Yemek Kültürünün Dönüşümünde Sosyal Medyanın Rolü
Ayşegül Elif ÇAYCI
Yemek kültürü söz konusu olduğu zaman açılacak parantezlerin sınırı oldukça genişleyebilir. Konu o kadar geniş bir alana yayılmaktadır ki; yemek kültürü konusundan hareketle oldukça derin tartışmalara girmek söz konusu olabilmektedir. Yemek, sadece damak tadı açısından önem taşıyan bir meta değildir; aynı zamanda zihinsel açıdan da önemli bir hareket alanıdır. Çünkü yemek kültürü, toplumdaki insanları tanımlayan, sınırlayan, belirleyen, dönüştüren bir etkiye sahiptir.
Bu bakımdan yemek kültürü ve insan arasındaki ilişkiyi konu edinen akademik çalışmalarda, genellikle “Ne yersen o’sun” cümlesinden yola çıkmaktadır. Bazı durumlarda yemek, insanı çok açık bir biçimde tarif etse de, bu konunun farklı parametrelerinin olduğunu göz önünde bulundurmak gerekmektedir. Dünya üzerindeki insanların kimlikleri hakkında bilgi edinme noktasında, yemek kültürlerinin izini sürerek bir tanımlamaya gidilebilir. Fakat ne yedikleri ya da yemediklerinden yola çıkılarak bir tanımlamaya gitmek yeterli değildir.
Disiplinlerarası bir bakış açısıyla incelenmesi gereken yeme-içme kültürü konusu; coğrafya, din, yerleşim biçimi, toplumsal etkileşim ve nüfusun yapısı gibi farklı birçok etmen tarafından şekillenmektedir. Dolayısıyla konunun antropoloji, tarih, psikoloji,
sosyoloji Perspektifinden, sağlık, iletişim, din, gastronomi gibi disiplinler bağlamında araştırılması gerekmektedir.
Bu denli geniş bir alana yayılan yemek kültürü konusunun sınırlandırılması açısından, çalışma kapsamında; yemek kültürü ve iletişimin sosyolojik boyut ve etkilerini inceleyen, iletişim sosyolojisi arasındaki ilişkiden yola çıkılmaktadır. Bu perspektifte çalışmanın amacı; Instagram kullanıcılarının yemek kültürlerinin dönüşümünde, sosyal medyanın meydanın izlerini araştırmaktır.
Hayatta kalmak için temel bir ihtiyaç olan yemek ile insan arasındaki karmaşık ilişkiyi anlamak için, ilkel atalarımızdan, teknolojik olanakların sınırsız biçimde kullanıldığı günümüze gelene dek geçirdiği değişim ve dönüşümü incelemek gerekmektedir. Yemek kültürlerinin bugün geldiği noktanın anlaşılması açısından, ilkel atalarımızın yiyeceklere nasıl ulaştıkları, pişirdikleri ve tükettiklerinin tarihine değinmek gerekmektedir. İnsan türünün var olduğu ilk günden bu yana, başlıca kaygısı beslenme olmuştur.
Bu kaygının neticesinde ortaya çıkan; gıda arayışı, yetiştirilmesi ve ticaretinin yapılması, insanlık tarihinin katalizörü olmuştur (Albala, 2013, s. 3). İnsanların yiyeceğe ulaşma çabası serüveninde, yeni topraklar, yeni yiyecekler, yeni yollar keşfedilmiştir. Bu keşifler insanoğlunun maceraperest ruhundan değil, beslenme ihtiyacı ve ticaret yapma amacından ileri gelmektedir. Diğer taraftan bütün bu keşifler, sadece maddi kazanç sağlamakla kalmamış, bilgi alışverişinin de önünü açmıştır.
Yemek çalışmaları, en hızlı büyüyen araştırma alanlarından biridir. Yemeğin tarihi, geçmişe özgü bir bakış açısı kazandırmakla birlikte; kültür, sosyalleşme ve iletişim açısından farklı yöntem ve teorileri içermektedir. Bu bakımdan çalışma kapsamında yemek kültürü kavramı küresel bir yaklaşımla ele alınmaktadır. Hayatta kalmak için en önemli ihtiyaç olmanın ötesinde; yemeğe bakışımız, yaklaşımımız, yemek alışkanlıklarımız yemek kültürümüzü meydana getirmektedir. Dijital devrim ve sosyal medyanın hayatlarımız üzerindeki artan etkisi, yediklerimizi ve yiyecek algımızı tamamen değişime uğratmaktadır.
