Dünyada Türk Mutfağı’nın Yeni Yüzyıl Vizyonu ve Türk Mutfağı Olarak Nice Yeni Yüzyıllara…
Wtca-Tmdh; Tolgahan Gülyiyen
Bu çalışmamda mutfak kültürümüzün yakın tarihlerde yaşamakta olduğu ve gelecek yüzyıllarda da yaşaması muhtemel olan bazı temel sorunlar karşısında nasıl bir vizyon ortaya koyacağımızı paylaşacağım. Ayrıca birtakım sorunlarla nasıl mücadele etmemiz gerektiğine de bu yazımda yer vermeye çalışacağım.
Türk mutfağının özellikle hemşericilik fanatizmiyle, birtakım radikal anlayışlarla ve eğitimi, tecrübeyi esas almayan liyakatten uzak şekilde adam kayırmacılık anlayışlarıyla nasıl zararlar gördüğüne de bu çalışmamda yer vermeye gayret göstereceğim.
Burada yer vereceğim hususlardan gerekli çıkarımları yapamaz ve gereken şekilde hareket edemezsek istikbalde ne tür sıkıntılarla karşılaşabileceğimizi tüm insanlarımıza aktaracağım.
Türk mutfağının en değerli ustalarının manevi miraslarının bir yansıması olarak size sunduğum bu çalışmamı 2009’dan beri kutlamakta olduğumuz 7-15 Ocak Türk mutfağının
en başarılı şef ve duayen şeflerini anma haftası vesilesiyle Aydın Yılmaz, Zeki Gülyiyen, Ümit Ömer Sevinç ve yine
Türk mutfağı şeflerimizden Cemal Türkan ustalarımız nezdinde tüm insanlarımıza, aşçıdaşlarımıza ve elbette özellikle de gençlerimize ithaf ediyorum.
Bu çalışmamı dikkatle okuyup değerlendirecek insanlarımıza ek olarak önerebileceğim diğer bir çalışmam ise “Güçlü
Türk Mutfağı için Güçlü Türkiye” isimli çalışmamdır. Bu çalışmamı ilgilendiren ve birbiriyle bağlantılı olan farklı konuların tamamını da o çalışmamda bulacaksınız.
https://www.tmdh.net/makaleler/item/499-guclu-turk-mutfagi-icin-guclu-turkiye.html
Türk mutfağına telafisiz zararlar verebilen hemşericilik fanatizmi ve radikal adamcılık nedir?
Coğrafi işaretli, tescilli yemeklerimiz ve ürünlerimiz doğru olarak ele alınıp toplumda olması gereken şekilde anlaşılamazsa Türk mutfağı bölgeler üzerinden bölünebilir mi?
Eğer nereli oldukları üzerinden memleket ve hemşericilik fanatizmi yapanlar coğrafi işaretleri olması gerektiği şekilde anlayıp etrafına da olması gerektiği şekilde aktaramazsa, hatta bazı ürünler veya yemekler işaretlenmeleri gerektiği gibi özenle adil ve doğru olarak işaretlenip tescillenemez ise; bazı ciddi sorunlar gelecekte ortaya çıkacaktır.
Tescillerin veya coğrafi işaretlerin Türk mutfağını bölgesel mutfaklara ayırıp bölmesi ya da uluslararası alanda Türk mutfağı yerine sadece bölgelere dayalı mutfakların ortaya çıkartılıp Türk mutfağının geri plana atılması olasılığı ülke mutfağımızda telafisi zor olan büyük zararlara neden olacaktır.
Türk mutfağının adını anmaktan imtina edip nereli oldukları üzerinden sadece doğup büyüdükleri şehirlerimizin mutfaklarını Türk mutfağından çok ama çok öne koyanlar olduğunu da görüyoruz. Ne yazık ki bunlar sadece kendi şehirleri, sadece kendi kültürleri varmışçasına başka şehirleri veya yöreleri de rakip görürcesine oldukça abartılı paylaşımlar da yapabilmektedirler.
Ne yazık ki bazıları hem arsızlıklarıyla hem de patavatsızlıklarıyla kendilerine toplumda belli bir yer edinerek bir şekilde kendi reklamları için ikna edebildikleri bağlantılarıyla da televizyon kanallarında ya da haber kanallarında boy gösterebilmektedirler. Onlar bunları yaparken de katıldıkları yerlerde Türk mutfağını hiç anmamaktadırlar. Bunun yerine sadece kendi memleketleri varmışçasına yöresel mutfaklarımız üzerinden hemşericilik yapmaktadırlar. Kültürel açıdan böylesi ayrıştırıcı ve bölücü olan anlayışlar ne yazık ki 81 ilimizin tamamında da bulunabilmektedir.
