Anadolu Ve Kazan Tatar Türk Geleneklerinde Yeme İçme Kültürü -01-
Çiğdem SABBAĞ | Ramilya YARULLİNA YILDIRIM
Orta Asya’dan Anadolu’ya göç edip yerleşen Türkler beraberlerinde binlerce yıla dayanan yaşam kültürlerini de yanlarında getirmişlerdir. Göçler sonrası farklı kültürlerle etkileşime girmiş olmalarına rağmen, Anadolu ve Kazan Tatar Türkleri özgün kültürlerini kuşaktan kuşağa aktarmayı sürdürmüşlerdir. Özellikle uzun yıllardır farklı milletlerle yan yana yaşayan Tatar Türkleri, bayramlarda bir araya gelerek, kendi kültürlerini ve milli kimliklerini korumayı başarmışlardır. Orta Asya’da, Anadolu’da ve Orta İdil (Volga) bölgesinde zengin coğrafyanın oluşturduğu geniş yiyecek olanakları, Türk topluluklarında yeme içmenin zengin bir çeşitliliğe sahip olmasına yol açmıştır. Bölgelerin iklim özellikleri nedeniyle yetişen ürünler o yörenin mutfağını oluşturmuştur.
Anadoluda hazırlanan yemek çeşitleri yöreden yöreye farklılık göstermektedir. Kıyı bölgelerde sebze ve deniz ürünleri başlıca gıdalar iken iç bölgelerde hamur ve et yemekleri öne çıkmaktadır. Geçmişte koyun ve kuzu etinden yemekler hazırlanırken günümüzde daha az yağlı olduğundan sıklıkla sığır eti tercih edilmektedir. Anadolu’da tatlılar oldukça çeşitlidir. Başlıca tüketilen tatlılar hamurlu, şerbetli ve sütlü tatlılar yaygın olup bunu meyve tatlıları izlemektedir. Kazan Tatarlarında ise ahududu çileği gibi meyvelerden hazırlanan meyveli turtalar, çek çek gibi balla yapılan hamur tatlıları yaygın olarak gün içinde tüketilmektedir. Anadolu’nun doğu ve iç Anadolu bölgelerine benzer olarak Kazan tatarlarının yaşadığı yerin soğuk sert iklimi nedeniyle enerji değeri yüksek hamur işleri ve etlerden oluşan yiyecekler tüketilmektedir.
Yemeklerde et kaynağı olarak inek, koyun, keçi, at, tavuk, kaz ve ördek kullanılmaktadır. Sebzelerden ise soğuğa dayanıklı olmasından dolayı yaygın olarak yetiştirilen kırmızı pancar, turp, lahana ve havuç tüketilmektedir. Elma, vişne ve siyah erikten turta ve hamur işi tatlılar ile reçeller yapılmaktadır. Geçmişten bu yana gıdaların dayanım süresini artırmak için Anadolu’da kurutma, tütsüleme, şeker ve tuz ile saklama gibi yöntemler kullanılırken, Kazan’da özellikle etler serin bodrumlarda saklanmakta veya evin dışından getirilen kar ile serinletilen bodrumlara kurutularak korunmaya alınmıştır. Tuzlanan etler bu karlı bodrumlarda yazın ortalarına kadar saklanabilmiştir. Her iki kültürde de aile merasimlerinde ve dini bayramlarda, asırlarca gelişen ve kalıplaşmış bir sistem olarak nesilden nesle aktarılan yemek ritüellerine çok önem verilmiş ve kutsallığına inanılmıştır.
Türk kültüründe mevsimlerle ilgili gelenekler;
asker uğurlama, doğum, düğün ve cenazelerde toplumsal olgular ve merasimler yeme içme merkezinde şekillenmiştir. İki kültürde benzerliklerin olduğu görülmektedir. Örneğin, doğum yapan kadının sütünün bol olması için anneye Anadolu da pekmez, loğusa şerbeti, süt ve süt ürünleri ile soğan, bulgur tüketimi teşvik edilirken Kazan Tatarlarında annelere meyveden veya baldan yapılan şerbetler ile sütlaç gibi süt ürünleri verilmektedir. Anadolu da düğün sofrası türlü, pilav üstü kavurma, kuru fasulye, baklava, zerde (bir çeşit kuru meyve tahıl karışımı), sütlaç gibi tatlılardan oluşmaktadır.
