümde iki seçenek vardı, ya beyaz üniformalı aşçılara baka baka bir ömür pişmanlığını duyacak ya da bir okula kaydımı yaptırarak hamurumdaki mutfak kabiliyetimi bir şekilde ispatlayacaktım” diyen İshakoğlu, seçimini yaparak hedefine cesaretle yürüyor ve Mutfak Sanatları Akademisi’ne yazılıyor. O zaman anlıyor ki, onca sene içinde büyüttüğü aşçılık hevesten çok daha ötesi. Ve ardından yeme içme işletmeciliği ve aşçılık eğitimi aldığı okulda bitirme projesini birincilikle bitiriyor, okuldan iyi bir dereceyle mezun oluyor. İlk staj yeriyse, Sunset Grill Bar & Restaurant oluyor, İshakoğlu’nun.
Bir telefon çalıyor, dünyası değişiyor…
İlk stajını Sunset’te yapıyor yapmasına da gönlünde yatan aslan, bir yurt dışı restoranında çalışmak oluyor Pınar şefin. Hazır da cebinde İngiltere’de oturma izni varken ikinci adresinde çalışmayı kafasına koyuyor. Ta ki “birgün bir telefon çalana, dünyası değişene kadar…” Eksen Grup’ta çalışan pazarlama & halkla ilişkiler sorumlusu arkadaşından Nişantaşı’nda Cento per Cento adında bir İtalyan restoran açılacağı bilgisini alıyor.
Üstelik de bu mekanla İngiltere’nin en iyi İtalyan şefi Maurizio Morelli ayağına geliyor.
Maurizio ile kalabalık bir basın toplantısında tanışıp, elektrikleri tutuyor ve 2010 yılında Chef De Partie olarak mutfağa giriyor. “Şefin sağ koluydum hem İngilizcem vardı şefin herkesle iletişimini sağlıyordum hem de işletme okuduğum için işte daha hızlı yükseldim” diyen İshakoğlu’nu şef de çok seviyor, patronu Erol Kaynar da…
Ama kanının kaynaması bir türlü son bulmuyor, İshakoğlu’nun. Hep farklı bir şeyler yapma hevesi, sevdası…
Hayatta tek gerçek doğru zamanda doğru yerde olmaksa şayet, İngiltere’ye gidişiyle o da buluyor kendince en doğru yolunu. ” Maurizio yeni bir restoran açıyordu ve beni de sous şef olarak kadrosuna aldı. İki sene çalıştım orada. Daha sonra Soho House’ta sous şefliği ve pastane şefliği yaptım. Arkasından Türkiye’ye dönerek “Private Chef” konseptini kurguladım” sözleriyle geçmiş deneyimlerini anlatmaya devam eden İshakoğlu ile Private Chef konseptini detaylı konuşmadan kısa bir ara vererek mutfağın kendisi için anlamını soruyorum.
Öyle ya, artık mutfakta, hayallerinin peşinde bir şef o!..
“Demek ki içimde bu ateş varmış dedim. Çünkü inanın aşçılık çok zor bir meslek; hem fiziksel olarak zor hem kendinize ait özel bir hayatınız yok. Ama ben yılmadım çünkü içimde bu mesleğe karşı inanılmaz bir sevgim, bağlılığım vardı. Bir gün bile yılbaşım, haftasonu tatilim olmadığı, arkadaşlarımı göremediğim için kendimi kötü hissetmedim” diyen İshakoğlu için mutfakta olmak, yemek pişirmek, sunum yapmak, insanları ağırlamak kesin ve net çizgileriyle bir tutku!..
Private Chef geliyor!..
Yeniden dönüyorum, konseptin doğuş hikayesine… “Yemek pişirmek benim için bir tutku dedim ama ben İngiltere’de zaten Private Chef’lik yapıyordum, 2-3 tane müşterim vardı, evlerinde bir haftalık yemeklerini pişirip dolaplarına koyuyordum. Özel davetlerinde ise evlerinde restoran hizmeti sunuyordum” diyen Pınar Şef, bu konseptin İngiltere’de sıkça kullanıldığını söylerken Türkiye’de henüz bilinen bir konsept olmadığını ve altı aylık araştırmanın ardından ilk kez kendisi tarafından hayata geçirildiğini anlatıyor.