Gelecekte Türk mutfağının bütünlüğünün zarar görmemesi için, coğrafi işaretleri gereğinden fazla abartıp hemşericilik fanatizmini körükleyecek anlayışların da artmaması için; hepimizin taşıması gereken ağır sorumlulukları bulunduğunu düşünmekteyim. Radikal şekilde bölgeselciliğe dayalı memleket fanatizmini körükleyerek bizi hem Türk aşçıları olarak hem de Türk mutfağı olarak ayrıştırmak isteyebilecek olanları iyi ayırt edip; bu konulara nasıl yaklaşmamız gerektiğini tüm insanlarımıza ve özellikle gelecek nesillerimize de öğretmek zorundayız.
Bu konuları gerektiği şekilde ele alamazsak radikal anlayışları nedeniyle bölgesel mutfaklarla öne çıkanların ekmeğine yağ sürmüş oluruz. Türk mutfağını böylelerinin eline bırakırsak ülke mutfağımızı uluslararası alanda geri plana atabileceklerin ekmeğine de yağ sürmüş oluruz.
Türk mutfağının geri plana atılıp farklı bölgelere bölünmesi ve bunun da radikal anlayışlarla bir yarış haline getirilmesi olasılığını asla hafife alamayız. Bu konularda özellikle gelecekte Türk mutfağını temsil edecek olanları bilinçlendirmek gerekmektedir. Bu konulara nasıl yaklaşıp ele almamız gerektiğine mümkün olduğunca bu çalışmamda yer vereceğim.
Türkiye’ye ve Türk mutfağına zarar veren Hemşericilik ya da Memleketçilik Fanatizmi Nedir?
Bölgelere veya şehirlere dayanan Hemşericilik üzerine bina edilmiş olan Memleketçilik Fanatizmi Türkiye’nin Türk Mutfağına Nasıl Zararlar Verir veya Zarar Verir Mi?
Türk mutfağının dünya genelinde daha iyi yerlere gelebilmesi için kendi içimizde aşmamız gereken en önemli konulardan biri hiç şüphesiz memleketçilik fanatizmidir. Elbette bu memleketçilik fanatizminin daha ileri taşınmış çok daha zarar verici hali de etnik kökenler üzerinden yola çıkarak ırkçılık derecesindeki ayrımcılık anlayışıdır. Bu anlayışların örtülü olarak bile olsa sektörümüzde kendi köylülerini kayıranlar arasında olduğuna çoğu kez şahit olabildiğimiz gibi sadece etnik kökenlere bakarak ayrımcılık yapanlara da şahit olabiliriz.
Oysaki daha önceleri de ifade etmiş olduğum gibi sahip olduğumuz tüm farklılıklarımız bizim en büyük zenginliğimizdir. Türkiye’nin Türk mutfağı olaraktan 81 ilimizdeki tüm renklerimiz veya farklılıklarımız mutfak kültürümüzün en büyük zenginliğidir. Ve bunları bir bütün olarak ele alıp birlikte değerlendirmemiz de önem arz etmektedir.
Bir şehirde olan kültürel bir değerimizin veya ürünümüzün diğer başka bir şehirde olan kültürel bir değerimize ya da ürünümüze üstünlüğü olmadığı gibi; bir şehrimizde doğmuş olanın sırf o şehirde doğmuş olduğu için başka şehirde doğmuş olan insanımıza da bir üstünlüğü asla yoktur.
Sektörümüz içerisinde karşılaşabileceğimiz veya gelecekte de karşılaşabilmeniz muhtemel konuları bu çalışmamda ayrıntılı şekilde bulacaksınız. Tüm insanlarımız ve bütün insanlık tarafından rahatlıkla anlaşılabilecek şekilde tüm ayrıntıları örneklendirerek de ifade etmeye yüksek gayret göstereceğim.
İsimlerinde “uluslararası” kelimesi geçen organizasyonlar dünyanın her yerinde olduğu gibi Türkiye sınırları içerisinde de yapılmaktadır. Eğer diğer ülkelerde de olduğu gibi “uluslararası” kelimesi ile veya uluslararası niteliğinin göstergesi olacak kelimelerle bu organizasyonları isimlendiriyorsak; o zaman bu organizasyonlarda temsil edilenler de ülkeler ve ülkelerin mutfakları olur. Tabi organizasyon gerçekten uluslararası nitelikler barındırıyorsa… Adı üstünde uluslararası yani ülkeler arasında olan bir organizasyon. Böyle organizasyonlarda olması gereken sadece dünya ülkelerinin ülke olarak mutfak isimleri yanında katılımcı insanların isimleridir. Katıldıkları ülkelerin şehirlerinin, bölgelerinin isimleri ya da bölgelere göre yöresel mutfak isimleri asla değildir.
