Çökelekli Biber Dolması Tarifi
Kullanılacak Malzemeler
* 1 Kg Çökelek
* 1 Kg Yeşil Biber
* Maydanoz
* 1-2 Domates
* 2 Su Bardağı Sıvı Yağ
* 2 Diş Sarımsak
Çökelekli Biber Dolması Yapılış Tarifi
Biberler yıkanır, ayıklanır, kurulanır.
Maydanozlar doğranır, çökeleğin içine konur karıştırılır.
Biberlerin içine çökelek doldurulur.
Doldurulan biberlerin ağzı domatesle kapatılır.
Bol yağda kızartılır.
Domatesler rendelenerek dövülmüş sarımsakla birlikte yağda kavrulur.
Hazırlanan sos, kızarmış biber dolmalarının üzerine dökülerek servis edilir.
Evliya Çelebinin Ve Yabancı Seyyahların Kayıtlarında Osmanlı Saray Mutfağında “Dolmalar” Hakkında Bazı Dipnotlar;
Elma dolması, etli ayva dolması ve kavun dolması Osmanlıdan önce Abbasî Arap mutfağında var. Dolmalar Arap mutfağından geliyor. Bamya dolması ve havuç dolması bile var..!
Genelde şölen niteliğindeki yemeklerde; tavuk, ekşili tavuk, güvercin, piliç, ekşili piliç, börek, bohça (poğaça), tatamaç (mantı benzeri bir yemek), ıspanak böreği, çorba, katı çorbası, kefal çorbası, baklava, çeşitli dolmalar, kebaplar ekşi aşı, muhallebi, pilav, tavuklu pilav, kıymalı- sade ve ballı börekler.
Bulgur pilavı, zerde, yahni, paça, kabak reçeli (kabak tatlısı olabilir) aşure, turşu çörek, gözleme, girde (açılmış yufka) nukul (bir çeşit tatlı), tarhana çorbası, simit, erişte ördek, kuzu kebabı, tavuklu börek, aşure, çeşitli soğuk şerbet ve hoşaflar sofrada yer almaktadır.
Hiç değişmeyen başlangıç çeşitlerinin yanı sıra, şekerle yapılan dane-i kırma ve şurba-ı makiyan vardı; ayrıca buğday- lı aş (şurba-ı bürrî), keklik, buğday bulamacı (ta’am-ı bürrî) ve yoğurt çorbası (şurba-ı mastabe) görüyoruz. Sözün kısası, sunulan çeşitler divan kâtiplerinin ve içoğlaıılarının (gılman-ı enderun) sıradan günlerde yediklerinin aynısıydı; sadece keklik gibi bir lüks, yemeğin asıl rütbesine işaret etmekteydi. Bundan sonra gelen yemek, burani-i isfanac, peşinden muhtelif sebze ve meyveleri siirüklüyordu, örneğin sebze olarak kabak, patlıcan (ba- dmcan) ve taze lahanayı (kelem-i taze). Dolmaların tercih edildiği açıktı.
Dolma sadece saydığımız sebzelerden yapılmakla kalmıyor, pek çok kılığa bürünebiliyordu. Kâtipler dolma-ı elma, dolma-ı karpuz ve dolma-ı ayvayı da kayda geçirmişlerdi. Ayva dolması halen Anadolu’nun bazı yörelerinde çok itibar görür.Bütün bu yemekler, belki de ziyafetin çoğu kez olduğu gibi et ve tatlı çeşitlerinden oluşan ana bölümüne geçişi hazırlayan bir başlangıç olarak kabul edilmelidir. Burada, muhtemelen nar şurubu (nardan) ile çeşnilendirilmiş kıymadan sonra, konuklara biri kavurma olmak üzere iki farklı tavuk yemeği ikram edilmişti.
Ardından balık çorbası ve balık kavurması (kavurma-ı mahi), şurba-i piliç ve hepsi şeker ile yapılan me’muniye, aşure, sembuse, muhallebi ve kafes (ya da kakış?) gibi tatlılar ve bal (‘asel) ile yapılan mahmudiye gelmişti. Kareler halinde kesilip şurupla ıslatılan bir hamur tatlısı olan kesmenin arkasından, konuklar sembusenin değişik bir çeşidinin tadına bakabilmişlerdi; pahalı lüks şekerle yapıldığından olsa gerek bu tatlıya sembuse-i şerif deniyordu.
