Terbiyeli İşkembe Çorbası Tarifi
Terbiyeli İşkembe Çorbası Kullanılan Malzemeler
* Yarım Kilo Dana İşkembesi,
* 1 Orta Boy Soğan,
* 3-4 Diş Sarımsak,
* 8 Bardak Su,
* 1 Çay Kaşığı Tuz,
* 1 Yemek Kaşığı Un,
* 2 Yemek Kaşığı Margarin.
İşkembe Çorbası Terbiyesi:
* 2 Yumurta Sarısı,
* 1 Limonun Suyu,
* Yarım Bardak Su.
İşkembe Çorbası Yapılış Tarifi
Temizlenmiş olarak alacağınız işkembeyi 1-2 saat süre ile bol tuzlu soğuk suda bırakın.
Soğanın kabuğunu soyun, bütün bırakın.
Sarımsakları uzunlamasına ikiye bölün.
Düdüklü tencereye 8 bardak su ile işkembeyi, soğanı, Sarımsağı ve tuzu koyup bir saat kaynatın.
Piştikten sonra çıkaracağınız işkembeyi 1 santimlik (çorba) veya 2-3 santimlik (tuzlama) parçalar halinde kesip tekrar tencereye atın ve 15 dakika daha pişirin.
Pişme esnasında başka bir kapta unu margarin ile kavurun, üzerine birkaç kepçe kaynamakta olan çorbanın suyundan katın, karıştırıp tenceredeki çorbaya katın.
Sofraya getirmeden önce çorba tenceresini yeniden kaynatın.
Çukur bir kapta yumurta sarısına limonun suyunu yedirerek bir terbiye hazırlayın ve bunu kaynayan çorbaya katın, karıştırın, yanında sirkeli Sarımsakla servis yapın.
Arzu ederseniz servis sırasında çorbanın üzerine kırmızı biberli eritilmiş margarin (tereyağı) dökebilirsiniz.
Türk Aşçı Haberleri Olarak;
Mevcut yazılı nefis tarif ile “bağlantısı olmayan” alternatif lezzet zengini ikinci bir videolu tarif seçeneğini 'de sizlere sunmak istedik. Yapmış olduğumuz bir araştırmada bu “nefis çorba tarifini” ve uygulamasını uygun bulduğumuz “Terbiyeli İşgembe Çorbası” ile ilgili alternatif video sunumundan ‘da faydalanabilirsiniz. Videodaki meslektaşımıza teşekkür eder, mutfağımız adına çalışmalarında başarılar dileriz.
Türk Aşçı Haberleri Olarak;
Sizler için hazırlamış olduğumuz bu nefis ve lezzetli yemek tarifini denediğinizde sayfanın en altında bulunan yorumlar düşüncelerinizi yazarak bizimle paylaşmanızı ümit ederiz…
Evliya Çelebinin Ve Yabancı Seyyahların Kayıtlarında Osmanlıda Saray Mutfağında “İşkembe” Hakkında Bazı Dipnotlar;
Evliya Çelebi’nin abartıları, uydurduğu kelimeler ve efsanelere düşkünlüğünün, dev boyuttaki Seyahatnâme’yi okumayı daha da keyifli hale getirdiği malum.
Kelle paça, “taam-ı atik”tir; mişkembe, “zerafet ül kabahat çorbası”dır, meyhaneler dibine “kibrit suyu” dökülecek “fıskhane, rüsvahane”dir. Bugün modernleşen ve tektipleşen toplumlar için ortak alışkanlıklar, seyyahın hayretinden payını alır; “kefere demir çatal ucuyla elli dirhem ta’am yer” mesela. Segâh makamında anıran eşekler, âdem kellesi kadar narlar metnin içinde dolaşır.
Pastırmacılar, pastırmadan külah, ferace, hırka, çakşır ve çizme giyip, ellerinde yine pastırmadan topuzlar ve bayraklar taşıyarak geçmişler [I 263]. Baş ve paça pişiren aşçılarının alay arabası üzerindeki dükkanında birbirleriyle sanki biri müşteri imiş gibi "Ala canım yağlıca ile sirkeli ve sarımsaklıca eyle" diyerek bunun gibi taklitler yapmışlar [I 246].
işkembeciler şaka yapmıyor ancak Evliya Çelebi, işkembeci eşeklerinin Segah makamında anırdıklarını söyleyerek bu bölüme espri katıyor[! 247].
Osmanlıda işkembe çorbasının ismi “ZERAFETÜL KABAHAT” idi. evliya çelebinin kayıtlarında ‘da bu çorbanın çok güzel olduğu ama rüşvet aleminin (gece alemi) bir yiyeceği olduğunu ‘da özellikle belirmiştir..!
Bu kısım koyun eti yahnisi (yahni-i guşt) ve tavuk yahnisi (yahni-i makiyan) ile başlıyordu. Bu seride on iki farklı kebap çeşidi vardı: koyun kebabı (kebab ı guşt), tavuk kebabı, güvercin kebabı, kaz (bat) kebabı, ördek kebabı, ızgara köfte (cızbız), külbastı (ke- bab-ı kül basdı), avcı kebabı (kebab-ı şikâr), kebab-ı sarma köfte, kebab-ı şiş ve kebab-ı böbrek sarma.
Yemeğin planlamasından sorumlu olan görevli ziyafete renk katmak için üç ara çeşit koymuştu: kavuçma-i çüban, zırba-ı ‘asel (bir çeşit muhallebi) ve kurutulmuş kabaktan yapılan bir yemek. Doruk noktasına ise hepsi sirke ile hazırlanan koyun paça, işkembe ve baş ile varılıyor, sona doğru şirden mumbar, soğuk söğüş-i guşt (söğüş et), soğuk söğüş-i piliç ve sucuk-ı selhçe (?) geliyordu.Gılman-ı enderunun payına düşen yemekler bu zengin, gerçekten sultanlara layık ziyafete tezat oluşturuyordu: dane-i sade, zırba-ı ‘asel ve zer- de-i 'asel.
Konuklar bundan sonra sirkeli paça, baş ve işkembenin ya da sucukların tadını çıkarmışlardı. Tatlılar, çorbalar ve börekler, kızartma balığın ve doruğu oluşturan et ve tavuk yemeklerinin yolunu açmıştı. Sadece saray mensuplarının davetli olduğu bu üç ziyafetin de çarpıcı özelliği kebaplar ya da tatlılarla zirveye çıkarak sona ermeleridir. Ancak ziyafet yine de farklı şekillerde kapanmıştı.
Padişah kapısının mensuplarına verilen zengin ziyafetleri divandaki daha mütevazı etkinliklerle karşılaştıracak olursak, bayram ziyafetindeki keklik dışında saray ziyafetlerine fazladan itibar katan yemek çeşitlerinden hiçbirinin vezirlerin sofrasında yer almadığını görmek bizi şaşırtacaktır.
Saray ziyafetine katılan konukların önünde, çok daha geniş çorba, pilav, börek ya da tatlı ve et seçenekleri bulunuyordu. Divan yemeklerinde ne paça ne de baş bulunurken, saray mensupları için düzenlenen ziyafetlerde bunların yanı sıra işkembe veya böbrek gibi başka sakatat da göze çarpıyor.