Gastronomide’ki Haçlı Seferlerinden Mutfağımız İlk Defa 2017 'de Galip Çıktı...
Gastronomide’ki Haçlı Seferlerinden ilk defa bu yıl Osmanlı ve Türk Mutfağı Galip Çıktı. Ama yetmez, bize ve “ülkemize”
gastromilliyetçilik alanında daha fazlası lazım !!!
Son 10 yılı dikkate aldığımız zaman ülkemizde yiyecek ve içecek sektöründe en alt tabakasından en üst tabakasına kadar mutfağımızın dikkate alınmaya başladığını görüyoruz. Son iki yıldır devlet politikaları ile de ciddi anlamda desteklendiğini fark etmemek mümkün değil.
Bu yazım biraz uzun olacak, çünkü bu konuda söylenmesi gereken çok şey var. 10 sene önce Osmanlı ve Türk mutfağı ile yazılar yazmaya başladığımda bana “Osmanlı ve Türk mutfağı diye bir şey mi var” diyenleri şimdilerde mutfağımıza 9 kollu ahtapot gibi sarıldığını ve iki lafından birinin Osmanlı ve
dünyada Türk mutfağı oldugunu görüyorum. çok güzel… Ama gercek bu degil tabiki bu fırıldakların bir kısmı hem oğlan evinde hem kız evinde oynayıp sizinle başkaları hakkında konuşurken yine size; “sizden iyi olmasın” diyen tipler…
Bunların bir çoğu osmanlı sofrası kurup şerbetten şuruptan habersiz 2,5 litrelik cola’ yi da osmanlı sofranın ortasına dikip selfi çekip paylaşan tipler !!! kurban oldugum Allahım nasıl hakaret etsem bu tiplere diye günlerdir düşünüyorum uygun bir kelime bulamadım. işte bu tipler bizim mutfağımızın ürünlerini ismini değiştirerek yabancı mutfakların hanesine yazdıran aciz, basiretsiz, maneviyatsız, satılık tipler… İşte bunlar bizim evin önünde yemlenip, beslenip ama gidip 3 sokak ötedeki komşunun kümesine yumurtlayan tavuklar…
İşte bunlar popüler ama cahil yazarlar, çizerler yada olduklarını sanan fetoş’cu tipler. Bizden gözüküp, bize hizmet ettigini sandığımız ama bile bile kendi kimliğine ihanet edenler… Neyse yazının ilerleyen bölümlerinde bu zatlardan ve yaptıklarından daha geniş bahsedeceğim.
Ülkemizde Yöresel lezzetlerimiz, geleneklerimiz, tarihi lezzet miraslarımız ve bölgesel mutfaklarımızın ciddi anlamda on plana çıkması ile birlikte festival ve fuarlar ile gastronomi turizmi diye bir turizm dalı daha ortaya çıkmış durumda. Hatta gastronomi turizminin ülkemize diğer turizm alanlarından çok daha fazla gelir getirdiği konulu toplantılara şahit oluyoruz.
Gerçek değerlerimize sahip çıkarak gündeme getirdikçe Avrupayı Amerika’yı dilinden düşürmeyen bazı sosyete aşçıları ve
Gurmeliğin Zanaatkâr ‘lık Anlayışı zor durumlarda kalsa da permesan peynirine Kars gravyerini tercih etmiş durumdalar. Gerçi bunların bazılarının mecburiyetten gündemde kalabilmek için mutfağımıza sahip çıkmış olduklarını biliyorum. Çünkü bunların kaz ciğeri ve tortilya ekmeği, chili con carne ile kat edebilecekleri yol bu kadar. Osmanlı ve Türk Mutfağının özelliklerini pariste fransız lokantasına oturarak istiridye ve şampanya içerek anlatan spastik özürlü şeflerimiz ve gurmelerimiz…
Elbette artık mecburen, her zaman dediğim gibi bütün Avrupa mutfaklarının alt yapılarının Anadolu’dan çalındığını görmüş durumdalar. Bir bölge mutfağımızın bile tüm Avrupa mutfaklarından daha zengin olduğunu görüyorlar. Bilmemek ayıp değil öğrenmemek ayıp zaten. Bu arada portakallı ördeğin gerçek hikayesini öğrenenlerde artık ondan bahsetmemesi çok daha güzel. Geçenlerde gördüm. Ayni hikayede yazdığım “kaz tiridini” tercih ederim dediğim için kaz tiridi yemiş beyefendi. Mevsimidir yani afiyet olsun, sevindim 7 günlük mahzende bekleyen kokmuş bir ördeği kokusunu alsın diye konan portakal aroması ile yiyeceğine kaz tiridi ye tabi ki.
Bizim meslektaşlarımızı yıllarca kendi kültürümüzden tarihi lezzet miraslarımızdan Füzyon mutfağı diye ne idi gi belli olmayan bir mutfakla oyaladılar 15 sene. Enin de sonunda fetoşcular ‘ın cemaati gibi bu iş patlar dedim. Aynen de öyle oldu işte. Daha da beter olacaklar inşallah…
Mesleki açıdan konuşmaya “füzyon mutfağı” diye başlayanlara söylüyorum. “size bir tavsiye “ibn battuta ’yı ve Şirvani ‘yi, Derviş nidai ‘yi, Ağdiye risalesini okuyun”. Yoksa da arayın beni ben yolluyayım size hediyem olsun para da istemem, yeter ki öğrenin !!! Daha 1898 de diyor “Mahmut NEDİM” bizlere mesleki açıdan diyor ki; “batıya yönelmeyin” siz ne yaptınız, ne yapıyorsunuz?
Füzyon mutfağının tam olarak anlamı “karışma, birleşme, farklı mutfak kültürlerinin birleştirilmesi ile oluşturulmuş bir 'sentez' değil mi dir? Siz hem acı, hem tatlı, hem ekşi, hem kaksı, hem baharatlı, hem sade, soğuk ve sıcak iştah açıcıların, pişirilme tarzı aralarında uçurumlar olan ana yemeklerin, cevizin, patlıcanin bile tatlısının yapıldığı, bal ile sirkeden içecek üretilen bir mutfağı daha (haricimizde) bana değil kendinize söyleyebilir misiniz. Daha mutfağımızın özelliklerinin tamamını saymadım.
Saymaya kalkarsam yazı ansiklopedi olur. Bu füzyon mutfağı aynı fetoş’ un dinler arası hoşgörü yalanı gibi bir şeydir. Enin de sonunda patlayacaktır. Zaten ülkemizde çok az kişi tarafından bilinen gerçek mutfağımızın tamamen unutturulması amacı le ülke mutfağımız üzerine hazırlanmış adi bir tuzaktır. Aşağıda vereceğim örnekleri iyi okuyun.
Bu onursuz ve şahsiyetsiz Amerika ve Avrupa ülkeleri nin başlattığı “her şeyin” arkasında mutlaka bir “puştluk” vardır. bu oyunlara gelmeyin. Mutfağınıza sahip çıkın. Gerçeğini Bilmeden Geliştiremezsiniz ! Önce kendi kültürünüzü öğrenin.
Allaha şükür gerçekler yavaş yavaş ortaya çıkmaya başlıyor. Resmi web sitemde 300 un üzerinde ilgili kaynak kitapları yayınladım. Kendi cebimden şahsi imkânlarım ile binlerce lira harcadım ve ücretini ödeyerek reklamlarını verdim ilgili sitelerde en azından aşçılık camiası Mutfak kültürümüzü öğrensinler diye. Tabi bunu yapması gereken ilgili aşcılık kurumlarının daha mühim işleri oldugu için bu işi yapmak benim şahsıma kaldı. Bu dernek ve federasyonlar ülkemde yabancı soslar marketler ve ecnebi markalarının tanıtımı gibi daha mühim işler peşindeler.
En azından yeni yetişen meslek gönüllüsü kardeşlerimiz yabancılara özenmesin diye. Çorbada ne kadar tuzumuz var bilemiyorum. Takdir Camiamizdaki aşçı kardeşlerimizindir. Ama kendi değerlerimizi on planda tutmaya başlayan aşçılarımızı ve işletmecilerimizi gördükçe mutlu oluyorum açıkçası.
Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Ekonomi Bakanlığı destekli bir dernek olan Gastronomi Turizmi Derneği, Türk mutfağını dünyaya doğru tanıtmak için çalışırken bir yandan da ülkeye daha fazla gastronomi turisti çekmek için uğraşıyor. Gastronominin ülke politikalarında yer alması gerektiğine söyleyen Boztepe, "Haçlı seferi gibi gastronomide bunun savaşlarını veriyoruz" diyor.
Bu arada devlet tarafından yapılan destekleri tamamı ile mutfağımızın tanıtımına ayıran dernek ve federasyonlarda var tamamını cebine indirenlerde… İnşallah 2018 de onlarında defterini düreriz diye düşünüyorum. Ama onlarda unutmasınlar yedikleri bu haklar 80 milyonun hakkidir, helalleşmeleri imkânsızdır…
Halen 10’larca yazımda ve ilgili reklamlarımda “bu yabancı markaların” güzelim ülkemizde tanıtımını yapmayın dememe rağmen cola ‘ya varana kadar 10 larca yabancı sos, içecek, hazır çorba vs. vs. tanıtımını ve reklamını yapan Türk şefleri, dernekleri ve federasyonları görüyorum. Bunlar birde Osmanlı ve Türk mutfağı şefiyim, kurumuyum diye kendilerini camiaya lanse eden kişi ve kurumlar.
Bu Ne Perhiz Bu Ne Lahana Tursusu. Aynaya Nasıl bakıyorsunuz? Başınızı Yastıga Koyunca Kendinizi Nasıl Kandırıyorsunuz? Ben Bu Kişi ve Kurumlara Diyorum ki;
Hiçmi Allahtan korkunuz, Etrafınızdan utanmanız yok !!! Sonuç olarak ta sözlerimin ağırlığı nin farkında olarak gönül rahatlığı ile diyorum ki; Siz hain olduktan sonra kucaklayan çok olur, siz onursuz olduktan sonra kendine ve şahsiyetinize göre onurlandıran çok olur, siz eşşek olduktan sonra sırtınıza semer vuran çok olur, siz onların şarkılarını söylediğiniz sürece ağzınıza gem takan çok olur, siz birilerinin yaverliğini yapmaya meyilli olduğunuz takdirde size görev veren çok olur, siz sizden olanları tuzağa düşürmek istediğiniz sürece (ağa bağlanarak öten ve diğer keklikleri sesi ile tuzağa çağıran hain keklik misali) sizlere promosyon veren çok olur… Hayatınız boyunca iki tane makaleniz, köşe yazınız yok kitabınız çıkıyor !!! kim yazıyor sizin adınıza bunları?
Kitaplarınızda bir Türk şefi olarak verdiginiz yemek tarifilerinde italyan marka "......" sostan, fransız marka "...." yagdan koyunuz diye düştügünüz dip notlardan hiçmi utanmanız yok. Düzenlediğiniz yarışmalarda yine aynı ülke sosları ve onceden belirlenen yabancı markaları kullanan yarışmacı kardeşlerimize extra 5 puan veren dernek ve federasyonlar yazıklar olsun sizin Türklüğünüze, vatanseverliğinize. bizim mutfağımızı siz mi tanıtacaksınız dünyaya !!!! Siz aç karnınızı doyurun önce HARAMZADELER !!!
Sizler avcının tuzağa bağladığı keklik’ lersiniz memleketimin mutfağında. Kardeşim gidin Fransız, İtalyan, Amerikan, alman şefiyim şeklinde adlandırın kendinizi saygı duyarım ne idiğiniz belli olur. Ama Türk mutfağı şefiyim deyip yabancı mutfakların ve markaların şarkılarını söylemeyin mutfağımıza. Karşınıza dikilir bu memlekette birileri.
Bu ne özenti? yolu düşmandan soranların sonu faciadır !!! Bizim kültürümüzü kayıtsız şartsız kendisi için “en büyük tehlike” gören ve kendi kültüründen daha zengin olduğunu bilen bir marka kendisine benzemediğiniz sürece size ödül VERMEZ !!! Çok net söylüyorum; dünyada bu ödülü alanlar da onlara benzeyenlerdir !!!
*** Bu Arada O Ürünlerini Tanıttığınız Avrupa Ülkelerinin Ve Amerika’nın Ve İsraillin Ülkemizin Ve Mutfağımızın Dostu Olduğunu İddia Eden Varsa Acil Bir Şekilde “Psikoloğa” Gözükmelerini Tavsiye Ederim !!! ***
Bize michelin’in vereceği yıldızlar değil kendi insanimizin vereceği yıldızlar lazımdır. Bizim mutfaklarımız dünyanın en hijyenik ve düzenli mutfakları dahi olsa, ürünlerimizi ise bırakın bahçeyi tezgahımızın altında bile yetiştirsek vermezler o yıldızları !!! Çünkü onlar biliyor mutfağımızın zenginliğini. Çünkü onlar dünyada kendi kültürlerinden daha zengin kültür istemezler. Çünkü SALAK degil michelin, Çünkü bizim “gerizekalı” şeflerimiz gibi kendi markaları altında ve mutfaklarında bizim kültürümüzün şarkısını söylemez onlar… Biraz GERÇEKÇİ olurmusunuz lütfen, Bunların zaten kuruluş amacı bizim kültürümüzü ve mutfağımızı yok etmek değilmi dir !!!
Çünkü michelin, Fransız, İtalyan ve İspanyol ekolünü öne çıkartmaya çalışan bir oluşumdur. Hepsinin altında kendi stratejileri var. Haçlı seferi gibi gastronomide de bunun savaşları var. Boşuna bizim önümüze bir sürü mutfak tanımları koymadılar. Millet bunun farkında değil ama derinliği olan bir konu. Hal böyle olunca yıllarca yok etmek istedikleri Anadolu’nun kültürüne yıldız verecek bunlar öylemi?
Yahu çok safsınız çok !!! onlar kendi şarkılarının söylenmediği mutfağa da kültüre de yıldız vermezler… isterse bizim mutfağımız gibi dünyanın en iyi mutfağı olsun -ki zaten öyle. Yine de Görmezler, görürler ama görmez kördürler. Adamların sermayesi zaten senden çaldıkları, kopyaladıkları sana ödül verir mi hiç !!! Biz ancak kendi ürünümüzü kendi kurum ve kuruluşlarımız ile aşçılarımız şeflerimiz ile dünyaya anlatıp tanıtabiliriz.
Yukarıda belirttiğim hainlikleri yaptığınız takdirde konuya vakıf bilgili insanların yanında onursuz, şahsiyetsiz, kimliksiz olarak bilinirsiniz. Bu devletin size sadece kimlik verdiği için bizim kültürümüze ait olduğunuzu sanmayın. Eğer bu ülkenin ismi geçtiği anda damarlarınızdaki akan kanı hissedip, özünüze gidebiliyorsanız ve onu yaşatabiliyorsanız o kimliği hak ediyorsunuz demektir. Vatan hainliği ile mutfağınıza, kültürünüze hainliğin pek fazla bir farkı olmadığını belirtmek isterim.
Yeni bir oluşum olan Gastronomi Turizmi Derneği diyor ki;
Bu yüzden de yeni bir oluşum olan acenteler, oteller, restoranlar, üreticiler, rehberler ve taksiciler odası dahil pek çok işbirlikçiyle kafa kafaya verip Gastronomi Turizm Derneği'ni kurduk. 'Türkiye'nin ürünü doğru pazarlanmıyor' diye hem fikir olduk. Çünkü İtalyanlar bugün Türkiye'de makarna ve pizzayla kendini pazarını oluşturmuşken biz bulgurdan yapılan 300'den fazla yiyeceğimizi tanıtamıyoruz. Türkiye'nin ürünlerini doğru pazarlamak için çıktığımız yolda 5 kişiyken şimdi 500 den fazla üyemiz oldu" şeklinde konuşuyor.
Kendilerini tebrik ediyorum ve dünyaya tanıtılmayı bekleyen mutfak kültürümüzün ciddi anlamda bu oluşuma ihtiyacı olduğunu belirtmek isterim. İnşallah onlari da yakında COLA ve Fıransız marka TARHANA çorbası reklamlarında görmeyiz…
Yine özellikle belini Michelin yıldızına bağlamış yiyecek ve içecek işletmelerine ve şeflerine seslenmek istiyorum.