Belli bölgelerin, şehirlerin isimleri ile uluslararası diye nitelendirilen organizasyonlara katılanların Türkiye ve Türk mutfağı isimleri bulunmaksızın Türkiye’deki haberlerinde öne çıkartılabilmeleri mantıken ne kadar doğru olabilir?
Eğer sponsorluk anlaşmaları varsa şehir tanıtımı için bile olsa Türkiye, Türk mutfağı ve Türk aşçıları adlarına yer vermeksizin sadece belli bir şehrin yörenin ve o yöreye mensup olan şu şehirli aşçılar demek doğru bir yaklaşım mıdır? Sponsorluk anlaşması olan ve belediyelerce desteklenenlerin isimleri geçecekse de Türkiye, Türk mutfağı ve Türk aşçıları denildikten sonra şu şehrin belediyesinin sponsorluğunda diyerek belirtilmesi zaten makuldür. Ama Türkiye, Türk mutfağı ve Türk aşçısı kelimeleri geri plana atılmış şekilde başka ifadelere rastlayabiliyoruz.
Nitekim uluslararası basında neredeyse hiç kullanılmayan ve zaten dünya basınında kullanılacak olduğu zaman da Türkiye ismi olmaksızın hiçbir işlevi olmayacak olan ifadelerin kendi aramızda sektörde veya basında kullanılması nasıl açıklanabilir? Bunlar kendi içimizde bizleri ayrıştırmak dışında Türk mutfağına nasıl katkılar sağlamaktadır?
Yerel nitelikteki organizasyonlarda şehirlere ve yöresel mutfaklara şehir ismiyle değinmek doğru bir anlayış olabilir. Ancak uluslararası organizasyonlarda hepimiz tam bir birlik halinde hangi memleketten olursak olalım Türk aşçıları olarak Türk mutfağını temsil ederiz. Elbette hangi şehirden olduğumuza bakılmaksızın Türkiye’yi ve Türk mutfağını temsil ederiz, etmeliyiz.
Türkiye’yi Türk mutfağını ve Türk aşçısını temsil etmekten de onur duymalıyız. Çünkü BM’ye göre de bu böyledir. Uluslararası hukuka göre de bu böyledir. Uluslararası düzeyde dünya genelinde uygulandığı gibi en doğrusu da budur. O halde bu konularda neden zorlanıyorlar? Türkiye ve Türk mutfağı demekten niye kaçınıyorlar ya da Türkiye veya Türk aşçıları demekten niye imtihana edebiliyorlar?
Türk mutfağını oluşturan tüm yemeklerimizi yerel organizasyonlarda kendi içinde bölgelere göre kategorize edebiliriz. Ancak uluslararası düzeyde olacak olan çalışmalarda hangi yöremiz olursa olsun Türk mutfağını adıyla ve şanıyla bir kenara bırakıp sadece belli memleketlere göre ayrıştırarak bölmek Türk mutfağına da zarar vermek demektir. Neden mi? Çünkü dünyada önde geldiğini kabul ettiğiniz hiçbir mutfak kültüründe bizde olduğu gibi memleketlere göre ayrımcılık veya fanatizm neredeyse hiç yoktur. Zaten bir ülkenin mutfak kültürünün temsili de o ülkenin yörelerine indirgenerek olamaz.
Yani uluslararası düzeydeki etkinliklerde sadece belli yöreleri ön plana çıkarıp birilerinin memleketinde olan ürünlerin diğerlerinde olandan ya da olmayandan üstünmüş gibi görenlerin hemşericiliğe dayanan fanatizmi ve radikalizmi böyle önemli konular söz konusu olduğunda asla olamaz, olmamalıdır. Tüm bunları bilinçli ve kasıtlı yapmanın ne anlama geldiğinin takdirini de Türk mutfağı için çalışanlara bırakıyorum.
