Türk Mutfağı ve Macar Mutfağında; Yemek, Kültür ve Kimlik (Bölüm -01)
Adem Koç
Bu çalışmanın konusu, yemeğin bilinen biyolojik (karın doyurma) işlevi dışında sosyokültürel ve kültürel ifade çeşitliliği bağlamlarında “kimlik vurgusu” işlevi üzerinedir. Türkiye’de Ankara (Çubuk), Eskişehir (Alpu), Kütahya, İzmit (Kocaeli), Tekirdağ; Macaristan’da Karcag, Kisújszállás, Jászberény, Jászfényszaru, Budapeşte’de yapılan alan araştırmaları ve literatür taraması çalışmaya yön vermiştir.
Yemek, Kültür ve Kimlik Bağlantısı
Kültür, simgesel bir alandır. Simgeler genellikle dil ile ilintilidir. Fakat ülkeleri temsil eden bayraklar gibi, sözlü olmayan simgeler de vardır. Bu simgesel alanı kullanabilen tek varlık insandır. Kültür, tek tek, birbirinden bağımsız bireylere değil, bir grubun üyesi olarak bireylere özgü bir vasıftır. Kültür toplum içinde aktarılır. Biz kültürümüzü gözleyerek, dinleyerek, konuşarak ve diğer insanlarla etkileşim içine girerek öğreniriz.
Paylaşılan kültürel inançlar, değerler, anılar, beklentiler, düşünme ve hareket biçimleri insanlar arasındaki farklılıkları siler. Kültürleme süreci ortak deneyimler sağlayarak insanları birleştirir (Kottak 2008: 52). Kottak’ın tanımlamalarıyla şöyle bir sağlama yapabiliriz: Hayvanlar da avlanır, insanlar da avlanır; ancak insanlar yemek yapar. Dolayısıyla yemek pişirmek simgesel bir alan olan kültüre dâhil edilebilir.
Malinowski’ye göre işlev her zaman bir ihtiyacın doyurulmasını ifade eder;
bu en basit yeme edimiyle başlar ve kutsal eyleme kadar gider (Malinowski 1992: 28). Ona göre yiyecek temel biyolojik ihtiyacı giderme dışında armağan, paylaşım, dayanışma, aile ve klan birliğini sağlama, dostluk ve iletişim gibi toplumsal; bereket töreni, ayin ve büyü gibi dinsel işlevlere sahiptir.
Yiyecek kültleri, ayin yemekleri ve kurbanlar insanın kısmetle, iyicil bereket güçleriyle bağını sağlamaktadır (Malinowski 1990: 31-41). Besinlerin insan tüketimi için uygun hale getirilmesi ve tüketim davranışları süreci, beslenmeyi salt biyolojik bir eylem olmaktan çıkarmakta, kültürel bir olgu haline döC. Lévi-Strauss’un Mutfak Üçgeni’nde (The Culinary Triangle) “çiğ” normal, “pişirme” (tütsüleme) ve “çürütme” (kaynatma) dönüşmüş olarak verilmektedir.
Bunun yanında “çürütme” doğa tarafındayken pişirme “kültür” olarak sınıflanmıştır. Hayati Beşirli’ye (2010: 159-160) göre de “yiyecek maddelerinin üretimi, taşınması, saklanması ve kullanımı sürecindeki eylemler” beslenme ve yiyecek konusunun kültür kavramı bağlamında incelenmesini olanaklı kılmaktadır.
1. Ne yiyeceğimizin temel belirtisidir.
2. Kültür öğrenilmiştir. Yiyecek alışkanlıkları da küçük yaşta öğrenilir. Öğrenildikten sonra uzun süre değişmez.
3. Yiyecekler, kültürün bütünleyici parçalarıdır (Tezcan 2000:1)
diyerek kültür ve yemek arasındaki doğrusal ve bağımlı ilişkiye işaret eder. Dünyada hemen hemen her mutfağın temel sayılacak bazı özellikleri söz konusudur. Bunlar, o mutfağı ötekilerden ayrı kılan özellikler olarak tanımlanır. Her mutfak bu özellikleriyle bir kimlik kazanır. Ancak, çoğu kez, bunlar din ve inanışların kısıtlamaları, bölgeye özgü fauna ve flora (hayvan çeşitleri ve bitki örtüsü) ile sınırlıdır (Şavkay 2000: 10).
Mutfak çeşitlenmesinde bir başka etken de komşu halklar ya da milletlerle yaşanan ilişkilerdir. Savaşlar, doğal felaketler, ekonomi vs. sebeplerle göç eden insanlar başka toplumlarla bir araya gelirken kültür göçü de gerçekleşmektedir. Bu kültür göçünün önemli bir parçası da yeme-içme alışkanlıklarıdır.
Her ne sebeple olursa olsun bir arada yaşamak zorunda olan farklı ırk, kültür ve kimlikten insanların farklılıklarını vurgulamak yerine özgünlüklerini paylaşma yolu UNESCO’nun da desteklediği bir yöntemdir.
Kültürel İfadelerin Çeşitliliğinin Korunması ve Geliştirilmesi Sözleşmesi1 (2005) “kültürün zaman ve mekân içerisinde çeşitli biçimler aldığını ve bu çeşitliliğin insanlığı oluşturan halkların ve toplumların kimliklerinin ve kültürel ifadelerinin özgünlüğünde ve çoğulluğunda yansıma bulduğunu dikkate alarak” tek tipleşmenin ve dolayısıyla hâkim tek bir kültürün oluşmasının ve insanların yalnızlaştırılmasının önüne geçmek ister.