Siz sanıyor musunuz –ki İlk "Dünya Güzeli" Türk kızı: Keriman Halis Ece çok güzel olduğu için DÜNYA BİRİNCİSİ seçildi ? Sanıyorlar ki İlgili Hristiyan ve haçlı AŞÇI kulüpleri (ayni Avrupa birliği benzeri ) onlara ödül verecekler. Ham hayal pesinde koşmak ve başarmak arzusu ile kendi mutfaklarını ayaklar altına alan bu özenti peşinde koşan mutfak fakirleri, zırcahilleri karşılıklı iki dağın zirvelerindeki ağanın iki davulcusu ve yine davul sesine sevdası yüzünden sahibini yani ağayı terk ederek iki dağ arasındaki vadi’ de bir o davul sesine bir bu davul sesine doğru koşan ağanın kopeği gibi eninde sonunda iki dağın ortasında çatlayacaklardır.
Sen seni bilmezsen hiç kimseyi öğrenemezsin !!!
Amerikan yada Avrupa yapımı filmlerde Siz Afganistan da, Vietnam ’da, Küba ’da Rusya ’da, Pakistan ’da binlerce kayıp vermelerine ve savaşları da kaybetmelerine rağmen bu filmlerde bunların yenilgisini gördünüz mü? Bu filmlerde siz hiç sakallarının içinde böcek yasayan, dişleri olmadığı için peltek konuşan ve yine bu filmlerde 1 haftadır üzerinden çıkaramadığı zırhı yüzünden zırhının içine “kaka” sini yapmış şövalye gördünüz mü? Göremezsiniz de çünkü bunlar gerçek !!! Gerçekte 1,66 cm lik LAWRENS’i filmlerde 1.88’lik kişilere oynatmadılar mı bunlar ?
Yine sizlere diyorum ki;
Fidel CASTRO diyor- ki "EĞER DÜŞMANIN SANA ÖDÜL VERİYORSA. SENDE BİR PUŞTLUK VAR DEMEKTİR." Yahu bu bahsettiğim ülkelerin benim canım memleketimin hangi değerine faydası olmuş ki size faydası olacak bir de ödüllendirecek ? Bunun olabileceğine inananın AKLINDAN şüphe ederim.
Menülerinize bu soysuzların dilinde yemek isimleri koymayınız, kendi kültürümüze ve mutfağımıza ait yemeklerin isimlerine değiştirerek bu yabancı ülkelerim mutfaklarına kazandırmayınız. Konunun detayını ana temada isin özeti olarak ilk okul çocuklarının bile anlayabileceği bir açıklık ile toparlayarak ve de bir Türk has aşçıbaşı’sı olarak ve de Osmanlı ve Türk mutfağı dünya gönül elçisi olarak diyorum ki;
Mutfaklarınızda ve menülerinizde domuz, beykın, sosis, krısmıs menü, salam, jambon, domuz pirzolası, ilgili ülke mutfaklarının market raflarındaki hazır sosları kullanıyor musunuz, Hristiyan kültürüne yakın mı sınız? ilgili ülke mutfaklarının menfaatlerini koruyup kendi mutfağınızdan üstün tutuyorsunuz? kendilerine ait olduğunu bildikleri bizim kültürümüzden ve mutfağımızdan çaldıkları yemekler, kendi kültürlerine ait yemek isimleri olmadığı surece sizlere ödül vermezler !!!!
Onlar ancak “askerdeki oğlunun karisi ile aşk yaşadığı konuları ele alarak kitap yazan ve bunu Türk kültürü diye dünya ya lanse eden Orhan pamuk ve onun gibilerine ödül verirler… “Kırmızı Saçlı Kadın’ın 114. Sayfasında” (Okuyun içiniz kalkacak, kusacaksınız. Bende Türkiyenin düşmani olsan bende ödül veririm bu adama, haketmiş yani)
Bu güne kadar Avrupa Türkiye’nin gerçek manevi değerlerine sahip çıkan kime ödül verdi söyler misiniz lütfen. Mutfakta da dünya siyaseti var kardeşim kabul edin bunu.
Bu kulüplerden biri bana da ödül vereceklerdi bu yılın başında Cenevre’de iken kalktılar Almanya’ dan yanıma geldiler, görüştük. Dedim ki kendi kendime bakalım ardından ne çıkacak ? Bunlar beni boşuna seçmez niye ve neden ?
Ama bir kaç tane de şartları vardı, Yukarıdaki belirttiğim türden özel şartlar… Şartları dinleyip tereddüt ile emin olduğum ama yine de kesin olarak emin olabilmek için ödülünüz un resmini bir görebilir miyim? Diye sordum. Tabi ki dediler ve cam muhafazanın içinde bana verecekleri ödülü getirdiler.
Ama bu ödül öyle basit bir ödül değil. Dünyaca unlu, onlara göre emsal değeri olmayan bir onur. Ödülün üzerinde koskocaman bir hac işareti var. Çok net bir şekilde önüme konulan şartlar ile işareti bir araya getirip düşündüğüm zaman çok net bir şekilde kararlılıkla; Kusura bakmayın ben bu ödülü alamam !!! Dedim.
Niçin diye şaşkınlıkla sordular. Bir Türk has aşçıbaşıyım. Elhamdülillah Müslümanım. Uluslararası ciddi çalışmalar yapan ve mesleki kariyerimde camiamın takdir ettiği bir yerdeyim. Ben bu hacı boynuma taktiğim anda geçmişime, geleceğime, mutfağıma, inancıma ihanet etmiş ve sizden birisi olmuş sayılırım. Layık gördüğünüz için teşekkür etmem, çalışmalarınız da başarılar da dilemem. Diyerek reddettim. Simdi diyorum ki saygıdeğer, sanayi lokantasından tutunda, ülkemdeki en popüler hotelin, en lüks restoranın aşçılarına meslektaşlarıma, biz olalım, bir olalım, bizimki diyelim. Avrupa bize ödül verse ne olur vermese ne olur… Biz olamadıktan sonra biz bir olamadıktan sonra, biz kendimizinkini bilmedikten, yapmadıktan, yapamadıktan sonra, ödülünüz olsa ne olur olmasa ne olur…
Yapmayın bunları, ülke mutfağımızın değerleri iki çift ayakkabıya, bir cep telefonuna, litrelik bir viski şişesine, bir bıçak setine satılamaz. Bu mutfak bizden sonraki gelecek nesillerimize lazım… Geçmişten aldığımız mirası gelecek nesillerimize teslim etmek mecburiyetindeyiz. Benim ülkemin mutfağının menfaatleri sizin şahsı menfaatlerinizden daha önemlidir. Kendinizi şahsiyetinizi, onurunuzu satabilirsiniz beni, bizi ilgilendirmez….
Ama benim, bizim ülkemizin mutfağını, özelliklerini, korumayıp, geleneksel lezzetlerimizi; İsrail, Fransa, Almanya, İtalya, Hollanda nin ürettiği hazır markalara indekslemeye çalışırsanız sizinle her kulvarda ve her şekilde uğraşırım…. Söz konusu bu şahsiyetsiz ve onursuz Türkiye düşmanı, mutfağımızın 2000 yıllık lezzetlerini kendi hazır marka ürünlerine endekslemek isteyen markalar ;
Birinin altına 2 yıllığına Mercedes diğerinin altına 2 yıllığına Peugeot, bir diğerinin altına ise yine 2 yıllığına Nissan marka araba vermişler... Bildiğim kadar ile bu markalar ile sizin aranızda baba oğul bağınız yok, akraba olma ihtimali 'de yok. O ZAMAN BU HEDİYELER SİZE NİYE GELİYOR ? Ruhun satılması böyle bir şey işte !!!
Bir kerede kendiniz üretin bir şeyi. Hayatınız birilerini taklit etmekle yada birilerinin yaptıklarına “ben yaptım” demekle geçmiş, geçmeye de devam ediyor. Ama siz cahilliğinizden dolayı komik durumlara düştüğünüzü göremediğiniz gibi zavallılığınızı aciz bir şekilde savunmaya da devam ediyorsunuz !
Günümüzdeki mutfağımızın oluşumunu sağlayan asırların birikimleri ve tarihi geçmişimizden geldiği hakkında mutabık olduğumuzu düşünüyorum. Zaten bu düşünceye de muhalefet edenlerin yazıyı okumasına gerek yok ! Kördür, sağırdır ve günümüzde kayıp kişilerdir onlar.