Örneğin: Fransızların uluslararası bir organizasyonda ‘Fransız aşçıları ve Fransız mutfağı’ ifadeleri yerine ‘Marsilyalı aşçılar, Marsilya mutfağını temsil etti’ diye ifadeler bulabilir misiniz? Ya da ‘İtalyan aşçılar, İtalyan mutfağını başarıyla şu uluslararası organizasyonda temsil etti’ ifadesi yerine ‘Sicilyalı aşçılar, Sicilya mutfağını başarıyla temsil etti’ diye bir ifadeye dünya genelinde düzenlenen uluslararası organizasyonlarda hiç rastladınız mı? “Sicilya’nın yöresel lezzetini mi sundu.” diye mi yazarlar? yoksa “İtalyan mutfağının lezzeti bir yemeğini hazırladı.” diye mi yazarlar? Cevabı hepiniz iyi biliyorsunuz.
Ancak Türkiye’de düzenlenen ve uluslararası olarak nitelendirilen organizasyonlarda bu ifadelerin Türkiye’mizin Türk mutfağı yerine sadece şehirlerine uyarlanmış benzerlerine haberlerde veya paylaşımlarda rastlayabiliyoruz. Yine başka ülkelerde düzenlenen ve Türkiye’den aşçılarımızın katılım gösterebildiği uluslararası organizasyonların yurt içi haberlerinde de böyle ifadelere rastlayabiliyoruz.
Fransa ve İtalya örneğinde ifade ettiğim gibi: Uluslararası düzeyde olan organizasyonların Fransız veya İtalyan katılımcıları ile ilgili olarak hem yabancıların kendi içlerinde hem de yine yabacılar hakkında dünya basınında yer alabilen haberlere bakarsak yukarıdaki örneklerde yer verdiğim şekilde yazılmış olan ifadelere hiç rastlamayız. Neden diye hiç düşündük mü? Düşünmeliyiz, düşünmelisiniz. Yıllardır Türk mutfağı neden hak ettiği yere gelemiyor konusunda yazılar yazanların ulusal basında bile çıkabilen o yazılardaki saçmalıklarına itibar etmek yerine asıl düşünmemiz gerekenleri düşünüp istikbalimizi tasarlayabilseydik; Türk mutfağı ve Türk aşçıları olarak dünyada çok başka yerlerde olabilirdik.
İtalyanlar, Fransızlar ya da dünyada tanınan ülkelerin mutfak kültürlerini temsil edenler hangi şehirden ya da dünyanın hangi kıtasından olduklarından ziyade neden önce kendi ülkelerinin yani Fransa’nın ve İtalya’nın adıyla uluslararası organizasyonlarda boy gösterirler? Diğer Avrupa ülkeleri içinde aynı soru geçerlidir.
Fransa dahil Avrupa’daki birçok ülkede farklı etkin kökenden hatta Afrika’nın bazı ülkelerden gelmiş insanlar olmalarına rağmen uluslararası organizasyonlarda Fransa adına mücadele ediyorlar. Afrika kökenli insanlar Fransız, İtalyan, İspanyol, Alman aşçısı olduklarını özellikle belirtip bu ülkeleri temsil ettiklerini onurla ve gururla söylüyorlar. Nereli olursa olsun orada yaşayan bir insan Afrika kökenli bile olsa Fransız aşçısı olarak Fransa mutfağının temsilini yapıyor, yaptığını da söylüyor. Peki Türkiye’yi ve Türk mutfağını Türk aşçısı olarak temsil ettiğini söylemekten imtina edebilenlerin amaçları veya nedenleri nedir?
Bir de şöyle düşünelim: Bizim aşçılık sektöründe birden fazla olan milli takımlar hepimizin malumudur. Bir organizasyona geçmişte birden fazla aşçılık milli takımı gönderilmiştir. Halende gönderilebilmektedir. Tamam kabul edelim.
84 milyonluk bir ülkenin
aşçılık mesleğinde camia olarak hepimiz bir araya gelip yıllardır tek bir milli takım bile çıkartamıyoruz ama en azından burada yazdıklarımın farkında olmamız gerekmektedir.
Esasen tüm insanlık olarak Afrika kökenli olduğumuz da söylenmektedir. Ancak futbolla ilgili olarak dünya kupalarına tek takımla katılan çoğu ülkenin milli takımlarında oynayanların çoğunun Afrika ülkelerinde aile bağları olan insanlardan da oluşturulmuş olduğunu rahatlıkla anlayabilirsiniz. Fransız futbol milli takımında yer alan oyuncuların neredeyse tamamı Afrika asıllı Fransız oyunculardır. Bu o insanların elbette başarılı performanslarından da kaynaklanır. Ama elbette bunun temelinde Afrika insanlarının ve Afrika kıtasının beyaz adam diye nitelendirilebilen sömürgeciler tarafından uzun yıllardan beri kölelik esasına dayalı şekilde sömürülmüş olması da vardır.
