Sûrnâmelerde "1582" Şenliği Bölüm “08”
“Gülsüm Ezgi Korkmaz”
Alman imparatorluğu elçisinin heyetinden olan Haunolth’un şenlik anlatısı yabancı gezginlerin anlatılan arasında en ayrıntılı ve uzun kaynaktır. Haunolth, Breslau asillerinden biridir. Karmaşık saray hayatı ve dinî kurumlar hakkında oldukça bilgili bir biçimde yazması ve anlatısında pek çok Türkçe terim kullanması, İstanbul’da bir süre bulunduğu izlenimi yaratır. Tarihçi Hammer, 1582 şenliği hakkında verdiği bilgileri Haunolth’un anlatısına dayandınr (Stout 14-15).
Şenliğe çağrılan Leh heyetinden George Lebelski’nin şenlik hakkında yazdıkları 1585 yılında İngilizce olarak yayımlanır.
Robert Elliott Stout’un verdiği bilgilere göre bu metin şenliğin oldukça ayrıntılı ve uzun bir anlatımından oluşmaktadır ve olayların canlı bir şekilde betimlenmesi bakımından Van Hanuolth’un metninden sonra ikinci önemli Batı kaynağı sayılır (17-18). Metin And, 16. Yüzyılda İstanbul’da Hayat adlı kitabında Lebelski’nin anlatısının ismini “La declaration des jeux et magnifiques spectacles representeza Constantinople...” olarak verir (321). Yine Stout’un verdiği bilgilere göre şenliğin İtalyan konuklarından hiçbiri şenliğe dair bir belge yayımlamamıştır; ancak 21 Temmuz 1582’de Le Vigne de Pera adlı bir İtalyan tarafından yazılıp İngiliz sarayına yollanan bir mektup bulunmaktadır. Bu mektubun İngilizce çevirisi 1909 yılında yayımlanmıştır.
Şenlik üzerine yazılmış Almanca kayıtlardan biri Lewenklaw’a aittir. Metin And’ın lö.Yüzyılda İstanbul ’da Hayat adlı kitabında verdiği bilgilere göre Lewenklaw Türkler üzerine kapsamlı çalışmalar yapmıştır. Türkçe tarihleri bir Avrupa diline çeviren ilk tarihçi olarak bilinir. 1584 yılında İstanbul’daki elçi Heinrich von Lichtenstein’ın yanında bulunmuştur. Lewenklaw’m eserinde Haunolt (I), Haunolt (II) ve Besolt’un tam metinleri yer alır (321). And, 40 Gün 40 Gece adlı kitabında yazann tam adını “Johannes Lewenklaw” ve eserinin başlığını “Neuwe Cronica Türckischer Nation” olarak verir. And, kitabında bu anlatıdan şenliğe dair çeşitli alıntılar da yapar.
Metin And, şenlik hakkında yazılmış Almanca kaynaklardan biri olan Reinhold Lubenau’nun anlatısının başlığını 40 Gün 40 Gece adlı kitabının kaynakçasında Beschreibung der Reisen des Reinhold Lubenau olarak verir. Eserin künyesi Libray of Congress katalogunda da aynı şekilde geçmektedir. And, künyede ayrıca eserin W. Sahm tarafından yayına hazırlandığı ve Königsberg Devlet Kitaplığındaki yazmanın çok geniş olduğu bilgisini de verir. (316). 40 Gün 40 Gece'de Lubenau’nun metninden pek çok alıntı da yapılmıştır. 1556-1631 yılları arasında yaşamış AvusturyalI bir gezgin olan Lubenau, yolculuklarından birinde Osmanlı Devleti’nde bulunduğu sırada Şehzade Mehmed’in sünnet şenliğine tanık olmuş ve bu şenliği oldukça ayrıntılı bir biçimde kaydetmiştir.
Yazar özellikle şenlikteki yiyecek, içeceklere ve verilen ziyafetlere ilgi göstermiş, bunlar hakkında kayıtlar tutmuştur. Lubenau, anlatısının sonuna 16. yüzyıl Osmanlı Devleti’nde gündelik dilde kullanılan sözcüklerin anlamlarına yer verdiği bir bölüm de eklemiştir (Lubenau, 49-66).Fransız gezgin Jean Palerne’nin (1557-1592)1606’da yayımlanan Peregrinations adlı kitabında yer alan kayıtlar da şenlik hakkında yazılmış önemli kaynaklardandır. Stout bu kaynağın elçilerin tören ve kabullerini betimlemesi bakımından önemli olduğunu belirtir (17). Stout’un verdiği bilgilere göre bu kaynak ayrıca Fransız tarihçi Baudier’in 1618’de yayımlanan kitabının III. Murad’ın düğün şenliğine ayrılmış olan bölümünün de temelini oluşturmaktadır (18)
1582 Şenliği Sûrnâmelerinde Anlatım Özellikleri
Sûrnâmelerin, konu edindikleri dönemin Osmanlı saray düzeni, âdet ve gelenekleri, zevk ve eğlence anlayışı, kıyafetleri, törenleri, müzik aletleri ve oyun biçimleri gibi konularda çeşitli bilgiler içermeleri bakımından önemli metinler oldukları, pek çok çalışmada ifade edilmiştir. Bu bilgilerin bir edebiyat metnine dönüşerek nasıl aktarıldığının ise ayrıca ele alınması gerekir. Sûrnâmeler hem edebî birer tür olarak hem de şenliklerin edebiyatla ilişkisine dair içerdikleri veriler bakımından yazıldıkları devrin dil ve edebiyat anlayışını yansıtırlar.