Tarihimizdeki Türk devletlerini, kuruldukları coğrafyaları, bünyelerinde barındırdıkları devletleri, dinleri, dilleri, ırkları ve gecen bin yıllardaki zaman zarfını dikkate alacak olursak-ki İşte o 16 devlet: ;
- Büyük Hun İmparatorluğu: MÖ 220- MS 216 (Teoman) Orta Asya topraklarında.
- Batı Hun İmparatorluğu: MÖ 48-MS 216 ( Pi) Batı Türkistan.
- Avrupa Hun İmparatorluğu: 375-469 (Balamir) Avrupa toprakları.
- Ak Hun İmparatorluğu: 420-552 (Aksuvar) Horasan, Afganistan ve İran dolaylarına kadar olan topraklar.
- Göktürk Kağanlığı: 552-745 (Bumin Kağan) Asya'nın doğusunda Çin devletinin, batısında Sasani-İran devletinin sınırladığı İç Asya bozkırları.
- Avar Kağanlığı: 565-835 (I. Bayan) “Macaristan, Ukrayna, Slovakya, Çek Cumhuriyeti, Polonya, Hırvatistan, Slovenya, Avusturya, Romanya ve Sırbistan toprakları. 562-823 yılları arasında
- Hazar Kağanlığı: 651-983 (Böri Şad) Tüm Doğu Avrupa toprakları.
- Uygur Kağanlığı: 745-1368 (Kutluk Bilge Kül Kağan) Selenga, Orhun ve Tola nehirlerinden Baykal Gölü güneyine dek yer alan topraklar.
- Karahanlı Devleti: 840-1212 (Bilge Kül Kadir Han Orta Asya ve günümüz Doğu Türkistan toprakları.
- Gazne Devleti: 962-1183 (Alp Tigin) Afganistan ve Hindistan’ı kapsar ve bu dönemde Karahanlılar ile beraber Asya toprakları.
- Büyük Selçuklu İmparatorluğu: 1040-1157 (Tuğrul) Ön Asya’dan Güneybatı Asya topraklarının büyük bir kısmı.
- Harezmşahlar Devleti: 1097-1231 (Kutbeddin Muhammed) Aral Gölü güney topraklarından kurulmuşlardır ve Orta Asya.
- Altın Ordu Devleti: 1236-1502 (Batu Han) Karadeniz ile Hazar Denizi arasında.
- Timur İmparatorluğu: 1368-1501 (Timur) Ege topraklarından Orta Asya’ya ve Hint Okyanusu’na dek.
- Babür İmparatorluğu: 1526-1858 (Babür) Hindistan toprakların ve Asyada.
- Osmanlı İmparatorluğu: 1299-1922 (Osman Gazi) Anadolu, Kafkasya, Kırım, Güney Ukrayna, bugünkü Romanya, Yugoslavya, Bulgaristan, Yunanistan, Macaristan, Suriye, Ürdün, Lübnan, İsrail, Irak, Suudi Arabistan, Yemen, Mısır, Tunus, Libya ve Cezayir.
“Dipnot; Daha Anadolu da kurulan medeniyetleri himaye ettigimiz yabancı tebaları saymadım_!!!”
Sevgili meslektaşlarım;
Bundan iyi füzyon olur mu, bundan daha iyi birleşme olur mu? Dünyada bu şemanın bir örneği daha var mi ? Mutfakların birleşmesi (füzyon) binlerce yıllık birikim ve birleşim ise eğer ve bu bizim mutfağımızda ’da yoksa genel anlamda bu zenginlik dünyada başka hangi ülkede olabilir acaba ?
Yahu diyorum ki bizim değil bir bölgemiz bir vilayetimizin mutfağı bile yere göğe sığdıramadığınız Avrupa ülkelerinin birinden bahsetmiyorum tüm Avrupa ülkelerinden daha zengindir ! O özendiğiniz mutfakların tamamı bizim kültürümüzden çalıntılarından, alıntılardan oluşur ! kopyalayamadıkları tek şey Türk lokumudur onun ismi de vesilesi ile İngilizcesi “turkish delight” olarak kalmıştır.
Bu alanda gerçek olan, asil olan biziz, bahsettiğiniz ülkelerin mutfaklarının alt yapı yelpazesi bizim kültürümüzdür ! Özellikle İstanbul’un fethi ile birlikte bu zenginliğimiz dünyada essiz bir zirve yapmıştır. Bu örnek aldığınız Avrupa ülkelerinin geçmişi nedir ki yukarıda belirttiğim binlerce yıllık kültürümüzün yanında ?
Daha yakın zamanda ülkemizde bu isin profesyonelleri tarafından Osmanlı ve Türk mutfağı konulu yemek yarışmasına İtalyan makarnacı jüri seçiliyor. Vah benim yarışmacı kardeşlerimin haline… Piyasada çırak, kalfa kalmadı 17 sinde artık Şef oluyor eli bıçak tutan kardeşlerimiz, birde tezgahına bıçak saplayıp sosyal ağlarda poz veriyor mesleğinde ne anlama bile geldiğini bilmeden. Aşçıyım diyen kalmamış memlekette herkes Aşçıbaşı’ da değil “Executive chef!” özellikle yeni meslektaşlarımızı popüler olmaya değil bilgili olmaya özendirmek ilgili kurumların en önemli görevleri arasında olması gerekmiyor mu?
Kamyoncu misali önüne gelen Osmanlı ve Türk mutfağı hakkında demeçler verdiği gibi ulusal gazete ve televizyonlarda Bu tombiklerin bazıları tarifler veriyor : çoban salatasına Fransız sosu, rakının yanına kaz ciğeri, mantıya salsa sosu, bulgur pilavına pesto sosu, (bu arada literatürde pesto sos diye bir şey yoktur, her türlü sebzenin yada meyvenin pestosu olabilir. isterse Dünyanın en kral ansiklopedisi yazsın!
PESTO demek herhangi bir meyvenin yada sebzenin ezilerek elde edilen suyuna verilen isimdir.) Zaten Avrupa ve Amerika’da ölülerin eşyalarını çok ucuz paralara satan işyerlerinden fakirlerin satın alarak beli beline uymadığı için kemerle sıkıştırılan, paçası boyuna uymadığı için yerlerde sürünen, bedeni bedenine uymadığı içinde şalvar gibi bol olan bu alışkanlığı ve bunun gibi daha nicelerini bize de moda akımı diye yutturmaya çalışmadılar mı?
Bizde yutmadık mı her defasında ? dedim ya “hıyar ve Tuz” Buda onun gibi bir şey iste !!! Zyt. Yaprak sarmasına risotto pirinci kullanılırmış , (tabi büyük annenizde seni zaten risotto pirinci ile yaptığı Zyt. yaprak sarmaları ile büyüttü!!!), tarhana çorbasına sosis, (ama incecik kıyın diyor utanmadan (……) Osmanlı mutfağında balık var mıydı yok muydu ? Hadi yazı tura atalım ! Daha neler neler…
Öyle 32 cm ‘lik tabağa keklik yumurtası büyüklüğünde yemek koyarak elinize aldığınız cımbızla yanına nane yaprağı koyarak misafirinizi de geri zekâlı konumuna indirip 30 dakika o yemeği anlatmakla olmuyor füzyon aşçılığı…
Siz bilir misiniz “1000 çileli gün” ne demek ? siz bilir misiniz Derviş nıdaı kimdir? ibn battuta kimdir? ( nidâî ve ibn battuta ‘da çok önemli bilgiler var mesleki açıdan bulun ve okuyun) Neler yapmıştır bu adam, Bilir misiniz-ki tarihimizde dergahlarda nasıl aşçı olunur, öyle 2 -3 ayda önlüklere 1 metrelik “chef” yazdırmakla olmuyor bu işler !!! Ama konuşmaya gelince mangalda kul bırakmaz, ağzınızı Amerikan Avrupa’dan açarsınız, kuyruk yağına burun kıvırırsınız !
Kıymalı kuru fasulyeyi aşağılarsınız “Fine Dining” restoran menünüzün başına “Chilli con carne” yemeğini koyarsınız ! arasındaki fark nedir? İsimlerin Biri İspanyolca biri Türkçe. Yabancı dilde olunca da mi lezzetli oluyor kardeşim !