Bundan birkaç yıl önce, insanlar hangi restoranda yemek yiyeceklerine ya da evde ne pişireceklerine karar vermek için geleneksel medyada yer alan içeriklerden ya da arkadaşlarının tavsiyelerinden yararlanırken; günümüzde Instagram’da paylaşılan fotoğraf ve deneyimler, insanların yeme-içme alışkanlıklarını şekillendirmektedir.
Yemek kültürüne hayatını idame ettirmek amacıyla
Gastronomi araştırmalarında iş gücü olarak çalışanlar, üreticiler, aşçılar, şefler, kültürü nesilden nesile aktarmayı misyon edinenler, gurmeler, amatör gurmeler, yemek yazarları; sosyal medya gibi iletişim kanallarının önlenemez yükselişi ile beraber, bu platformlar aracılığıyla deneyim ve tavsiyelerini paylaşarak, takipçilerini etkilemeye çalışmaktadırlar. Dolayısıyla yemek yazarı, şef, gurme, restorantör gibi kavramlar yeniden tanımlanmakta ve bambaşka çehreler edinmektedir.
Bu bağlamda “Küreselleşen Yemek Kültürünün Dönüşümünde Sosyal Medyanın Rolü:
Instagram Gurmeleri” başlıklı çalışmada; görsellerin ön planda olduğu sosyal medya platformlarından Instagram’ın artan popülaritesinin, takipçilerin yemek kültürlerinde meydana getirdiği dönüşümün etkileri araştırılmaktadır.
Günümüzde İnternet; İnstagram postları veya çeşitli restoranları öven gurme hesaplarıyla dolup taşmaktadır. Restoranlar ve şefler, akıllı telefonların ekranlarında daha iyi görünen yemeklere göre menülerini revize etmekteler. Menüler ve restoranların iç mimarisi, Instagram’da daha iyi görünmek için yeniden tasarlanmaktadır.
Kısacası, günümüzde , özellikle Instagram için yemekler hazırlanmaktadır. Bir kase çorba ya da tost fotoğrafı, Instagram’a uygun bir içerik değildir. Parlak ve rengarenk görünen tatlılar, içerisinden çikolata sosu akıtılan browniler, çızırdama sesinin eşlik ettiği ve alışılagelmişten farklı garnitürlerle servis edilen köfte görselleri, Instagram için cazip görseller olarak kabul edilmektedir.
Günümüz tüketicileri için bugünün yemek deneyimi; sadece
en iyi lezzetli ve iyi sunulmuş bir yemekten ibaret değildir. İnsanlar, Instagram ve sosyal medyada belgeleyebileceği, benzersiz deneyimler arayışı içerisindeler. Herhangi bir yemek için en önemli şey yemeğin tadının nasıl olduğudur.
Ancak; yemeğin iyi bir lezzete sahip olmasının yanı sıra, nasıl göründüğü de son derece önemlidir. Bu nedenle restoranların ve şeflerin, herhangi bir sosyal medya platformunda daha orjinal içerikler paylaşmadan ayakta kalabilmeleri mümkün değildir. Instagram, kullanıcılarına görsel bir deneyim sunduğundan, ilgi çekci ve tutarlı içerikler paylaşmak son derece önemlidir.
İnsanlar sadece ne yediklerini belgelemek için sosyal medyayı kullanmamaktadır. Aynı zamanda nerede yediklerini diğer insanlara göstermek istiyorlar. Bu bakımdan yemeğin nerede, kiminle yendiği, kişi için bir imaj göstergesi olarak kullanılmaktadır. İnsanlar restoranda ne sipariş vereceklerine karar verirken, yemeğin neye benzediğini bilmek isterler.
Ancak restoran menülerinde yer alan yemek görselleri, reklam fotoğrafçıları tarafından çekilen ve manipüle edilmiş görüntüler olduğu için çoğu zaman inandırıcı olmamaktadır. Bu yüzden, insanlar sadece restoranın Instagram sayfasını kullanmakla kalmıyorlar; aynı zamanda konum bildirilerek paylaşılan diğer kullanıcıların fotoğraflarına ve etiketlerle paylaşılan fotoğrafları da gözden geçirmektedirler.
Büyük süpermarketleri, restoranların her köşe başında olduğu günümüz koşullarını bir tarafa bırakacak olursak, milyonlarca yıl önce dünyaya gelen insanlar için yaşamak bugünkü kadar kolay değildi. Bugünün yemek için yaşayan insanlarının tersine, ilkel atalarımız yaşamak için yemek zorundaydı. O dönemlerde avcılık ve toplayıcılık yöntemiyle beslenmeye çalışan atalarımızın kullandığı yöntemler, çağlar değiştikçe yerini farklı yöntemlere bırakmıştır.