1582 şenliği ile ilgili edebî eserler arasında Gelibolulu Âlî’nin Câmi ’ü ’l-Buhûr Der Mecâlis-i Sûr’u ve İntizâmî’nin Sûrnâme-i Hümâyûn’u ayrıntılı anlatımlarıyla şenlik hakkında en fazla bilgi veren iki eserdir. Bu eserler, sûrnâme türünün ilk örnekleri sayılmaları bakımından da özel bir öneme sahiptir. Bu bölümün temel amacı, iki sûrnâme metninin şenliği edebî bakımdan ne şekilde yansıttıklarını saptamaktır. Bu amaçla, şenliğin iki sûrnâmede nasıl ele alındığı, şenlikle ilgili hangi yönlerin öne çıkartıldığı, yazarların olaylara bakış açıları ve bunu metinlerde yansıtma biçimleri gibi konular üzerinde durulmaktadır. İki sûrnâmede 1582 şenliğine farklı biçimlerde yaklaşılır. Gelibolulu Âlî, surnâmesinde şenlik etkinliklerini konularına göre gruplandırarak, İntizâmî ise şenliği gün gün ve gösterilerle ilgili pek çok ayrıntı vererek anlatır. Bu çalışmada, Câmi ’ü
Buhûr Der Mecâlis-i Sûr’un Ali Öztekin tarafından yapılan eleştirel yayını ile Sûrnâme-i Hümâyûn’un Viyana ve Süleymaniye nüshaları kullanılmıştır. Ayrıca gerekli yerlerde Sûrnâme-i Hümâyûn’un Topkapı nüshasına ve bu nüshada yer alan şenlik minyatürlerine de başvurulmaktadır. İlk alt başlıkta, Câmi ’ü ’l-Buhûr Der Mecâlis-i Sûr biçimsel özellikleri ve şenliği ele alınış biçimi açısından değerlendirilmektedir. İkinci alt başlıkta ise Sûrnâme-i Hümâyûn aynı kriterler kullanılarak ele alınmaktadır.
A. Câmi’ii ’l-Buhûr Der Mecâlis-i Sûr
Gelibolulu Âlî’nin 1583 yılının son altı ayında yazdığı bu sûmâmenin adı pek çok kaynakta “Câmi-ü’l-Hubûr Der Mecâlis-i Sûr” şeklinde geçer. Oysa Gelibolulu Âlî, eserin sonunda yer alan şu beyitte kitabın adını “Câmi’ü’l-Buhûr” koyduğunu açıkça belirtmektedir: Dürr-i nazmın arî -i nûr itdüm | Nâmını Câmi u’l-Bu ûr itdüm (Öztekin 3-4) Câmi ’ü ’l-buhûr Der Mecâlis-i Sûr’un büyük bir bölümü manzum olarak ve mesnevî biçiminde, bazı bölümleri de mensur olarak yazılmıştır. Eserde üç mensur bölüm vardır. Bunlar Âlî’ye gönderilen davet mektubu, Âlî’nin bu mektuba cevabı ve eserin sonunda yer alan Kanûnî’nin şehzadeleri Mustafa, Mehmed ve Selim için 1530 yılında yapılan sünnet düğününün özetidir. 1530 Şenliği’nin özeti “zeyl” (ek) bölümünde verilir.
Âlî, özetin başında bu bölümü 1582 şenliği ile karşılaştırılabilmesi için eklediğini belirtir. Eser kısa bir giriş, sekiz bölüm, sözü edilen zeyl ve bir hâtime’den oluşur. Âlî, şenlikteki olayları gün gün değil, konularına göre gruplandırarak anlatır. Bu alt başlıkta sûmâmenin her bir bölümünde yazarın öne çıkarttığı öğeler üzerinde durulmakta ve anlatım özellikleri değerlendirilmektedir. Mesnevilerde metin içindeki gazeller dışında genellikle tek bir vezin kullanılır.