Burger yiyeceğinize et yiyin. yemeklerinize hazır soslar kullanacağınıza kendiniz yapın. Unutmayınız ki bu hazır ürünleri yapan kişiler babanızın oğlu değil. peki misal olarak diyorum ki size -İsrail’den aldığımız sebze tohumlarında nasıl 3.-4. ve 6. ayında verilmesi gereken ilaçlar tohum ile birlikte satılıyorsa marketlerdeki hazır yiyeceklerde de bu böyledir.
Çünkü onu yapan ile bunu yapan ayni şahsiyetsizlerdir. 1 kilo kuyruk yağından 100 gr margarinin daha zararlı olduğu konusunda mutabık kalabilir miyiz, kalmalıyız! İzliyorum bazen konuşmalarınızı, okuyorum yazılarınızı belki bir kaç bilgi edinirim diye ama nerdeeee!!
Çoğunluğunuzun yazısını, kitabini okuyup tv programlarını sosyal ağlarda izlediğim zaman “100 mg. ‘lik LUSTRAL” atıyorum sinirden. Siz kendinizin Edirne’de olduğunu söylerken bu isi bilenler sizi “Van” da görüyor komik bir şekilde haberiniz yok!
Gelelim mutfağımız hakkında önemli diğer bir konuya;
Bizim mutfağımız masraflıdır, işçiliği çoktur, zanaatkârlık ister, zahmetlidir. eğer öyle olmasaydı bütün dünyadaki ülkelerin ve restoranların %80’ ni Osmanlı ve Türk mutfağı konseptinde çalışırlardı. Avrupa da ve Amerika da orta kalite de bir restoran mutfağı 4 yada 5 personel ile çalışır.
Eğer bizim mutfağımızı uygulamaya kalkarsa personel sayısı en az 2 ‘ye katlanır ve isçilik Türkiye’deki gibi ucuz değildir. Anladınız mi konuyu ? haricimizdeki mutfaklarda çeşitlerin çoğunluğu dondurucudan çıkar fırına, fritöze yada tavaya girer. hazır ürünler olduğu için isçilik çok azdır.
Yoldan çevirdikleri bir Meksikalı, İspanyol veya Portekizliye 1 haftalık eğitimle bunları yaptırabilirler. onun için bizim mutfağımızı gerçek değerleri ile uygulayamıyorlar.
Mutfağımızın bozulmaya başlaması bati hayranlığı ile birlikte 19. yüzyılın 3. çeyreğinde öğünlere öğle yemeğinin de eklenmesi ile geliyor. Bu yukarıda bahsettiğim değerlerimiz de bati özentisine sahip işletmecilerimiz, aşçılarımız, insanlarımız sayesinde günümüze kadar geliyor. Bu özentilerin de zirvesinde olduğumuzu ve bir an önce gerçek mutfak değerlerimize dönmemiz gerektiğini düşünüyorum.Simdi genel konularda bu Hayranî olduğunuz ülkelerin insanlık değerleri için dünyada oynadığı içinde bizim de olduğumuz bir kaç oyundan bahsedeceğim, anlayabilen lere
Bu onursuz ve şahsiyetsiz Amerika ve Avrupa ülkeleri nin başlattığı her şey şeyde bir “puştluk” vardır. Bunlar güney Afrika ülkelerinin din adamlarına “BALIK” Haram dedirterek tüketilmemesini sağlayıp dev balıkçı tekneleri ile tüm güney Afrika sahillerinin balıklarını kendileri avlayarak dev olmadılar mi ? (özellikle Norveçliler)
Bunlar bizi laik ve anti laik diye ayırıp 50 sene birbirimiz ile uğraştırmadılar mı? Bu süre zarfında Birbirimizi ezmek için harcadığımız zamanı teknolojiye ilime, fenne versek nerede olurduk ?
Laikler bir tepede lafta şeriatçılar bir tepede 50 sene birbirimize tuğlalar attık. Onlar da birbirimize attığımız tuğlaları vadide toplayıp gökdelen yaptılar. Bizde simdi kendi tuğlalarımız ile onların yaptıkları gökdelende kiracı değimliyiz ?
Bunlar kendilerinde biriken mısır yağını bizlere satabilmek, bizim has zeytinyağımızı da yok parasına kendilerine alabilmek için yine bizim doktorlarımıza zeytin yağı zararlı, zeytin ağaçlarını kesin dedirtmediler mi?
Hatta üstüne üstlük bizim sanatçılarımıza zeytinyağlı “yiyemem aman” diye şarkı yazdırmadılar mi? biz de bu şarkıların ne anlama geldiğini bilmeyerek şerbetli kek gibi onlar ile oynamadık mi ? basmayı fistanı kot pantolonuna değişmedik mi?
Rousseau’nun “Köy Kâhini” adlı eserini bize 10. yıl marşı diye yutturmadılar mi? Bizde yutmadık mi? Halen de yutmaya devam etmiyor muyuz?
Devlet ve millet aşkı ile yanan nice şehrinde maaşı da kesildiği için zor şartlarda kalan ama sahip olduğu paha biçilemez el yazması kuranı o şartlarda “bu milletimizdir diyerek Topkapı sarayına gönderen Abdülhamit Han’ı 50 sene kızıl sultan diye yutturmadılar mi?
Tırlara değil, trenlere değil, gemilere yüklesen bile götüremeyecek kadar çok Türk dünyasına ve İslam’a verdiği zararlar ile tanınan Türk ve İslam düşmanı Winston Churchill ‘i bizim haysiyetsiz ve onursuz işletmecilerimiz veya aşçı şeflerimiz menülerinde içecek ve yiyecek çeşidi “Churchill” olarak yaşatmıyorlar mi !!!
Bu batı denilen ülkeler ilk olarak Türk olan “Etrüskler” in yaptığı Roma’yı bile sadece Türkler yaptı dedirtmemek için 260 yılda 3 defa yaktılar ve 3 defa yeniden yaptılar. Bunlar budur iste. Ama gerçek tarih onların yazdığı tarih değildir.
Hangi birinden bahsedeyim sevgili okurlarım. Bırakın bu bati özentisini. Bu özendiğiniz ülkelerin tarihlerine bakin sermayeleri hainlik, şerefsizlik, yolda bırakmak, caymak, inkar etmektir. Ne varsa kökümüzde, özümüzde, şanlı tarihimizde var.
kendimize gelelim. gerçek geçmişimizi öğrenelim. Biz bizi bilmezsek yazarlar ve önümüze -bu sizin tarihiniz diye koyarlar. Bizde’ de yukarıda bahsettiğim özenti toplumundan biraz olduğu için inanırlar. Kendilerindeki altını görmeyip onların atlarının düşürdüğü küflü nalları onların adına parlatırlar ve savunurlar !!!
Bu ülkeler “dul” giderler geriye yeniden geldiklerim “kızım” derler ve senide beni inandırırlar. Konu sadece mutfak değildir. İsin içinde siyaset de vardır. Siyasetin mutfağımızda ne isi var demeyin !
Bu memleket Anadolu ‘dadir. Anadolu bazıları için bir anlam ifade etmeyebilir. Ama onlarda, gerçek vatanseverlerde biliyorlar ki; Anadolu kelimesinin anlamını dünyada hiç bir dilde hiç bir kelime temsil edemez.
Bu topraklar dünyadaki medeniyetlerin başladığı ve bittiği topraklardır. Bu topraklar peygamberlerin gönderildikleri topraklardır. Bu toprakların imparatorlukların var olduğu ve yok olduğu topraklardır. Burada başbakanlar Belçika Hollanda gibi bisiklet ile ise gidemez. Dünyada ne kadar çakal varsa tetikçileri etrafımızda açığımızı beklemektedir. Onun için konu bizim kültürümüz ise isin içinde mutlaka siyaset vardır dostlarım.
Konumuzun dışında ama yine de örnek teşkil ettiği için belirtmekte fayda var ;
Ekmek çalan, sokakta soyunan, devlet büyüklerine küfreden “sanatçı oluyor. Esasında olmuyor, yapıyorlar.
sosyal ağlardaki klavye delikanlıları twitter müptelaları, kendi tarihini yerden yere vuran Avrupa hayranları ve yazdıkları kitaplarında, askerdeki kardeşinin karısına sulanan, baldızına aşk teklif eden şerefsiz yazarlar aydın oluyor güzelim memleketimde. “Kırmızı Saçlı Kadın’ın 114. Sayfasında”
Ayni şekilde günümüzdeki televizyon programlarında ve dizilerde içki ve sigaranın üzeri buzlanırken, Ata erkil aile yapısına tamamen zıt bir şekilde abisinin hanımına, karısı nın kız kardeşine şerefsizce göz koyarak yoldan çıkarmaya çalışan karaktersiz onursuz gayri Müslimlerde bile nadir rastlanan yaradılış kurallarına ters ilişkiler ile senaryolara sahip olan diziler daha fazla reyting yapmıyor mu ? peki bunları yeterince analiz edemeden izleyip reyting kazandıran camiada ki gibi milletimizin içinde bulunan bilinçsiz, cahil, hem izleyip hem küfreden uzun vadede bir adım önünü bile göremeyenler değil midir ?