Bu iki ziyafetin düzeni esas itibariyle kurban bayramı için verilen ziyafete benziyor. Elbette, kurban bayramında sunulan çeşitlerin tümü daha önceki listelerde görülmüyor. Keklik, kaz ve balık çorbası bu listelerde yer almıyor; meyve ya da meyve dolmalarını da bulamıyoruz. Ayrıca, tatlı ve et yemekleri sayısı da daha az. Ancak, kaz ve keklik dışında kümes hayvanları açısından neredeyse hiçbir fark yok; aynı durum pilav, börek ve aşlar için de geçerli.
Burada ortasında kor ateş bulunan tandırlara çukur bir kap içinde konan tavuklar “kendi buğusu ile çok iyi pişer”.
Dernschwam, Anadolu’da pişirilen bazı yemeklerin oldukça detaylı tarifini vermektedir. Bu tarifler Anadolu yemekleri hakkında bir Batılı gezginin verdiği en eski tarifler arasında yer alır.
Söz gelimi dolma çeşitlerini şöyle anlatır:
“Taze kabakların, patlıcanların içi oyulur ve ince kıyılmış koyun eti ile doldurulur. Sarımsak, baharat ve tuz ilave edilir, sade suda pişirilir. Bu tür yemeklerin üzerine yoğurt dökerler.
Havuçları da aynı şekilde dolduruyorlar. Kıymayı asma yaprağının içine koyup elmalı börek tatlısı gibi pişiriyorlar. Sarılan yaprakların altına ekşi erik koyup suda pişiriyorlar. Bu da Türklerin nezdinde pek makbul bir yemekmiş. Bu maksatla her yerde yaprak satılıyor.
Pirinç kullanılarak “güveç”te yapılan bir çeşit dolmanın tarifini Tournefort şöyle verir: “Türkler kimi zaman biraz kıyılmış yağ ve üstüne serpilen hiç pişmemiş pirinçle yapılan bir et yahnisini ikram ederler; söz konusu yemek, lokmalar halinde, mevsimine göre bağ yapraklarına ya da lahana yapraklarına sarılarak ağzı kapalı bir çömlekte pişirilir”.
Covel yaprak dolmasının tadına baktığını belirtirken, Barkley de Kayseri’de kabak dolması yediğini yazar. Sarre de Eğirdir misafir oldukları bir konakta verilen ziyafette etli dolmaların tadına baktıklarını anlatır.
Çerkes tavuğu bazı seyyahların hayranlıkla söz ettikleri bir yemektir. Söz gelimi, De Kay, üst düzey bir Osmanlı yöneticisi tarafından verilen davette yediği “çerkes tavuğu”nu biraz “mizahi” bir üslupla anlatır:
Mardin yemek kültürü içinde de sumağın hatırı sayılır bir yeri vardır. Sumak suyu Mardin usulü sarma dolmanın olmazsa olmazıdır. Salatalara, soğana ve hatta bazı kebap çeşitlerine sumak tozu dökülür. Bir çeşit şerbeti hazmı kolaylaştırıcı özelliği nedeniyle yemeklerden sonra içilir.
Eldiven takmak mecburiyetinde olan bu aşçıların her biri ayrı bir konuda uzmandır: hamurcu, kebapçı, köfte kebapçı, yahnici, tatlıcı, çorbacı, dolmacı ve kıymacı. Yeni ve lezzetli bir yemek icad eden aşçılar da ödüllendiriliyor, giysisi, eli veya tırnağı kirli bulunanlar iki yüz kızılcık değneği yiyordu.
Dolmacı ve kıymacı ve köfte kebabcıların kullandıkları etlere sinek konmaması için sık balık ağından özel çadırlarda saklanıyordu. Evliya, Defterdarzade Mehmed Paşa'nın mutfağında pişen nefis yemekler için "bir vüzera sofrasında görmedim" diyor [II 190-191].
Defterdarzade Mehmed Paşa'nın sofrasında, Osmanlı mutfağının temel yemeklerinden olan dolma ve baklava gibi hamurişleri yer alırken, Bitlis Hanı'nın Melek Ahmed Paşa'ya verdiği ziyafette bu yemeklerin olmaması ve sunulan pilavların çokluğu, İran mutfağının etkisini gösteriyor. Onaltı çeşit pilav, birçok çorba ve kebablardan sonra, birçok sıcak içecek ve en son çeşitli reçel ve murabbalar sunulmuştu [IV 76].