Kazan Tatarlarında düğünlerde kaz eti yemek, çekçek ikram etmek bir gelenektir. Düğün sofrasına bunların dışında turtalar, şekerlemeler, bal, reçel, kuruyemiş, meyveler, meyve suları konulmaktadır. Anadolu’da Kazan Tatar Türkleriyle benzer şekilde cenaze evinde yedinci, kırkıncı ve elli ikinci günde ve yıl dönümünde yöreye özgü çeşitli yemekler verilmektedir. Mevsimle ilgili geleneklerde örneğin Nevruz Bayramında (21 Mart) her iki kültürde de çocuklar mahalledeki evleri dolaşarak yiyecek toplamaktadır.
Bu çalışmada günümüzde farklı coğrafyalarda yaşamlarını sürdürseler de, ortak geçmişi paylaşan Anadolu Türk mutfağı ile Kazan Tatar mutfağının benzerlik ve farklılıkları ortaya konulmuştur. Bu derleme ile yemek kültürünün oluşmasında çok eskiden gelen inançların ve geleneklerin, iklim ve coğrafik faktörlerin etkisi tartışılmış, yemekle ilgili geleneklerin devamlılığı ve günümüzde uygulanma durumuna değinilmiştir. Kişilik yaşamının her döneminde ve her ülkede maddi medeniyetin en istikrarlı unsurunu yemek kültürü ile ilgili gelenekler oluşturmaktadır.
Halkın milli geleneklerini, mesleğini, yaşam tarzını, hayat tecrübesini kendisinde barındıran yemek kültürünün korunması ve nesilden nesle aktarılması, o milletin yaşam gücüne ve geleceğe dair umudunu yansıtmaktadır (Camaletdinov, vd., 2012:3). Yemek kültürü, yenilen yiyecek ve içecekler ile bunların hazırlanması, pişirilmesi, saklanmasının yaşanılan topluma ve yöreye özgü olmasıdır (Artun, 2015). Yemek kültürü her bölgenin kültürünü yansıtan ipuçları taşımaktadır.
Nesilden nesile başta kadınlar tarafından aktarılan bilgiler yemek kültürlerindeki değişimlere ve teknolojik gelişmelere rağmen halen devam etmektedir. Yemek kültürünün oluşumunda coğrafya, iklim, yaşayan medeniyetlerin getirdiği kültür, inanç, başka toplumlardan etkilenme gibi faktörler etkili olmuştur (Baysal, 2001). Bunun dışında yemek kültürünü etkileyen diğer bir etmende tat alma duyusudur ki bu da kişinin geçmiş kültürü ile ilişkilidir. O kültür içinde neyin yenilebilir neyin yenilemez olduğunu da gösterir (Flandrin, 2008). Yiyecek alışkanlıkları çocukluk döneminde öğrenilip hayatın sonuna kadar değişmeden kalan davranışlardır.
(Tezcan 2000).
Yemek eski zamanlarda fiziksel bir ihtiyaç iken zamanla toplumsal bir olguya dönüşmüştür. Diğer canlılardan farklı olarak, insan yemeğin ana işlevinin dışında, eskiden itibaren onu hazırlamanın ve sofraya sunmanın çeşitli yöntemlerini geliştirmiştir. İnsanlar sevinçlerini, üzüntülerini, kederlerini paylaştığı ortamlarda yemek çoğu zaman bir toplumsallaşma aracı olarak kullanılmıştır. Yemek bazen bir statü simgesi ve eğlence aracı, bazen arkadaşlıklarda iletişim, paylaşma aracı olma işlevini yüklenmiştir (Tezcan, 2000).
Mutfağın işlevi sadece geçmişi anmak değil aynı zamanda kültürel ve tarihi sınırları yaratma ve yeniden oluşturma sürecine de katkıda bulunur (Karaosmanoğlu, 2013). Dünyada her mutfağın kendine has özellikleri olup birbirinden belirgin farklılıkları vardır. Örneğin, yemekte kullanılan besinler, hazırlama ve pişirme yöntemleri, kullanılan araç gereçler, sofra düzeni, yemek yeme adabı gibi birçok uygulamalar farklılık gösterebilmektedir. Çalışma günümüzde farklı coğrafyalarda bulunsalar da ortak bir geçmişe sahip olan Anadolu Türk mutfağı ile Kazan Tatar mutfaklarının özellikleri, gelenek göreneklerinde yemeklerin yeri, doğumdan ölüme kadar ki ritüellerde yemek uygulamalarında ki benzerlik ve farklılıklar ortaya konulmuştur.