Gelibolulu Âlî ise, sûrnâmesini mesnevi biçiminde yazmasına karşın, farklı konular için 16 değişik vezin kullanmıştır (Türk Edebiyatında Manzum... 38). Yazarın vezin kullanımı gibi, fiil kullanımı da konulara göre değişir. Ali Öztekin, bu farklı kullanımların anlatıma akıcılık kazandırdığı görüşündedir: Âlî, mesnevide, sebeb-i te’lif dışında olayı hikâye ederken, üçüncü şahıs ağzında dili-geçmiş zaman ekini kullanır. Fakat, sünnet düğünü şenliklerinin hareketliliğini ve heyecanını anlatırken, değişik fiil zamanlarının hikâyesini kullanarak, nazmı yeknesaklıktan kurtarıp, anlatıma kıvraklık ve heyecan katar.
Örneğin, bir kadının süvari kılığına girerek meydana gelip at koşturmasının anlatıldığı bölümde farklı zaman kalıpları kullanmıştır. Yazar, anlatımına geçmiş zamanın hikâyesini kullanarak başlar: “ âhir oldu bir aceb nâ-dîde kâr /Eyledi tebdıl-i üret rüzigâr” (Meydana tuhaf görülmedik bir iş geldi / Şeklini değiştirdi rüzgar) (73a- 1842 / 220). Kadının nasıl kılık değiştirdiği betimlenirken ise, geçmiş zamanın rivayeti kullanılır: “Başına geymiş sipâhî kisvetin / Bağlamış serheng-i şâhT hey’etin” (Giymiş üstüne sipahi elbisesini / Kıyâfetiyle kandırmış sultanın çavuşlarını) (73b-1847 / 220). Seyircilerden birinin kadını tanıyıp ifşa etmesiyle kadının tutuklanması ise geniş zaman kalıbı kullanılarak anlatılmıştır: abs olunması o gün mefrüz olur ( Öztekin 220)*
Gelibolulu Alî, ertesi gün kadının kendini savunmasını kadının kendi ağzından, yani birinci tekil kişi anlatımı kullanarak aktarır: “Rağbetümdendür bu fu şumdan degül / Seyr ider zen çok hemân bir ben degül” ( [Bu yaptığım] iffetsizliğimden değil, düğüne ilgimdendir / Hem benim gibi gösterileri seyreden pek çok kadın var) (74a-1863 / 221). Görüldüğü gibi yazar anlatımda değişik zaman kalıpları kullanmış ve bu sayede metni daha akıcı hâle getirmiştir.
Sûrnâmenin “Giriş” bölümünde Allah’a ve Peygamber’e övgünün yanı sıra sünnet geleneğinin kökeni ve yararlarının anlatıldığı bir bölüm de yer alır. Eserin ilk bölümü düğün için yapılan hazırlıklara ve gönderilen davetiyelere ayrılmıştır. Âlî’nin metinde anlattığına göre düğünden bir yıl önce hazırlıklara başlanır. Düğün için “[h]er diyârun güzide urfeleri / câna lâyı uceste tu feleri”, yani “her yerden türlü güzellikteki tuhaf ve şaşılacak şeylerle uğurlu hediyeler getirilir” (5a-45 / 95). Sünnetdüğünü için dört yana davetiyeler yazılıp yollanır.
Âlî’nin sıraladığı davetliler arasında Mekke şerifi; Tatar ve Özbek hanları; Mısır, Şam ve Hicaz emirleri; Eflak, Boğdan, Erdel, Rusya, İspanya ve Venedik kralları bulunur. Mektupların yazılışında ve genel olarak şenliğin organizasyonunda, daha önceki devirlerin örneklerine başvurulmuştur. Osmanlı Devleti içindeki çeşitli İdarî bölgelere ve yabancı devletlere yollanan bu davet mektuplarından biri, o sırada Halep’de defterdarlık yapan Gelibolulu Âlî’ye gelmiştir. Âlî, sûrnâmede, bu davet mektubuyla, kendisinin cevâben yazdığı mektuba da yer verir.
Âlî, birinci bölümde son olarak, şenlik öncesinde devlet erkânına verilen bir ziyafeti anlaür. Bu ziyafet için, düğün boyunca gösterilerde sık sık görülen şeker alayı hazırlanmıştır. Şekerden yapılmış hayvan ve bitkilerden oluşan bu alay. Kaptan Paşa Sarayı’ndan ziyafetin verildiği Atmeydanı Sarayı (İbrahim Paşa Sarayı)’na getirilir. Metin And, şekerden yapılmış bu tasvirlerin bazılarının tek kişinin taşıyabileceği büyüklükte, bazılarının ise ancak üç dört kişinin ya da tekerlekli bir arabamn taşıyabileceği büyüklükte olduğunu belirtir.
