KABAĞIN DA BİR SAHİBİ VAR!
Vaktiyle bir derviş berbere gidip:
- Vur usturayı berber efendi, der.
Berber dervişin saçlarını kazımaya başlar ve diğer tarafa usturayı vuracakken, mahallenin kabadayısı içeri girer.
Doğruca dervişin yanına gider, başının kazınmış tarafına sert bir tokat atarak:
- Kalk bakalım kabak, kalk da tıraşımızı olalım, diye bağırır.
‘Dövene elsiz, sövene dilsiz’ olan, halktan gelen her şeyin Hak’tan geldiğine inanan derviş, sabreder.
Fakat kabadayının tıraş esnasında dili de durmaz, sürekli alay eder derviş ile:
'Kabak aşağı, kabak yukarı.'
Nihayet tıraş biter, kabadayı dükkandan çıkar.
Henüz birkaç metre gitmiştir ki, kontrolden çıkan bir at arabası yokuştan aşağı hızla üzerine gelerek kabadayıyı altına alıp sürükler.
Kabadayı oracıkta feci şekilde can verir.
Berber dervişe bakar, sorar:
- Biraz ağır olmadı mı derviş efendi?
Derviş düşünceli bir şekilde cevap verir:
- Vallahi gücenmedim ona.
Hakkımı da helal etmiştim.
Gel gör ki, kabağın da bir sahibi var.
O gücenmiş olmalı !
"Elbet zuhûra gelir ne ise hükm-i kader
Hakk'a tefvîz-i umûr et ne elem çek ne keder"