O futbolcuların hepsi bağlı oldukları Avrupa ülkelerinin bireyleri olduğunu kabul ederek Fransa milli takımının başarısı için çabalayan Fransız oyuncusu olduklarını da rahatlıkla ifade edebilmektedirler. Afrikalı olduğuna vurgu yapmak isteyenleri varsa da Afrika kökenli Fransız olduğunu belirtir.
Osmanlı imparatorluğu bugün Cezayir ülkesi olarak bilinen Afrika’nın kuzey kıyı bölgesindeki ülkelerde yüzyıllarca hüküm sürmüştür. Osmanlı döneminden sonra ise Osmanlıya nazaran o topraklarda çok daha kısa süre hüküm sürmüş olan Fransa, İtalya ve İngiltere gibi çoğu sömürgeci ülkeler o bölgelerde yaşayan insanların ana dillerini değiştirecek derecede sert sömürü ve kölelik politikaları uygulamışlardır. Eğer sömürgeci ülkelerin ağır sömürü politikaları olmasaydı; mutfak kültürleri dahil çoğu konuda gururlandıkları zenginliklerine kavuşmuş olabilirler miydi? İtalyan ve Fransız mutfağında yer alan izlere bakacak olursak Avrupa kültürlerinin neredeyse çoğunun yemek yapmayı Haçlı seferleri sırasında öğrendikleri tezini destekleyecek verilere de ulaşabiliriz. Bunu da asla göz ardı etmemeliyiz.
Ülke mutfağımızın temsilinde ülkemizdeki tüm insanlarımızla beraberce birlikte hareket edebilmek konusunda sıkıntılar yaşayabildiğimiz gibi; bu sıkıntılara memleketçilik üzerinden de başka sorunlar ekleyenler olmaktadır. Burada da soru şudur: Neden bizdekilerin birçoğu uluslararası düzeyde olduğu söylenen organizasyonlarda bile Türkiye’nin, Türk mutfağının temsilini yaptığını söylemek yerine sadece kendi mensubu olduğu memleketinin mutfağını o memleketin mensubu olan şu şehirli aşçı diyerek temsil ettiğini söylemeyi tercih eder?
Bugün içerisinde bulunduğumuz çağda yukarıda vermiş olduğum Afrika ülkelerindeki sömürgecilik-kölelik uygulamalarına rağmen Afrika’dan gelip Afrika asıllı Fransız olarak Fransa’yı ve Fransız mutfağını uluslararası yarışmalarda onur-gurur duyarak temsil edebilenler varken; bizde niye aksi durumlar ya da art niyetli anlayışlar söz konusu olabiliyor? Üstelik tarihlerinde insanlık suçu içeren kara lekeler bulunan Fransa, İtalya, İspanya, Almanya ve İngiltere gibi ülkelere kıyasla gerek millet olarak gerekse de ülke olarak bizim tarihimizde hiçbir kara leke yokken bunlar neden bizlere reva görülebilmektedir.
Örneğin: Van, ülke olan Türkiye’nin diğer 80 ili gibi bir şehridir. Van veya Bolu, BM tarafından tanınan birer ülke değillerdir. O zaman uluslararası olarak nitelendirilen organizasyonda şehir ismiyle oluşan bir derneğin adı da yer alsa; “Vanlı aşçılar-Bolulu Aşçılar / Bolu mutfağı-Van mutfağı” yerine o derneğin tüzüğünü ilgilendiren konularda kurulmuş olduğu ülkenin mutfağının adının geçmesi gerekmez mi? Gerekir. Çünkü BM tarafından ülkelerin kabul ettiği uluslararası diplomasi ve hukukta bunu böyle söyler. Tekrar altını çizerek ifade ediyorum: Özellikle uluslararası olarak nitelendirilen organizasyonlarda Türk aşçı ve Türk mutfağı ifadelerinin kullanılması küresel dünyanın ve dünya milletlerinin de bütün ülkeler nezdinde kabul ederek uyguladığı bir kuraldır. Hatta diğer ülkelerden de saygınlık uyandırması için herkesten beklenen bir anlayıştır.
Bunun aksinin olması sadece dünya milletlerinin gözünde de bize her açıdan saygınlık kaybettirebilmektedir ve ilerleyen yüzyıllarda da benzer ikiliklerin, ayrılıkların devam ettirilebilmesi sadece prestijimize zarar vermeye devam eder. Yabancıların buna üzülmesini ya da endişelenmesini de beklemeyin. Aksine bu tür ayrılıklara neden olacak hareketleri yapmanız en çok onları memnun eder. Hatta bu yarayı da kaşıyarak kanatmaya çabalarlar. Kendi aralarında da alaycı şekilde gülerler. Bunlara neden bu fırsatı verelim?