Kişiye özel şeflik ile neleri hayal ediyor, keyifli sohbetimize kaldığımız yerden devam ediyorum.
“Bu konsepti kurgularken yemekle alakalı her şeyi hayal ettim” diyen Pınar şef, anlattığına göre Private Chef’lik ile birlikte bir atölyesi olsun, televizyon programı yapsın, kitap yazsın, chefs table yapsın, workshoplar düzenlesin istemiş. Öyle tek bir alana bağlı kalmadan nereye, kime yemek pişirmek isterse oraya, özgürce…
Bir masa etrafında 10 kişilik mutluluk sunuyor
“Allah gönlüme göre verdi, öyle de oldu” sözleriyle mutluluğunu hem kelimelere hem de gülen gözleriyle yüzüne yansıtan Pınar İshakoğlu, o bahsettiği masasında kimleri, hangi ürün, malzeme ve servisle ağırlıyor, sohbetimizi sürdürüyoruz…
Bizzat şef karşılamasıyla masaya konuk edilmek,
kişiye özel hazırlanan menüyle lezzeti sıra dışı bir deneyime dönüştürmek isteyen, yemeğin hikayesine keyifli bir o kadar da öğretici bir muhabbetle eşlik etmek isteyen, önüne getirilen yemekleri daha tatmadan dinlemek hatta yapımına ortak olmak isteyen 10 şanslı isim her defasında Pınar Şef’in düşlerinin kahramanı oluyor bu konseptte.
Ürünlerinin hepsini özel üreticilerden aldığını söyleyen Pınar Şef;
Komşuköy, Taze Mutfak, Maki Doğal Gıda, Mimi Çiftliği,38-30 Çiftliği, Saklı Orman’ın ürünlerini tercih ediyor, mutfağında konseptini kendine yakın bulduğu doğal, kendileri üreten üreticilerle çalışmayı seviyor.

Özel şefin özel hayatına ayıracak zamanı yok!
Geliyorum Pınar Şef’in ajandasındaki hali hazırda yaptığı işlere, yeni projelere… Kendi konsepti dışında farklı projelere de elinden geldiğince yetişmeye gayret gösterdiğini söyleyen İshakoğlu, ara ara Chefs table’lar yapıyor, tadım menüleri hazırlıyor, televizyon programı yapıyor. Ya özel hayatı? Yaşamı hep iş olan Pınar şef, 8 yıllık kariyer değişimini bir evlilik olarak yorumlarken özel hayata vakit ayıramadığını dile getiriyor. Peki eksikliğini hissediyor mu? “Tabii ki hayır” diye yanıtlıyor sorumu.
Pınar şef için mevsiminde yerel malzeme, doğru pişirme teknikleri ve biraz da sevgi lezzetin püf noktaları.
“Yemeği aşkla yapmanız lazım. İnanın sevginiz yemeğe geçiyor. Enerji veriyorsunuz çünkü. Sevgiyle yapılan yemeğin tadı başka oluyor” diyen Pınar Şef’in sunumdaki imzası ise “az her zaman fazla.” Tabakta yenilebilir çiçekler kullanmayı sevdiğini, tam bir mikro filiz hastası olduğunu söyleyen Pınar Şef, renklere düşkün çünkü ağırlıklı olarak sanatla besleniyor.

Mutfakta kendini disiplinli, aşırı titiz, aşırı temiz, düzenli, otoriter olarak tanımlayan Pınar Şef gelin görün ki işten sonra adeta bir arkadaş canlısına dönüşüyor. Katiyetle asabi değil, işine full konsantre, kontrolcü ve öğretici!
Hatta buradan bir güzel müjde: Mutfak dünyasının enerjik, sıra dışı ve çok özel şefi Pınar İshakoğlu, yeni öğretim döneminde Aydın Üniversitesi Gastronomi bölümünde uzmanlığını bu defa akademisyen kimliğiyle mutfağa bir gönül ve ömür vermek isteyen gençlerle de paylaşmaya hazırlanıyor!..
Kaynak; hotelrestaurantmagazine.com