Bu tasvirler “sükker nakkaşı” adı verilen ve genellikle Yahudi cemaatinden olan kişiler tarafından yapılıyordu. And, şekerden hayvan, bitki ve kimi zaman da insana benzeyen tasvirler yapma geleneğinin Rönesans şenliklerinde de bulunduğunu söyler. Avrupa’da bu tasvirlere sottelles, zuckerwerk ve sutteltirs gibi isimler verilmiştir (Osmanlı Şenliklerinde Türk... 92).
İkinci bölümde, padişahın yüksek devlet görevlileriyle düğün hakkında görüşmesi, şehzadenin giydirilmesi ve halka tanıtılması anlatılır.
Âlî’nin anlatımına göre Cemâziyelevvel’in 16. günü Atmeydanı Sarayı’na gelen padişah, sarayın süslenmesini emreder. Daha sonra vezirler ve sarayın ileri gelenleri düğün organizasyonunu görüşmek üzere yine Atmeydanı Sarayı’nda verilen bir ziyafette toplanırlar. Bu toplantıda görüşülen konulardan biri, daha önceki düğünlerde Âlî, devlet kapısında böylesine basit bir işi bile yapacak kimsenin bulunmayışına, cahillerin bolluğu karşısında, hüner sahiplerinin az oluşuna yazıklanır. Âlî’nin bu eleştirisi, biraz da kendisine hak ettiği görevlerin verilmediğini düşünmesiyle ilgili olsa gerektir; çünkü bu eleştirilerin hemen ardından kendisinin ne kadar hünerli bir yazar olduğunu anlatır ve eğer bu iş kendisine verilmiş olsaydı çok güzel bir iş çıkaracağını belirtir.
Sûrnâmenin ilk iki bölümündeki anlatımdan yola çıkılarak eserin hangi amaçla kaleme alındığı, yazarın toplumsal konumu ve sarayla ilişkisi gibi konularda bazı yorumlar yapılabilir. Osmanlı Sarayı için çok önemli bir olay olan böyle bir kutlamaya davet edilmiş olması, çeşitli devlet memuriyetlerinde bulunduğu bilinen Gelibolulu Âlî’nin, yazar olarak da belirli bir saygınlığa sahip olduğunun bir göstergesi sayılabilir. Şenlik, kendilerini kanıtlamak isteyen yazar ve şairler için kuşkusuz önemli bir fırsattır. Ancak Âlî eserinin başında, bu sûrnâmeyi yazma sebebinin şiirdeki ustalığını kanıtlamak olmadığını, buna zaten ihtiyacı bulunmadığını anlatır. Âlî, sûrnâmeyi hâlini arz etmek için yazdığını ve bunun yükselip bir makam elde etmesine vesile olabilecek bir hizmet olduğunu belirtir. Bu anlatımlardan, yazarın toplumsal olarak belirli bir konuma eriştiği hâlde bundan hoşnut olmadığı ve daha yüksek bir mevkiye ulaşmaya çalıştığı anlaşılmaktadır.
Nitekim, ikinci bölümde, davet mektuplarını anlattığı kısımda bu konuya bir kez daha değinmektedir. Davet mektuplarının bir türlü yazılamayışını küçümseyen yazar, Bâb-ı Âlî’nin davet mektubu yazmayı bile beceremeyen bilgisiz kişilerle dolu olduğundan ve kendisi gibi yetenekli yazarlara iş verilmediğinden şikayetçidir.Alî, eserin ikinci bölümünde kendisine ayırdığı bu oldukça uzun kısımdan sonra şenlikle ilgili olayları betimlemeye geri döner. İlk olarak 360 kadar nahılın, her biri bir yeniçeri tarafından taşınarak Eski Saray’a getirilişini betimler. Bu nahıllardan bazılan öyle büyüktür ki, bazı sokaklardan geçebilmesi için evlerin bir bölümü yıktınlmıştır.
Şenliği anlatan yabancı gezginlerden Haunolth da nahıllann geçeceği yol üzerindeki cumba ve saçaklann yanı sıra, sokak köşelerindeki bazı evlerin yıkılarak yollann genişletildiğini yazar (aktaran Nutku “Eski Şenlikler” 112). Gelibolulu Âlî ise anlatısında, ev sahipleri için bu durumun üzüntü değil, sevinç kaynağı olduğunu, çünkü evlerin eskisinden daha güzel bir biçimde onarıldığını belirtir. Âlî’nin bu yorumu, sûmâmenin genelinde olduğu gibi imparatorluğu yücelten söylem içinden konuştuğunu gösterir niteliktedir.
YAZININ DİĞER BÖLÜMLERİ İÇİN TIKLAYINIZ;