Bir tarafta terör, şehit, orta doğu, Amerika, Avrupa haberleri ile bizleri oyalarken ilgili programlar ve bizim kültürümüzden esinlenerek yaptıkları diziler ile ile evimize girdiler ve aile yapımızı bile değiştirmeye çalışıyorlar farkında mısınız ?
Tekrar Ediyorum ; Önemli Olan Popüler Olmak Değil, Alanında Bilgili Olabilmektir !!!
Saygıdeğer Meslektaşlarım; Kültürümüze, kimliğimize haydi hep beraber bir ışık yakalım. Bizler Chef de Cuisine, Sous-chef, Chef Saucer, Chef Poissonnier, Executive Chef ‘ler olarak niye başka bir dilde ünvan kullanıyoruz? “Master Royal Chef” diyerek niye “KRALIN” aşçısı oluyoruz ? Bizde Krallık yok ki !!!
*** Eğer illaki birilerinin aşçısı olacaksak kendi kültürümüze ait olan “HAN, HAKAN, SULTAN VE PADİŞAHIN’ ın yani SARAY, KONAK, KASR, KÖŞK ‘ün aşçısı olmak ve o ünvan ile anılmak daha ONUR ve GURUR verici değil mi ? Avrupa’nın gerçek yüzünü görüyorsunuz işte! Onlardan aldığınız ödüller ile övüneceğinize Türk dünyasındaki aşçıbaşı ‘ları bizler seçip ödüllendiremez ‘miyiz ? Dünyada sadece bize “HAS” organizasyonlar yapamaz ‘mıyız Türkiye ’de. Ama daha yarışmanın başından 1.,2.,ve 3. nün belli olmayan Dürüst yarışmalar…
Bizde Türkiye aşçılık camiası olarak “Türk devletleri” ‘nin aşçıları arasından yılın belirli bir zamanında Kendi “üstadan-ı matbah-ı has” ustamızı seçemez miyiz? Mutfağımız ve bize ait ünvanımız ile Dünya Gündemine gelemez miyiz? Dünya da merak etmez mi sizce bu isim ve bu ünvan nedir? diye. Hep biz mi başkalarını merak edeceğiz!!! Kaybettiğimiz zaman yeter, zaman aslımıza sahip çıkarak onu yeniden öğrenip yaşatmak ve geleceğe taşımak zamanı.
Bütün Türk devletleri olarak “aynı slogan” ile mutfağımızı, ve mutfaklarımızı birbirine bağlayan çalışmalar, yarışmalar, ödül törenleri düzenleyemez miyiz ? Dünyadaki Türk nüfusu 280.000.000 ‘dur, Müslüman nüfusu ise 1.8 milyardır. Sizce bu kadar büyük rakamları bizim dikkate almamız gerekmez mi ? Peki böyle bir çalışma yapmayı DÜNYA da Türkiye’den başka hangi Türk devleti düşünür, yada düşünmesi gerekir? Gerçi bizde de düşünen yokta, ilerleyen zamanlarda olacak inşallah…
Alin size taklit ettiğiniz Amerika’dan bir örnek “bütün ölçü birimleri ve ünvanlar tüm dünyadan farklıdır. (inç, fit, yard, mil, libre, ons, vs) Nede olsa rehberleri eski Osmanlı imparatorluğunda olduğu gibi. (okka, dirhem, kırat, batman, fitil, nekir, arşın, zira, fersah, merhale, vs) Hatırlatırım sizlere 650 sene dünya bizim ölçü birimlerimiz kullandı, sadece 70 senedir biz bu ölçü birimlerini ve bu ünvanlar kullanıyoruz, ne çabuk, niye ve neden unuttuk !!! Bırakın uluslararası kuralları, o kuralları daha 110 sene öncesine kadar bizler koyuyorduk !!!
7-8 milyonluk ülkelerden biz daha mı küçük ve güçsüzüz ? Bu kadar mı kendinize güveniniz yok ? memleketi temsil eden 4 tane federasyon ve yüzlerce dernek olarak bir araya gelip niye memleket adına Dünyada Yankılanacak daha büyük çalışmalar yapmıyorsunuz? “Buyurun size TOPKAPI sarayından bir fikir “ÜSTADAN-I MATBAH-I HAS”
Allah’ınızı severseniz peşinde koştuğunuz, özendiğiniz İngiltere, Almanya, Hollanda, Belçika, İtalya, Amerikan mutfaklarının tamamını birleştirseniz bile ülkemiz ‘deki sadece “DOGU VE GÜNEYDOĞU” -muzun mutfak zenginliğine RAKİP yada EŞDEĞER bile olamaz, olamazlar !!! Şimdi söz konusu kişilere diyorum-ki ; Siz kimin davulunu çalıyorsunuz efendiler ? Kartal keklik gibi uçmaz, tilki aslan kadar asil olamaz, bizim kökenimiz, aslımız, asaletimiz belli, bunları mesleki çalışmalarımızda dikkate almak mecburiyetindeyiz !!!
Halen 2 çift ayakkabı karşılığında çoban salatamıza Fransız, mantımıza İtalyan, kuzu inciğimize ve tandırımıza “şu marka” Amerikan soslarını koyunuz diye 7 düvel insanlarımıza toplum mühendisliği uygulayan yabancı markaları tanıtıp duyarsızca tavsiye etmeye devam mı edeceksiniz, yoksa gerçek değerleri ile sorumlu olduğunuz mutfağımızın tanıtımını mı yapacaksınız?
O özenti sahibi fakirler Fransa’da kaz ciğeri, Belçika’da firit, Almaya da hardallı patates salatası, İtalya’da pizza, Amerika’da burger, İngiltere’de sirke ile birlikte kağıt külahın içinde eski bir köle yemeği olan Fish and Cips yemeye devam etsinler… Unutmayın; Geçmişini bilmeyenin geleceği de olmaz & Eskisi olmayanın yenisi de olmaz efendiler, Tarihimize sahip çıkalım Lütfen !!!
Kendi tarihimizde olduğu gibi meslekte En kıdemlilerimiz “üstadan-ı matbah-ı has” yani sarayın, padişahın ve tüm ustaların ustası. ilerleyen zamanlarda ise yavaş yavaş yine bizim kendi kimliğimize, kültürümüze, tarihimize yakıştığı gibi Mesleki ünvanlarımızı her yerde Has - Aşçıbaşı, Aşçıbaşı, Kalfa, şagirtler, ocakcı, kebapçı, tatlıcı, turşucu, hamurcu, pilavcı, balıkçı, perhizi ve ( …. ) olarak kullanmayı tercih edebiliriz. “Başka dildeki ünvanlar bizi meslekte ve mutfakta daha başarılı yapar mı ? “Buyurun size bir fikir daha DİŞ KİRASI ”
Son 10 - 15 yıldır bir çok aşçı makarna, burger, waffle ve pizza yaparak kendilerine göre Osmanlı ve Türk mutfağı aşçısı oldu maşallah. Ama hem yaptıkları ürünler bizden olmadığı gibi, isimleri de kullandıkları ünvanlar gibi İngilizce, İtalyanca, Fransızca yada başka dillerde ve başka mutfaklara ait!
Eyyy camianın sorumluları ne zaman kendimiz için gerçek bir şey yapacaksınız birden fazla milli takımlarımızın katıldığı programsız ve prensipsiz kimin neyi temsil ettiği belli olmayan çalışmalarınızdan başka. Size sorulan soruların hangisine cevap verebiliyorsunuz?
Bu katıldığınız yarışmalardaki konseptler ne kadar bizim kültürümüz ile uyuşuyor düşündünüz mü hiç? Niye yabancı mutfaklara benzetmeye çalışıyorsunuz cocuklarımızı ? Dikkat ederseniz şayet, Bir birinin başarısızlığı için çaba sarf eden oluşturduğunuz milli takımlar sizlerin acizliği ve basiretsizliğidir.