1. Mutfak Kültürü
1. 1. Anadolu Mutfak Kültürü
Anadolu mutfak kültürünün oluşumunda göçebe kültür nedeniyle pek çok kültürle etkileşiminin yanında yaşayan medeniyetler, coğrafyasında yetişen ürünler etkili olmuştur (Talas, 2005:281). Özellikle Türk, Osmanlı, Arap, Yunan ve İran mutfaklarının Türk mutfağı üzerinde güçlü bir etkisi olmuştur (Roden 2007:141). Göçebe kültürle birlikte Anadolu yemek kültürüne yoğurt, peynir, gibi süt ürünleri ile koyun, keçi eti gibi hayvansal gıdaların girdiği, yerleşik hayata geçme, keşifler, Selçuklu ve Osmanlı dönemi ile birlikte tahıllar ve baklagiller, sebze ve meyveler, çeşitli baharatlar, otlar, et ve et ürünleri, şerbetler, tatlılar, börekler, turşular, yağlar ve ekmek çeşitlerinin eklenmesiyle çok geniş çeşitlilikte yemek kültürünün oluştuğu görülmektedir (Güler, 2008:26).
Eski Türklerden günümüze kadar gelen yiyeceklerin başlıcaları yoğurt, çökelek, kefir, peynir, keş, sac ekmek, gözleme, katmer, boza, tutmaç, kuru meyveler, kavurma gibi yiyeceklerdir (Ertaş ve Gezmen-Karadağ, 2013:119). O dönemlerde yiyeceklerini kış dönemine kadar uzun süre saklayabilmek için geçmişten beridir farklı yöntemler kullanılmıştır. Kavurma, kurutma, tuzla muhafaza etme, tütsüleme, şekerle muhafaza etme, besinleri toprağa gömme, konserve gibi yöntemlerden yararlanarak besinlerin dayanıklılığı artırılmıştır. Günümüzde yemek kültüründe önemli değişimler olsa da kışlık hazırlıklar hem kent hem de kırsalda halen varlığını sürdürmektedir.
Genellikle kış için hazırlanan gıdalar turşular, kurutmalıklar, et ve süt ürünleri, işlenmiş sebze ve meyveler, şireler ve tahıl ürünlerinden oluşmaktadır. Kışlık gıda hazırlığında kadınların bir araya gelmeleri sosyal bağları kuvvetlendirerek toplumsal yapıya olumlu katkı sağlamaktadır. Anadolu’nun coğrafyası ve ikliminin değişiklik göstermesi nedeniyle farklı türde bitkisel ve hayvansal ürünlerin üretilmesi sonucunda her bölgenin yemek kültürü birbirinden farklılık göstererek yöresel yemek kültürleri oluşmaya başlanmıştır (Artun, 2015). Anadolu, coğrafyası ve iklimi nedeniyle yedi bölgeye ayrılmış, kıyı bölgeleri ılıman iklimin etkisinde olup daha çok sebze ve meyve yetiştirilmekte dolayısıyla yiyecekler ağırlıklı olarak bu besinlerden oluşmaktadır. Üç tarafının denizlerle çevrili olmasından dolayı bu kıyı bölgelerde balık tüketimi yoğundur. Genellikle bu bölgelerde zeytin fazla yetiştirildiğinden zeytinyağı yemeklerde daha çok kullanılmaktadır.