Tek suçumuz tarihimizde sömürgeciler gibi gittiğimiz yerlerdeki insanları yok sayarcasına sömürüp kendi dilimizi ve değerlerimizi onlara zorla kabul ettirecek asimilasyon politikaları gütmemiş olmamız mıydı? Belki sömürgeciler gibi yaparak kendi dilimizi dünyaya bile hâkim kılabilirdik. Hatta bütün Yunanistan bugün tamamen Türkçe kelimelerle konuşuyor da olabilirdi. Ama tarihte gösteriyor ki bizler sömürgecilerden çok farklıydık.
Birçoğu konuşmaktan veya açık şekilde dile getirmekten kaçınsa da bizim aşçılık camiamızda da var olan o memleketçilik faşizanlığı herkes tarafından iyi bilinir. Art niyetli ayrıştıran anlayışları da aslında hepimiz iyi biliriz. Ama dile getirip hakikatleri konuşmaktan kaçınırız. Bizi ayrıştıranlar bir aşçılık federasyonunun başına seçilecek olan kişinin illaki sadece belli bir memleketten hatta köylüsü olandan olmasını bile isterler.
Tüm Türkiye’yi aşçılık mesleğinde temsil etmesi gereken bazı STK’ların başında hatta içerisinde bile belli yörelerin dışında olanları barındırmazlar. Barınmasını da istemezler. Sırf bu anlayışlar yüzünden yıllarca bazı aşçılık STK’larını bir kişinin tekellerine vermiş insanlarımız vardır. Bunlar aradan geçen yıllar içinde geçmişte onay verdikleri ile çıkarları çelişince ya da onay verdiklerinin gerçek yüzlerini görünce “nereden bilelim böyle yapacağını, hemşerimiz dışında biri seçilmesin diye hep seçtik, seçtirdik.
Bilseydik başka olurdu, başka birini seçerdik…” gibi cümleler kurarak etrafa dert yanarlar. Ama destekledikleri kişiler tarafından emek verdiklerini iddia ettikleri yerden de çoktan dışlanmışlardır. Burada asıl dikkat etmemiz gereken yerlerden biri de şudur: Çıkarları uyuşmadığında “Bilseydik başka olurdu, başka birini seçerdik.” diyebilenlerin seçecekleri insanla ilgili en önemli kriteri yine kendi memleketleri içinden birinin olmasıdır. Bu durum da göstermektedir ki liyakatten, eğitimden, tecrübeden ve yetenekten çok uzakta olan bu memleketçilik anlayışı Türk mutfağının mücadele vererek aşması gereken sorunları arasında üst sıralarda yer almaktadır.
Bunların yani böyle anlayışların mağduru olmuş olan insanlarımız hiçte az değildir. Hatta insan olarak kendi hemşerilerinin yapabildiği hemşericilik faşizanlığına karşı duranların yine kendi hemşerileri tarafından dışlanarak mağdur edildiğini de birçoğunuz çok iyi bilirsiniz. Bunlar kendi deyimleriyle insanları ‘piyasadan silmekle’ tehdit ederek ülkemizde çoğu emektar aşçıdaşımızı mağdur etmek için de çalışmışlardır. İşte birçoğunuzun da iyi bildiği gibi bende onlardan biriyim. Çünkü eğitimi, yeteneği ve liyakati görmezden gelip örtülü olarak adamcılık, köylülük kısacası memleketçilik faşizanlığı yaparak mesleğimizde belli yerlere ulaştırılmış olan kendi hemşerilerime bile tıpkı duayen ustalarımız Aydın Yılmaz ve Zeki Gülyiyen gibi kendimi bildim bileli hep karşı durmuşumdur.
Bunların sonuçlarına da hep katlanmak zorunda kaldık. Doğduğum ülkeden ayrı olarak bile olsa aşçılık mesleğinde ilerlemek ve türlü zorluklarla başa çıkmaya çalışmak aslında benim için onların piyasa dediği tiyatro sahnesindeki bir oyuncuları olmaktan çok daha onur ve gurur verici olmuştur. En azından sektörümüzde yer alan ve belli konumlara birilerine sürekli biat ederek getirilmiş olan bu bağnazlığa ve yobazlığa asla boyun eğmedim. Bunların o dar çerçevesinde kalarak cehaletin pençesinde esir edilmiş şekilde Türk mutfağına zarar verenlerden olmayı reddetmiş olduğum için de her zaman onurlu ve mutluyum. Ümit ederim ki gençlerimiz ve geleceğin Türk mutfağı aşçıları istikbalde bunların sürdürülmesine asla izin vermeyeceklerdir.
