Şef Ömür Akkor; Önemli Olan Kültürü Doğru Tanıtmak...
Antalya’da düzenlenen "1. Uluslararası Turizm Gastronomisi ve Ağırlama Zirvesi"ne katılan Ömür Akkor, Türkiye Gastronomi Atlası, pandeminin mutfağa faydaları ve yeni projeleri hakkında açıklamalarda bulundu.
40 bin yıllık balık kılçığından Anadolu mutfağına yemek yolculuğu
Ünlü Şef, seyyah ve araştırmacı Ömür Akkor, Ketebe Yayınları’ndan çıkan "Türkiye Gastronomi Atlası" kitabının ardından yeni hedefinin, Beldibi Mağarası duvarındaki insanlık tarihin tükettiği ilk balık kılçığından başlayarak, "Anadolu’da 40 bin yıllık bir yemek yolculuğu" olduğunu söyledi.
"Yeni proje 40 bin yıllık tarih"
Bir sonraki hedefinin Ketebe Yayınları ile birlikte
gastronomi haberlerinde de yer alan balık üzerine bir çalışması olacağının müjdesini veren Akkor, “Antalya’da Beldibi ve Karain Mağarası’nda insanların ilk balık yediklerine dair izleri var. Balık kılçığı çiziyorlar mağaraya. Yeni kitaplarda Anadolu’nun ilk insanlığı döneminden Osmanlı sonuna kadar katman katman üst üste Anadolu’yu koymak istiyoruz.
Osmanlı saray mutfağını bitirirken o balık kılçığının nasıl uskumru dolması olarak geldiği o 40 bin yılın hikayesi var. Anadolu’da yenilen tüm yemekleri üst üste koyacağız. Mağara duvarındaki balık kılçığından yola çıkarak, mutfağın nereye geldiğini, Anadolu mutfağını üst üste koyarak 40 bin yıllık bir yemek yolculuğuna çıkacağız” ifadelerine yer verdi.
"Pandemi mutfağa ilgiyi arttırdı"
Pandeminin insan hayatına yaptığı olumlu yönlerden de bahseden Akkor, “Aslında en iyi tarafı beraber yemek yapma, beraber sofraya oturma, beraber ekmek yapma, ızgara köfte yapma gibi tüm aile birlikte yemek yedik. Birbirimize vaktimiz oldu. Pandemiyle birlikte insanlar mutfakta daha çok bir arada oldu. Biz uzun zamandır sofranın birleştirici gücünü unutmuştuk.
Halbuki Anadolu kültüründe, düğünde, ölümde, kız istemede, bayramda yemekle ağırlanırsınız. Türklerin geçmişinde hep bir yemek kültürü var. Pandemi sürecinin bize en olumlu katkısı bir arada olma, bir arada yemek yapma, birlikte yemek yeme geleneklerimiz de olduğu gibi devam etmesi oldu” diye konuştu.
"Yemeğin en iyisi evde yapılır"
Bir şef olarak bu durumdan çok mutlu olduğunun altını çizen Akkor, “Bir şef, bir lokanta sahibi olarak görünsem de ben her zaman evde yapılan yemeğin her lokantanın yemeğinden üstün olduğunun kanaatindeyim. Bir yemeğin iyisi evde yapılır. Evde yemeklerin yeniden yapılması beni motive etti. Anne yemeği, babaanne yemeğidir.
Biz kendi restoranımızda evdeki bir ziyafet sofrasını canlandırmak istiyoruz. Asla insanları yapamayacağı bir sofraya ya da hayale götürmek istemiyoruz. Çok sorular soruldu ya sosyal medyadan ya telefondan. ‘Şu tavayı, şu kebabı nasıl yapıyorsunuz, bu ekmek nasıl pişecek’ gibi. Bunu çok mutlulukla karşıladım” dedi.
"Seyahate çıkacaklara rehber"
Normalleşmenin başladığı bugünlerde insanların yemek yapmaya bir süre ara vereceğini dile getiren Akkor, “Bunun yerine biraz ülkemizi gezerek yemek yiyecekler. Mutfağı geliştirme hissine eriştik artık. Yaptıklarımız artık bize yetmiyor. Sanki bu dönem Türkiye’yi keşfe çıkacaklar. Bu noktada Türkiye Gastronomi Haritası güzel bir rehber olacak” diye konuştu.