Diğer bölgelerin ise iklimi sert olduğundan yetiştirilen ürünler soğuğa dayanıklı olan tahıllar, baklagiller gibi ürünlerden oluşmaktadır. Hayvancılık bu bölgelerde yaygın olarak yapıldığından mutfakların temelini hamur işleri ve etler oluşturmuştur. Yemekler hazırlanırken en çok kullanılan yağ ise tereyağıdır. Özellikle bu bölgelerin kırsalında kadınlar süt, yoğurt, peynir, tereyağı gibi hayvansal ürünleri üreterek bir kısmını kendi tüketimlerine ayırmakta bir kısmını da satarak aile ekonomisine katkı sağlamaktadır. Örneğin Ege ve Akdeniz bölgesinde daha çok deniz ürünleri ve sebze yoğunluklu yemekler, künefe gibi şerbetli tatlılar ve zeytinyağı tüketimi görülürken;
Marmara bölgesinde balık, et, sebze yemekleri, sütlü tatlılar;
İç Anadolu ve Doğu Anadolu bölgesinde tahıl, hamur işleri ve et yoğunluklu yemekler; Karadeniz bölgesinde deniz ürünleri, mısır, karalahana yoğunluklu yemekler; Güneydoğu Anadolu bölgesinde kebaplar, etli etsiz köfteler, bulgurdan yemekler, baklava gibi şerbetli tatlılar tüketilmektedir (Közleme, 2013:193-195). Türk mutfağında pilavların ve çorbaların önemli bir yeri vardır. Özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde bulgur pilavı, Batı bölgelerinde daha çok pirinç pilavının tercih edildiği görülmektedir (Ertaş ve Gezmen-Karadağ, 2013). Evliya Çelebi, on yedinci yüzyılda pirinç pilavının daha çok seçkin insanlar tarafından yenildiğine dikkat çeker (Yerasimos, 2012:72). En çok tüketilen çorbalar ise tarhana, mercimek, erişte, ayran çorbası, tarhana çorbası, yoğurtlu çorba, işkembe, kelle paça çorbası, sebze çorbalarıdır. Orta Asya’dan günümüze kadar yemek kültüründe et yemekleri her zaman önemli olmuştur. Gelen konuklara etli yemekler sunmak geçmişte de günümüzde de güç, üstünlük olarak görülmüştür.
Genellikle Osmanlı döneminde yağlı ve yumuşak olmasından dolayı koyun ve kuzu eti tüketimi yaygın iken sığır eti biraz daha sert olduğu için daha çok pastırma ve sucuk yapımında kullanılmaktaydı. Günümüzde sağlıklı yaşam bilincinin artması ile yağlı olan koyun etinin yerine sığır ve balıketi tüketilmeye başlandı. Deniz ürünleri tüketimi geçmişte sınırlı iken günümüzde kıyı bölgelerde yoğun olarak mutfaklarda kullanılmaktadır. Türk mutfağında yoğun tüketimi olan tencere yemekleri olarak bilinen tatlı ve ekşi yahniler günümüzde ev dışında tüketimin artması, kadınların çalışması gibi nedenlerle azalmıştır. Eskiden sınırlı çeşidi olan kebap ve köfteler günümüzde farklı pişirme yöntemlerinin ortaya çıkmasıyla artmıştır (Şeren Karakuş, vd., 2015:64,65). Meyve geçmişten günümüze Anadolu’da çok yaygın tüketilmiştir. Evliya çelebi seyahatnamesinde meyvelerden şerbet, hoşaf reçel, marmelatın yapıldığını belirtmektedir (Yerasimos, 2012:77). Özellikle Güneydoğu Anadolu ve Akdeniz bölgelerinde ayva, çağla, kayısı, üzüm erik, elma, yenidünya gibi meyvelerden etli yemekler yapılmaktadır (Güldemir ve Halıcı, 2009:568).
Türk mutfağı hamur tatlıları başta olmak üzere sütlü tatlılar ve meyve tatlılarından oluşan zengin bir tatlı kültürüne sahiptir (Şanlıer vd., 2008:1126). Domatesin olmadığı dönemlerde yemeklere ekşilik vermek için çeşitli meyvelerden yararlanılmıştır. Anadolu’nun florası iklim ve coğrafyası nedeniyle çeşitli otların ve bitkilerin yetiştiği topraklara sahip olması nedeniyle insanlar bu bitkilerden zengin bir yemek kültürü oluşturmuştur (Doğan vd., 2004:684; Esiyok vd., 2004:334). Bu coğrafi zenginlik nedeniyle geçmişten beridir arıcılık Anadolu’da yaygın olarak yapılmaktadır. Osmanlı döneminde bal hem gıda olarak hem de tedavi amacıyla tüketilmekteydi. Sade olarak tüketildiği gibi yemeklere de katılmaktaydı.
Ayrıca sulandırılarak şerbet olarak içildiği ve tatlılar da şeker yerine kullanıldığı bilinmektedir (Solak, 2013:349). Günümüzde ise kahvaltı sofralarında eksilmeyen bir gıdadır. Eskiye kıyasla azalmasına rağmen yabani otlardan yemek yapımı kırsal alanda halen aktif bir şekilde varlığını sürdürmektedir. Örneğin yarpuz, kenger, ebegümeci, semizotu gibi yabani otlardan salata ve yemekler yapılmaktadır (Ertuğ, 2000:54; Sabbağ, 2015:105). Türk kültüründe insanların bir araya geldiklerinde sohbet ettiklerinde en çok tükettikleri içecekler Türk kahvesi ve çaydır. Türk kahvesi içme geleneği Osmanlı dönemi ile başlamış olup pişirim, sunum ve içimi açısından kendine özgüdür. Sohbetlerde ve kız isteme merasiminde Türk kahvesinin içilmesi bir gelenek haline gelmiştir.