Bildiğiniz gibi aşçılık mesleğimiz, aşçıların başkenti olan Mengen ile de özleşmiş bir meslektir. Bunun bilimsel açıklaması tarihi, sosyolojik ve kültürel nedenlere dayanmaktadır. Mengen’in taşıdığı sembolik anlam her düzeyde Türk mutfağı için kültürel bir değeri ve geleneği de ifade eder. Ancak değerlerimize sırtlarını dayayıp şahsi menfaatleri için memleketçilik fanatizmi yapanlar, memleketçilik faşizanlığına kapılanlar ve aşçılarımızı kendi aralarında ayrıştırıp ötekileştirmelere neden olanlar her ilden yöreden olabildiği gibi; Bolu ilinden veya Mengen yöremizden gelenler arasında da olabilmiştir. Tıpkı farklı meslek dallarında da benzer anlayışlara rastlayabildiğiniz gibi bu konuları aşçılık mesleğinde de çözmek ve aşmak gerekmektedir.
Bir memlekete mensup olmak diğer memleketlerden olanlara bir üstünlük anlamına asla gelmez. Üstünlük bir memleketten olmakta veya herhangi bir yerde doğmuş olmakta da değildir. Mengenli bir aşçı olmak ya da sadece Mengenli biri olmak, Bolu-Mengen’den gelmeyen ama aşçılık meslek sanatını çok uzun yıllardan beri emek vererek yapanlara asla bir üstünlük sağlamaz. Bu konularda da her zaman düşüncelerimi detaylandırarak kaleme alıp açık ve net şekilde yazmışımdır.
Bu mesleği emek vererek yapıp Türk mutfağı ve
Anadolu mutfağına değer katmak için çabalayan herkes için memleketlerine asla bakılmaksızın ‘tüm insanlarımız her zaman en az bir Bolu-Mengenli kadar Bolu-Mengenli hissedebilirler’ de demişimdir. Çünkü bizler Türk aşçıları olarak hangi şehirden olursak olalım aynı zamanda ülkemizdeki 81 ilimizin de birer mensubu ve temsilcileriyiz. Ben, Erzurum’a, Kars’a, Van’a, Diyarbakır’a veya Şırnak ilimize gittiğimde; o memleketlerimizde doğup büyümüş olanlar kadar o memleketlerin bir mensubu olmaktan ancak onur ve gurur duyarım. Yeter ki onlar da beni insan olarak ve beni ben olarak ötekileştirmeden, art niyetli şekilde düşmanlık etmeden saygı ve sevgi çerçevesinde aralarında görmek istesinler.
81 ilimizde memleketler üzerinden veya hemşericilik fanatizmi üzerinden faşizanlık derecesinde bizleri yıllardır ayırıp bölenlerden ya da aramıza nifak sokmak isteyenlerden ziyade; Türk mutfağı ve Türk aşçıları olarak bizleri tüm şehirlerimizle beraber tüm dünyada birleştiren insanların varlığına sektörümüzde çok ihtiyacımız vardır.
Türkiye’nin bölünmez bir bütün olan mutfak kültürünü memleketçilik fanatizmi veya adamcılık anlayışı yerine ancak birlik ve beraberlik içinde çalışarak uluslararası düzeyde daha iyi yerlere getirebiliriz. Bunu başarabilmek için de önce kendi içimizdeki birleştirici söylemlerimizi ortaya koyabilmeliyiz. Hem kendi ülkemizde katıldığımız uluslararası diye nitelendirilen organizasyonlara hem de yabancı ülkelerde yapılabilen uluslararası olarak nitelendirilen organizasyonlara katıldıktan sonra haber sitelerine verilen ifadelerimizle de birlik ve beraberliğimizi belli etmemiz gerekir. Uluslararası düzeydeki organizasyonlarda birlik ve beraberliğimizi belli edecek cümlelerde ise her zaman “Türkiye-Türk mutfağı-Türk aşçısı” kelimelerini içeren ifadeleri bulundurmalıyız.