"Geleneksel mutfak"
Ketebe Yayınları ile birlikte Türkiye Gastronomi Atlası’nı hazırladıklarını kaydeden Akkor, “İnsanlara şehirleri gezerken haritalar hazırladık. Bulundukları yerde hangi pazara gitmeliler, nerede ne yemeliler. Esnaf lokantaları ve geleneksel lezzetlerle ilgili nokta yerler yazdık. Antalya’ya gelen turistler tahinli piyaz yemeden döndü. Antalya’nın tahinli piyazı dünyanın en önemli tabaklarından bir tanesidir.
Ama biz bunları kenara koymuştuk. Bu dönemde tekrar keşfe çıkılacağı, Anadolu lezzetlerinin yükseleceği, geleneksel mutfağın kazanacağı bir dönem olacak. Sağlık açısından da söylüyorum, en rafine olmayan en gerçek gıdaya dayalı mutfaktır. Hem sağlık hem geleneksellik açısından hem de dünyadaki olması gerektiği yer açısından çok güzel bir yere doğru gidecek. Geleneksel mutfak bu süreçte kazandı. İnsanlar bağışıklık sisteminin kuvvetlendirmenin ne demek olduğunu anladılar. Gerçek gıdalara ihtiyaç var. Anadolu’nun tamamı gerçek gıdaların doğduğu merkezdir” dedi.
"
Bu ilgiyi düşünmemiştim"
Gastronomi Atlası’nın bu kadar ilgi görmesini memnuniyetle karşılayan Akkor, “İnsanlar benden yıllardır haritaya istiyorlardı. Bunu ben bir günde 5 bin, 6 bin satar diye düşünmemiştim. Ben çok iyi bir roman yazmadım. Edebiyatçı tarafım da yok. İnsanların görünce sempati duyabileceği, seyahate çıkmak isteyebileceği, Anadolu mutfağını öne çıkarması ve bütçeye uygun olması önemli. Kişi başı 300-700 lira para verilen restoranlar yazmadım. 30 liraya köfte, 20 liraya güveç yenilen yerleri yazdım. Büyük karşılık buldu.
28. kitabım benim. Kendime kolay kolay yazarım demem. Ama bir yazarlık unvanım var artık bu kadar kitap yazdığım için. Bu kadar hızlı satış yapan kitabım olmamıştı. Haftalık listeye bir günde en çok kitap satarak 2 numaradan girdik. Hafta sonunda ihtimalle Türkiye’nin çok satan kitabı olacak. Gösterilen ilgiden memnunum” şeklinde konuştu.
"Önemli olan kültürü doğru tanıtmak"
Ömür Akkor’un kitabı çok sattı tarafıyla fazla ilgilenmediğinin altını çizen Akkor, “O kitapta ben Anadolu mutfağına sahip çıktım. Okuyucu da buna sahip çıktı. Benim fazla satıp satmamam önemli değil.
Önemli olan kitap içindeki kültürü, üreticiyi, helvacıyı, esnafı, pazarı, dönerciyi tanıtmam daha önemliydi. Karşılık bulduğu için onlar adına çok sevinçliyim. Bir yazar olarak da onur duydum. Ketebe Yayınevi koşulsuz destek verdi beraber başarıya ulaştık” diye konuştu.
"Yeni proje"
Bir sonraki hedefinin Ketebe Yayınları ile birlikte balık üzerine bir çalışması olacağının müjdesini veren
Türk mutfağı şeflerinden Akkor, “Antalya’da Beldibi ve Karain Mağarası’nda insanların ilk balık yediklerine dair izleri var. Balık kılçığı çiziyorlar mağaraya. Yeni kitaplarda Anadolu’nun ilk insanlığı döneminden Osmanlı sonuna kadar katman katman üst üste Anadolu’yu koymak istiyoruz.
Osmanlı saray mutfağını bitirirken o balık kılçığının nasıl uskumru dolması olarak geldiği o 40 bin yılın hikayesi var. Anadolu’da yenilen tüm yemekleri üst üste koyacağız. Mağara duvarındaki balık kılçığından yola çıkarak, mutfağın nereye geldiğini,
Anadolu mutfağını üst üste koyarak 40 bin yıllık bir yemek yolculuğuna çıkacağız” ifadelerine yer verdi.