Hatta kahveye farklı anlamlarda yüklenmiştir. Örneğin; damat adayının sabırlı olup olmadığını test etmek için kız istemede kahveyi yapan gelin adayı kahveye tuz dökerek tamamını içmesini ister (Erdem, vd., 2015:11). Eğer tamamını içerse aile kızlarını verir. Günümüzde ise eğlence olsun diye yapılmaktadır. Kahve kültürümüzde o kadar yer etmiştir ki “bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır” gibi deyimler sık kullanılmıştır (Bulduk ve Süren, 2008:299). Çayın kahveye göre daha ucuz ve daha kolay hazırlanması nedeniyle halkın en çok tükettiği ve sevdiği içecek olmuştur. Türk çayının hazırlanması, ikram edilmesi ve sunumunda kullanılan araçlar açısından diğer ülkelere göre farklılık gösterdiği gibi Anadolu’da da çayın içimi ile ilgili farklılıkların olduğu görülmektedir. Örneğin; Erzurum’da çay kıtlama (kesilen şekerin dilin altına bekletilmesiyle içilmesi) denilen yöntemle tüketilmektedir (Güneş, 2012:237).
1.2. Kazan Tatar Mutfak Kültürü
Orta İdil (Volga) sahasında, daha doğrusu İdil (Volga) ve Çulman (Kama) nehirleri arasındaki topraklarda yaşamını sürdüren Tatar Türklerinin de kendilerine has orijinal yemekleri mevcut olup, o yemek kültürü farklı tarihi değişimlere rağmen bugüne kadar kendisini korumuştur. Kazan Tatarları, kökleriyle Türk dünyasına –İdil Boyu Bulgar Devletine (X-XIII y.y.), Altın Ordu (1224-1481) ve Kazan Hanlığı (1438-1552) halklarının geleneklerine bağlanmaktadır” (Urazmanova, 2004:4).
İdil (Volga) boyu Bulgar devleti döneminde yemek kültürünün temel özelliklerini oluşturan Tatar Türkleri, Moğol istilasından sonra farklı etnik gruplarla iç içe yaşamaya mecbur olmalarına rağmen, kendi mutfak kültürlerini korumaya büyük önem vermişlerdir. İktisadi ve siyasi olaylar nedeniyle yabancı topraklara göç ettiklerinde bile, kendi kültürlerine ve değerlerine sahip çıkmışlardır. Her kültürdeki gibi, Tatar yemek kültürünün oluşmasında iklim ve coğrafik faktörlerin önemi büyüktür. Verimli siyah toprak ve ovalara sahip olan İdil boyu bölgesi, ormanlar ve su kaynakları yönünde oldukça zengindir. Eskiden çoğunlukla kırsal kesimde yaşayan Tatarların gelir kaynağını tarım ve hayvancılık oluşturmuştur.
Üç ay süren yaz mevsiminde verimli topraklarda buğday, karabuğday, çavdar, darı, bulgur vs. gibi tahıllar, baklagillerden bezelye yetiştirilmiş ve dolayısıyla mutfak kültürünün büyük bir kısmını hamur ve tahıl ağırlıklı yemekler oluşturmaktadır. Geçmişte büyük ekonomik sıkıntılar geçiren ve yoklukta hayat sürdüren Tatarlarda ekmek, en kutsal ve değerli yiyecek sayılmış, her evin en üst ve tenha köşesinde saklanmıştır.
Sofrada ekmek evin en büyüğü tarafından göğüse dayayıp kesilmiş ve çocukların ekmeği elle koparmasına veya tahtaya koyup kesmelerine izin verilmemiştir (Mingazova, 2016:122). Tahılın dışında bahçede patates, soğan, havuç, kırmızı pancar, turp gibi daha çok yer altı sebzeleri ile birlikte domates, salatalık, turp, lahana, tatlı kabak yetiştirmişler ve onları çeşitli sebze yemeklerinde kullanmışlardır.