Dernek içinde muhalefet, Federasyon içinde muhalefet, Federasyonlar arasında kıskançlık ve muhalefet! Bu bizim ülkemize ve mutfağımıza bir şey kazandırmaz. Bizler ayni gemideki kardeşleriz ve kardeş kardeşi kıskanmaz ! kardeş kardeşin kötülüğünü, başarısızlığını istemez ! gemi batarsa hepimiz batarız, su giren deliği önce kim görürse kapatacak ! yemek yapmaktan önce takımlarınıza anlayış “ben değil biz olmalıyız” ilkesini öğretin !!!
Yıl 2018 halen neden başkalarını taklit ediyorsunuz kaç tane federasyon olarak efendim !!! Kültürümüze ve mutfağımızın temel ana unsurları adına bir şeyler ÜRETİN Dünya ‘ya; BİZİZ! BURADAYIZ! deyin -ki yaptığınız çalışma ile Dünya şaşırsın ve aşçılarımız yürüsün arkanızdan!!! Bu ülkeye ve mutfağımıza yeteri kadar değer katamıyorsunuz, bırakın şu kıskançlığı, memleket milliyetçiliğini !!!
Bulunduğunuz makamların öneminin farkına varın lütfen. Belki sizlere “şahsım hariç olmak üzere” saygıdeğer aşçılarımızın büyük bir kısmı “patronumu arayarak işten çıkarttırırlar beni” diye sizlere MUHALEFET edemiyorlar. Nihayetinde bu konu yapmadığınız hainlik de değil yani ! Biliyoruz; üyelerine iş bulacağı yerde toplantılarda muhalefet ettiği için hotel müdürünü restoran sahibini arayıp ta işten çıkarttığınız meslektaşlarımızı, bazı SAYGIDEĞER OLMAYAN federasyon ve dernek başkanları… Ama Allaha vereceğiniz hesabi unutmayın efendiler.
Unutmayın ki bataklığa düşen biri kendisi kurtaracak kişiye “-hangi şehirdensin? diye sormaz. Fikir kimden çıkarsa çıksın Değerlendirmesini bilin, kulak verin camiada sizleri o mevkilere seçen aşçılarımız ne konuşuyor hakkımızda diye … Gelecek secimde kimden oy alacağız diye değil “mutfağımıza ve ülkemize ne kazandırdık, daha neler kazandıracağız” diye düşünün. “Buyurun size bir fikir daha “OSMANLI ŞERBETLERİ”
Biz bizi bilmezsek kim bizi bilir? Biz bizi yaşatmazsak kim bizi yaşatır? Biz bizi geleceğe taşımazsak kim bizi geleceğe taşır ?
Dünya 650 sene bizi merak edip taklit ederken, ne oldu da sadece 90 senede biz onları merak ederek taklit etmeye başladık. şimdi eğer yeniden kendi ünvanlarımızı kullanmaya başlarsak onlar yeniden bizim ünvanlarımızın ne anlama geldiklerini merak edip bizi araştırmaya başlayacaklar. Mutfağımızın dünyada anılabilmesi Sadece ünvanlar ile bitecek iş de değil daha fazla çalışmak, üretmek, tanıtımını “ yabancıları taklit ile değil” bize “has” değerler ile yapmak lazım.
Bizim sahip olduğumuz kültür, tarih ve zenginlik kesinlikle buna değer. Onlar bunları zaten biliyor. BİZİ UNUTAN YİNE BİZİZ ! Avrupa ve Amerika’nın üzerimizde 90 yıldır uyguladığı TOPLUM MÜHENDİSLİĞİ ile bize sahip olduğumuz değerleri unutturmuş olsalar da kesinlikle onların “UNUTMADIĞINI” sizlere hatırlatmak isterim.
Bu rezillerin domuz ürünleri içeren paketteki çorbalarını tanıtmaktan ve yine bu yabancı markaların memlekette yaverliğini yapmaktan vazgeçin artık. Ülke mutfağımızın lezzetlerini yabancı markalara indeksle meyin, Biraz milli olun lütfen. Gerçi ben kime ne diyorum, balık bastan kokarmış. zaten bunu yapanlar ilgili federasyonlar ve dernekler değil mi ? Wahh halimize vahhh!!!
Daha 70 sene öncesine kadar “9 GÜNLÜK BEZELYE LAPASI” ile beslenenleri, evlendiği gece karisini önce “lorduna” gönderenleri, ayni küvette ve ayni su ile 11 kişi banyo yapanları, Van dallık ve yağmacılık ile hayatını sürdüren, katliamların sahipleri ve tüm ülkelerini kölelere inşa ettiren, pislikten kaynaklanan “VEBA” dan dolayı 25 milyon kişinin öldüğü Avrupa’yı örnek alanlara ve onlardan medet bekleyenlerin cahilliklerine sadece üzülüyorum, ülkem ve mutfak tarihimin zenginliği adına özentileriniz ve örnek aldıklarınız saman alevi misali “ham” hayalden ve anlık bir hevesten ibarettir !!!
“Yine unutmayınız ki medeni diyerek taklidini ve şaklabanlığını yaptığınız o Avrupa fazla değil 10 yıla kadar bu ülkeye İŞ ARAMAYA gelecekler” Ki- Buralarda yaşayan ve çalışan bir insan olarak söylüyorum ; Bahsettiğim tüm Türk devletlerinin toplamını ve Türkiye’nin tamamını dikkate aldığımızda ise kantarın topuzu öyle ağır gelir-ki yukarıda ve birçok yazımda bahsettiğim mutfak fakirleri ve o popüler gurmelerin şeklini merak ediyorum !!! O özendiğiniz batı yani Avrupa hep bir araya gelerek 150 senedir bizlere ;
Her fırsatta bize çelme takan, hain planlar ile Osmanlıyı içten parçalayarak 24 milyon metrekareyi 786 bin metrekareye düşüren ve halen doymak bilmeyen duygusuz, vicdansız, acımasız “sadece ben” diyerek kendilerinden başkasını “KÖLE” olarak görüp aynı zihniyet ile kendi amaçları uğruna her şekilde ile kullanmaya çalışanlar olduğunu unutmayınız lütfen…
En azından aşçılık camiası olarak, bir kere Biz demesini öğrenelim. Biz Olalım, Bir olalım, ülke mutfağımızı gerçek “ÜNVAN ve DEĞERLERİ” ile hayata yeniden geçirelim. Mesleki isimlerimiz kendi kimliğimiz ve yaptığımız iş ile bütünleşsin… Yapamaz mıyız, başaramaz mıyız sizce’ de ? Hem öyle bir yaparız -ki Dünya parmak ısırır !!! Ama tarihini ve kültür zenginliğini bilen Vatanına ve mutfağına gönül vermiş “milli” bıçaklar, tezgahlar, tencere ve tavalar ile birlikte milli aşçılar lazım…
Esas soru bu “Milli” ANLAYIŞA sahip meslektaşlarımızdan camiamızdaki DERNEK ve FEDERASYONLAR ‘da kaç tane vicdani sorumluluk taşıyan görevli Kardeşimiz var ?
Mutfağımızı korumak ve yaşatmak amacı ile ülkemizde kurulmuş federasyon ve dernekler' den bu konuda hiç bir çalışma VARMI ? Onlar aşçılara hakaret etmiş bir yorumcuyu mahkemeye verelimmi, vermeyelimmi? diyorlar halen ! Haa bu adam aşçılara hakaret etmiş. Yahu sizin mutfak kültür hazinelerinizi çalan ülke mutfakları hakkında ne yaptınız, yapıyorsunuz siz bunu düşünün ? Daha camiamızdaki yeni meslek gönüllüsü kardeşlerimize kendi mutfak kültürümüzü bile öğretemediniz !
