Yazar:
Vanlı Rıfat Usta
Vanlı Rıfat Usta Kimdir?
1972 yılında Van’ın Gevaş ilçesinde Pınarbaşı Mahallesi’nde dünyaya gözümü açtım.
Normal varlıklı bir ailenin çocuğu olarak herkes gibi çiftçilik ve hayvancılıkla geçimini sağlayan bir ferttim.
İlk ve orta okulu Van’ın Gevaş ilçesinde okuduktan sonra, 1986 yılı itibariyle hayat şartları ve birtakım sıkıntılardan dolayı İstanbul’a gelmek zorunda kaldık.
İstanbul’daki ilk meskenimiz olan Mecidiyeköy’de küçük bir esnaf lokantasında bulaşıkçı olarak çalışmaya başladım. O kadar küçüktüm ki boyum bulaşık tezgahına yetişmediğinden dolayı kola kasalarına çıkardım.
O zamanlarda yatacak yerimiz dahi yoktu. Eski bir handa yaşamımızı sürdürmeye çalışıyorduk. Hatta öyleki hanın yangın merdivenlerini iptal edip yatak atmıştık. 9 kişinin uyuma alanıydı burası.
Orada yatabilmemiz için Pazar günleri hanı komple yıkamak zorundaydık. Komik ama bizimde kiramız buydu.
Banyo yapmak için ise fırında çalışan amca oğullarımızın yanına giderdik.
Kararlıydım! Bunca sıkıntıya, kibirli, bencil ve işin inceliklerini öğretmekten kaçınan ustalara rağmen bu mesleği öğrenecek ve refaha kavuşacaktım.
3 sene olmuştu ve artık o lokantanın sahibiydim!
Zamanın tüm zorluklarına göğüs gererek azmim ve kararlılığım sayesinde alın terimi dökerek bunu başarmıştım.
Bu sevinç ve motivasyon bana bir özgüven kazandırmıştı. Ta ki mesleğimi, memleketimde devam ettirme isteği uyandırana kadar.
Tası tarağı toplamış yollara düşmüştüm. Aynı esnaf lokantasını açtım orda da. Gevaş’ın ilk modern usullerle yapılan yemeklerini sundum. İlk kez ‘’benmari’’ yi gören insanlar şaşırmıştı, farklı gelmişti onlara.
Yarattığım farklılıkların geri dönüşü çok iyi olmadı. İşler istediğimiz gibi gitmemişti. Kabullendirememiştik bu sistemi. Alışıla gelmiş tezgahlardan uzaktı çünkü. Sadece haşlama ve kebaptan oluşan kısıtlı çeşitliliğe yenilerini ekleyerek geliştirmek istedik fakat sanırım yeri ve zamanı değildi daha. İstanbul’daki zafer aynı şiddetle yerini hayal kırıklığına bırakmıştı.
Tüm malzemeleri bir tesise satarak İstanbul yollarına tekrar düştük.
Bu hayal kırıklığı beni daha da çok azimlendirdi. Engelleyemezdi de hiç birşey başarmamı, içimde bu sanat aşkı varken!
Bu sefer hedef açıktı. Stratejimi belirlemiştim. Bilgilerime yenisini ekleyecek daha çok çalışacak ve profesyonelleşecektim. Becerilerime yenilerini ekledim öğrendikçe öğrendim. Kendimi ehlileştirdim.
Yiyecek içecek sektörünün tüm alanlarında; otel, restaurant ve catering şirketlerinde çalışarak küçük bir esnaf lokantasıyla bunların arasındaki farkı anlamaya başlamıştım.
Sadece işin mutfak kısmında değil her alanında bilgi sahibi olma esasıyla çalıştım, öğrendim.
Geleneksel Osmanlı mutfağı, mezeler, ızgara çeşitleri, döner ve ala carte dünya mutfağından örnekleri de bilgilerime kattıktan sonra kendi işimin sahibi olmaya karar verdim.
7 yıl boyunca yaklaşık olarak on bin kişiye hizmet veren bir catering firmasının kurucusu ve işleticisiydim. Patronu olmadım hiçbir zaman. Hem aşçısı hem taşıyanı hem dağıtanıydım. üretimin ve satışın her anında bulunuyordum. Patronum deyip köşeye çekilmezdim ki zaten içimdeki meslek aşkı buna müsaade etmezdi.
Hayatımın en mutlu anlarından biriydi. Ta ki talihsiz bir kaza geçirene kadar. Kaderinde bir cilvesiydi belkide bu. Her başarının sonu hüsranla bitiyordu.
5 sefer beyin ameliyatı geçirdim. Sağlık problemlerim işimden alıkoyuyordu beni. Şirketi ve yemek fabrikasını ortağıma devrettikten sonra bir süre mesleğimden uzak kaldım. Fakat gün gelecek mesleğim ve Van’a olan sevdam beni tekrar mutfağa sokacak ve önlüğümü giydirecekti.
Derler ya hani "asıl tecrübe hayattaki olumsuzluklardır".
Aslolan bu kötülükler karşısında nasıl durabildiğinizdir. Ben hep dimdik durmaya çalıştım ve başardığıma da inanıyorum.
Şuan tek bir emelim var. Bilgi ve birikimlerimi Van’daki ustalarla paylaşıp yeni ustalar yetiştirmek. Çünkü bilgi paylaştıkça güzeldir.
Dedik ya öğrenmenin yaşı yok diye;
Her ne kadar Ustayım desem de elbette benden daha ustaları da çıkacaktır karşıma. Onların da yanında çıraklık yapacak kadar aşığım ben mesleğime sırf öğrenmek adına.
Son olarak;
Her bilgili insanın bilgisiz insana borçlu olduğu gibi her varlıklı insan da varlıksız insana borçludur. Ben de bir gün Van’a borcumu ödeyeceğim. Çünkü beni ben yapan, bu başarıları bana yaşatan o suyu topğdır...