Soğuk iklim koşullarına uygun elma, vişne, siyah erik gibi meyve ağaçları dikmişler ve ormandan ahududu çileği, kayın çileği, fındık, üvez, kartopu meyvesi, kuşkirazı; dağ tepelerinden ise nane, metrüşke (mor çiçekli bitki) vs. gibi bitkisel otlar toplamışlardır. Meyvelerden bol miktarda reçel ve komposto hazırlanmış, bir kısmı kurutulmuştur. Tatar kültüründe reçel, hem çayın yayında bol tüketilir hem de hamurdan çeşitli turtalar yaparken içlik olarak kullanılmıştır. Kökenleri ile Orta Asya’ya bağlanan Tatarlar, arıcılıkla da ilgilenmişlerdir.
Ormanlık ve çok sayıda çeşitli çiçek türleri ile kapalı çayırlar, arıcılığın ve bal üretimi için güzel imkân sağlamıştır. Hayvancılıkta inek, koyun, keçi, at, kümes hayvanı olarak da tavuk, kaz, ördek gibi hayvanlar yaygın bir şekilde yetiştirilmekte ve sert iklimden dolayı et bol tüketilmektedir. Yemek hazırlarken et daha çok ocak üstünde tencerede büyük parça olarak haşlanır ve küçük parçalara bölünerek servis yapılır. Eskiden köylerde tuğladan örülmüş ocakta pişirilen yemeğin ayrı bir lezzeti vardı.
Bunu için dökme demirden yapılan çömlek (çuyın) içine parçalanmış et, bezelye veya herhangi bir tahıl, havuç, tuz ve baharat konulur ve çömlek, odunla ısıtılan ocağın içine yerleştirilip, ocağın ağzı kapalı bir şekilde birkaç saat pişirilirdi. Evcil hayvanların başında inek gelmektedir. İnek sütünden tereyağı, yoğurt, kaymak, lor, süzme ve sadece Tatar mutfağına ait olan kort (ocakta süt ve şekerin uzun süre kaynatımı ile elde edilen pembe çökelek) hazırlanır.
Bazı yörelerde “Kort bal ile kaynatılır, soğuduktan sonra üzerine eritilmiş tereyağı dökülerek kortlı yağ adında tatlı” yapılır (Urazmanova, 2004:6). XIX. y.y.ın ilk yarısında şehirde ve kırsal kesimde yaşayan Tatarların yaşam tarzını, geleneklerini, bayramlarını, eğitim durumunu araştıran Alman doktor ve bilim adamı Karl Fuks, kendi çalışmasında yemek kültürüne de büyük yer ayırmıştır. O, Kazan Üniversitesi neşriyatında ilk kez 1844 yılında yayınlanan Kazan Tatarları: etnografı ve istatistik açıdan adındaki kitabında, “çok temiz ve düzenli hayat sürdüren köylü Tatar bayanları tarafından hazırlanan köpüklü kaymağın tadını hiçbir yerde bulamazsınız”, diye yazmıştır (Fuks, 2011).
Tatarlar buzdolabı ve derin dondurucuların olmadığı geçmiş zamanlarda, etleri korumak için çeşitli yöntemler geliştirmişlerdir. Kış aylarında kesilen büyük baş hayvanların etini tuzlayarak cam kavanozlara doldururlar, üzerine kurutulmuş dereotu sapları koyup ağzını sıkıca kapatırlardı. Bu kavanozlar önceden kar indirilmiş derin bodrumlara yerleştirilir ve yaz ayının ortalarına kadar güzel bir şekilde korunurdu. Bazı etleri de, özellikle kaz etini tuzla ovmuşlar ve beze sararak, 3-4 ay boyunca gölgeli serin bir yerde kurutmuşlardı.
Kaklagan kaz diye bilinen bu lezzetli yiyecek, yaz aylarında düzenlenen düğünlerde ve Sabantuy gibi milli bayramlarda önemli ikramlardan sayılmaktadır. Bunun dışında “yakınlarından birine birkaç günlüğüne misafirliğe giderken, mutlaka yanlarında hediye olarak evde pişirilmiş yuvarlak ekmek, turta ve kurutulmuş kaz götürmüşler. Misafir ağırlamanın etik kurallarına göre, kabul eden taraf bu hediyeleri büyük bir hürmetle sofraya koyar” (Urazmanova, 2004:7) ve herkes tadına bakardı. Bu ağırlamalar iki taraflı olarak sürdürülmüştür.