Halen Fransız, İtalyan, Amerikan diye kullandığınız ürünler hakkında caka satıyorsunuz etrafınıza !!! UTANMIYORMUSUNUZ çoban salatasına italyan pesto sosu, asırların kavurmasına “oyster sos” , zyt yaprak sarmasına risotto pirinci, tavsiye edenler…
Bu güne kadar bize ne dediler ;
Yağdan, buzdan, şekerden heykeller Fransız mutfağından gelmiştir, biz onlardan öğrendik. KANDIRDILAR , kendileri gibi YALANNN !!! Daha o bahsettiginiz o ülkeler toplantı bile yapmasını bilmezlerken bizim ecdadımız Osmanlı ve Türk Mutfağı Yağdan, buzdan, şekerden heykeller ile şenlik ve tören geçidi yapıyordu (yıl 1582) …
Alın size işin gerçeği (Bu arada “NAHIL” kelimesinin anlamını öğrenirseniz daha iyi anlarsınız) ;
Simdi sizlere söylüyorum; 1582 de Fransa’nın, italya’ nın ekonomisi, kültürü, tolum yapısı, alışkanları durumu ne halde imiş bir araştırın ve sahip olduğunuz zenginliğin farkına varın lütfen. “Sûrnâmelerde 1582 şenlı̇ğı̇nde Sn. Gülsüm Ezgi Korkmaz’ın Tezinde’ de Bahsetmiş olduğu üzere”
Sonuç olarak diyorum ki;
Biz bizi bilmezsek kim bizi bilir ? Biz bizi yaşatmazsak kim bizi yaşatır? Biz bizim tarihimize, kültürümüze, ecdadımıza sahip çıkmazsak kim sahip çıkar? Türk Milletimizin tarihi geçmişi sadece 94 sene değildir. İnsanlık tarihinde ne kadar geriye giderseniz gidin Türk‘e ve devletlerine ve obalarına rastlarsınız. Tarihten Türk çıkarsa geriye hiç bir şey bulamazsınız !
Amerika ve Avrupa’nın Türk devletleri üzerindeki uyguladıkları toplum mühendisliğinin farkına varınız artık. Bırakın bu yabancı özentilerini. Sen seni bil önce başkasını değil !!! Yok edilmeye çalışılan tarihine sahip çık !!! Kahvehanelerde öğretilen tarih bilgisi ile konuşur ve o bilgiler ile dünyaya bakarsanız ezilmeye mahkumsunuz !!!
Birbirimize, tarihimize, mutfağımıza, geçmişimize sahip çıkarak geleceğimizi koruma vakti gelmemiş midir ? camiamızda o kadar kurum var bu islere sahip çıkması gereken. Onları ecnebi markalarının tanıtımında görmek istemiyoruz artık. Onları mutfağımız ve mutfağımızın direği aşçılarımız ve şeflerimizin dertleri ile ilgilendiklerini görmek istiyoruz. Eğer mutfağımızı dünyada hak ettiği yere taşıyabilirsek bu basari sadece birkaç kişinin basarisi olmayacak. Bu basari hepimizin basarisi olduğu gibi bizim, Türk aşçılarının dünyadaki zaferi olacak. Ülkemizin dünyada daha iyi tanıtıldığı anlamına gelecek.
Ben değil biz olmayı başardığımız zaman dünyanın her yerine Türk aşçıları gidecek. İsteyecekler… özellikle isteyecekler… istemek zorunda kalacaklar. Bir aşçı 5 bin lira alıyorsa fiyatı 10 bin olacak. Kültürümüzü pazarlayacağız, bilgimizi, tecrübemizi, medeniyetimizi, ahlakimizi, manevi değerlerimizi soframızı… Cin olmadan adam çarpmaya çalışmayınız lütfen. Nasıl İran’a petrol satamazsak Onların pizzasını onlara pazarlayamayız akıllı olunuz. Onlarda olmayanı bizde olanı yabancılara pazarlayabiliriz.
Gerçeğini bilmeden geliştiremeyiz… Doktor hastalığı bilmeden tedavi koyamaz… Hem neyi geliştireceksiniz !!! Dünya artık doğallığı istiyor. Orijinalini istiyor. Daha orijinalini bilmediğiniz bir sanatın neyini geliştirmeye çalışıyorsunuz? Bu gün dünyanın en kıral porselenlerine bakiniz. Hepsi düz çizgilerden ibaret, ruh yok, sanat yok !!! Ama alın elinize 500 yıllık bir İznik, Edirne yada Bursa çinisini inceleyiniz. O renkler desenler çizgiler insani dünyasından asırlar öncesine yada sonrasına alır götürür. Bizim mutfağımızında derinliklerine indikçe, o zenginliğimizi keşfettikçe, o birleşimlerin tadını aldıkça gercek zenginliğimizin ve birleşimlerin farkına varacaksınız. ihtiyacınız olan herseyin daha fazlasını bulacaksınız.
İSTEYENE MESLEKİ TAVSİYELERİMDİR ;
Yemek Kültürümüze Sahip Çıkın ! Tarihi Lezzet Miraslarımızı Koruyun ! Bildiklerinizi Yardımcılarınıza Öğretin ! Asla Bilmediğinize Biliyorum Demeyin ! Mutfağınızda Türkçe Ünvanlar Kullanın ! Ekip Arkadaşlarınıza Karşı Anlayışlı Olun ! Alanınızda Mesleki Ünvanınıza Vakıf Olun ! Taklit Etmeyin, Taklit Edilmeye Layık Olun ! Cin Olmadan Adam Çarpmaya Çalışmayın ! Ekibinize Karşı İyi Değil, Adil Olmaya Çalışın ! Ben Değil, Biz Anlayışı İle Başarınızı Anlatın ! Olumsuzluklara Karşı Yıkıcı Değil Yapıcı Olun ! Yemeklerinizin İsmini Mutlaka Türkçe Koyun ! Meslektaşlarınız Arasında Asla Laf Taşımayın ! Mutfak Tarihinizi Mutlaka Öğrenin Ve Öğretin ! Kendi Mutfağınıza Ve Kimliğinize Öncelik Verin ! Türk Mutfağımız Her Zaman Önceliğiniz Olsun ! Mesleki Tecrübeniz Ve Bilginiz İle Ayakta Durun ! İşiniz Olmazsa Eşinize Ve Ailenize Bakamazsınız ! Birilerini Karalayarak Bir Yerlere Asla Gelemezsiniz ! Ekip Zihniyeti Aile Zihniyetidir, Ustalarınıza Saygılı Olun ! İşinize Ve İşletmenize Ve Mesai Arkadaşlarınıza da Saygılı Olun ! Bilginiz Ahlakiniz İle Birleştiği Zaman “Zanaatkar” Olursunuz ! Hiç Kimsenin Önünde Ezilip Büzülmeyin Güvenilir Olun Ve Dik Durun !
ÖZELLİKLE MESLEKTEKİ YENİ KARDEŞLERİMİZ SÖZÜME KULAK VERİN !!!
Tarihinizi öğrenin… “Sizi siz yapan kültürünüzden asla vazgeçmeyin ve her zaman tüm yaşamınızda onları öncelikte tutun. Siz olmayı becerebildiğiniz takdirde her şeyi becerebileceğinize inanin. Özenmeyin; insanları hal ve hareketiniz ile, calışmanız ile, bilgi ve tecrübeniz ile, yardımseverliğiniz ve hoşgörünüz ile, kendinize özendirin.
Sende bir yumurta var, bende bir yumurta var. Ben yumurtamı sana vereyim, sen yumurtanı bana ver. Şimdi sendede bir yumurta var bende de bir yumurta var… Ama bende bir bilgi var sende bir bilgi var. Ben bilgimi sana vereyim sen bilgini bana ver… Şimdi Ne oldu? ikimizde kazandık_? SENDE İKİ BİLGİ VAR BEN DE İKİ BİLGİ VAR! Bu bir hizmet yarışıdır ve mutfağımıza hizmet eden ve katkıda bulunan, önem veren, öncelikte tutan her meslektaşımdan Allah razı olsun.
Bilgiyi, tecrübe ve mesleki ahlakınız ile birleştirebildiğiniz zaman kariyerinizde mükemmeliyeti yakalamışsınız demektir. Eriştiğiniz noktayı siz görmeye çalışmayın çünkü göremezsiniz. Bunu başkaları görür yada duyar ve size bir şekilde ulaşır.
Unutmayın dürüstüm demekle dürüst olunmaz. Bilgiliyim demekle bilgili olunmaz. Pozitif açıdan sizi siz degil başkaları konuşmaya başladığı zaman populerite kendiliğinden gelecektir.
Ahmet Özdemir
Has Aşçıbaşı
Uluslararası Restoran Ve Mutfak Danışmanı
Osmanlı Ve Türk Mutfağı Dünya Gönüllü Elçisi