Uluslararası organizasyonlarda Türkiye, Türk mutfağı ve Türk aşçısı yerine bilinçli ifadelerle kasıtlı olabilecek şekilde bizi ayrıştırıp bölerek sadece mensubu olduğumuz memleketlerimizi veya memleketlerimizin mutfaklarını ön plana çıkartmak neye katlı sağlar ya da neye zarar verir? İşte bunları da herkes iyi düşünerek anlamaya çaba göstermelidir. Özellikle uluslararası organizasyonlarda bizleri bölmek, ayrıştırmak veya ötekileştirmek isteyenlerin eylem ve söylemlerinin farkında olmalısınız. Bunların kullanabildikleri bazı cümlelerinden yola çıkarak kendi memleketinizle ilgili zihinlerinizde oluşup doğabilecek memleketçilik ayrımına asla fırsat vermememizi ümit etmekteyim. Çünkü Türk aşçıları olarak bizim ortak paydamız memleketlerimizden önce gelen Türkiye ve Türk mutfağıdır.
Kendilerini uluslararası organizasyonlarda şu yöreli, şu şehirli, şu kasabalı, şu bölgeli aşçı ve şuranın şu mutfağı diyerek ön plana çıkartma gayreti içerisinde olabilenlere nasıl yaklaşmalıyız? Her birimiz farklılık gösterebilen kendi memleketlerimizin mutfaklarıyla anlamsız bir yarışa girerek bunlara doğrudan veya dolaylı olarak cevap vermek gibi düşüncelere kapılıp birtakım hatalara bilerek ya da bilmeyerek asla düşemeyiz. Böyle hatalara düşmüş olanların yanlışlarına da asla kapılamayız.
Böyle anlayışlara verilecek en güzel karşı cevap nedir? Ne olmalıdır?
Bu konuda şunu düşünüyorum: Sizlere uluslararası yarışmalarda bile sadece kendi memleketlerinin mutfak adlarıyla şu bölgeden şu bölgeli, şu aşçılar diyerek gösteriş yapanlara karşı verilecek en güzel cevap, etnik kökene ve şehirlere dayalı memleketlerimiz yerine “Türkiye, Türk mutfağı ve Türk Aşçısı” ifadeleridir. Çünkü bu üçü hepimizi tüm dünyada birleştiren ortak paydamızdır.
Tüm bunları gelecekte Türk mutfağını temsil edecek olan gençlerimize özellikle aktarmak istiyorum: Medya desteği dahil belli kesimlerin desteklerini arkalarına alarak süslü şekilde sizlere örnek gösterilebileceklere de asla itibar etmeyiniz. Sizlere söyletilmek istenen ve bilinç altınızda kurgulanarak oluşturulmak istenenler konusunda da uyanık olmak zorundasınız. Art niyetli olabilenlerin ötekileştiren anlayışlarını ve ayrıştıran söylemlerini örnek alarak onlarla kendi memleketleriniz üzerinden anlamsız şekilde birbirinize karşı bir üstünlük kurma yarışına girmeniz bile sağlanabilir.
Hatta günümüzde de örneklerine rastlayabildiğimiz şekilde Türk mutfağı konusunda olumsuz örneklere özendirilip bilinç altınızın algılarla yönlendirilerek gelecekte katılacağınız uluslararası olan organizasyonlarda Türkiye’yi, Türk mutfağını ve Türk aşçılarını temsil etmek yerine sadece kendi mensubu olduğunuz memleketinizle ön plana çıkmak gibi hedefler ya da fikirler kalıcı şekilde sizlere aşılanmak istenebilir. Gelecekte katılacağınız uluslararası organizasyonlarda bu sözlerimi hatırlayınız. Ve Türk aşçıları olarak sadece Türkiye’nin ve Türk mutfağının birer temsilcisi olduğunuzu da asla unutmayınız. Bunu hep hatırlayınız.
Değerli gençlerimiz;
İstikbaldeki değerli Türk aşçısı;
Uluslararası düzeydeki organizasyonlar sonrasında yapacağınız veya sizin adınıza yapılacak olan açıklamalarda da dünyanın hemen hemen her ülkesinde
Başarılı Mutfak Şeflerin yaptığı gibi şehirlerimiz yerine her zaman Türkiye’yi ve Türk mutfağını hatırlayınız. Türkiye’nin ve Türk mutfağının hatırlanmasını her zaman temin edip sağlayınız.
Türk aşçısı olarak Türk mutfağı demekten her zaman onur duyan ve Türk mutfağını adım atıkları her yerde temsil edebilenlere ne mutlu…
Ne Mutlu Türk Mutfağı Diyenlere…
Türk Mutfağı’nın Yeni Yüzyılı Kutlu Olsun!
Tolgahan Gülyiyen
WTCA-TMDH- Kurucu Başkan