Bu bakımdan yemek kültürlerinin oluşmaya başladığı ilkel çağlardan başlayarak, modern yemek üretim ve tüketim yöntemlerinin kullanılmaya başlandığı günümüze gelene dek yaşanan dönüşümün incelenmesi gerekmektedir. Bu nedenle çalışmanın birinci bölümünde, insanlık tarihinde yemek kavramının geçirdiği dönüşüm ele alınmaktadır. Bu dönüşümü anlamak için; avcı-toplayıcı toplumlardan günümüze dek insanların yiyeceklee nasıl ulaştıklarının, pişirdiklerinin ve tükettiklerinin tarihini araştırmak gerekmektedir. Bunun için öncelikle, uygarlıkların gündelik yaşamlarının ve yemek kültürlerinin coğrafya, doğal bitki örtüsü ve bölge hayvanlarıyla nasıl şekillendiği incelenmelidir.
Bunun için de öncelikle, yiyeceğin üretim, dağıtım, hazırlama ve tüketim aşamaları bir bütün olarak ele alınmalıdır. Tavrım devrimi öncesinde, insanların yemek bulma çabası; avlama ve toplama süreçlerinin detaylı ve süreç isteyen araştırmalarının tersine, neolitik dönemin yaşam biçimi evcilleştirme işlemine dayanmaktadır.
Netice itibariyle gerek insanlığın gelişim evreleri gerekse yemek kültürüne ilişkin araştırma yapılırken, yemek tarihi alanının zenginliği ve disiplinlerarası araştırmayı benimseyen bir yaklaşımla ele alınması gerektiği göz önünde bulundurulmalıdır. Yemeğin kültür vasıtasıyla dönüştürülmesi noktasının anlaşılmasında, kronolojik bir sıra izlemekte fayda görülmektedir.
Bunun için çalışma kapsamında, insanlığın ilkel türlerinden başlanarak, avcı toplayıcı olarak yaşamını sürdüren ilkel atalarımızdan, ateşin bulunuşuyla birlikte yerleşik yaşam düzenine geçen insanlığın yeme-içme faaliyetlerinden ve yemeğin sosyal ilişkileri düzenlemede nasıl etkide bulunduğu üzerinde durulmaktadır.
Yemek insanın hayatta kalmak için ihtiyaç duyduğu en temel ihtiyaçtır. Hayatta kalma konusunda yemek kadar önemli olan bir diğer unsur ateştir. Ateşin bulunmasıyla birlikte, yemek erişilebilir hale gelmiştir. Bitkilerin evcilleştirilmesinden sonra en önemli buluş ateştir. Yiyeceklerin pişmiş olarak tüketilmeye başlanmasıyla, insanoğlunu pişmemiş gıdaları çiğnemek için kullandığı kasları kullanmamaya başladı.
Böylelikle insanlar, çiğ yiyecekleri sindirmek için harcadığı zamanı, beynini geliştirmek ve düşünmek için harcamaya başlamıştır. Kısacası ateşin ve bitkilerin evcilleştirilmesi, insanoğlunun beslenme alışkanlıklarında önemli değişikliklere yol açmıştır (Brothwell & Brothwell, 1997, s. 194).
Yemek, toplumsal hayatın her alanına dokunan bir unsur olmakla birlikte, aynı zamanda toplumların ekonomilerinin temelini oluşturmaktadır. Bu bakımdan yemek kültürü, sosyal ve kültürel boyutlarıyla birlikte ele alnması gereken bir konudur. Yemek kültürleri, meta olarak yiyeceklerin sembolik değerlerinin ve pişirilme yöntemlerinin incelenmesiyle anlaşılmaktadır.
Farklı kültürlere ait yemekler, hem maddi kültür nesnesi hem de toplumsal ritüellerle bağlamlaştırılmış nesneler olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu açıdan yemek kültürü konusunun, göstergebilim ve dilbilim açısından incelenmesi gerekmektedir (Barthes, 1997, s. 21). Yiyeceklerin çokanlamlı olması, onlara sadece gıda maddesi olarak değil, temel felsefi düşünceleri kavramlaştırmanın bir yoludur.
Çok boyutlu bir kavram olan yemek konusu, kültür ve sanat açısından ele alındığınd karşımıza “gastronomi” kavramı çıkmaktadır. Bu kavram ilk olarak, 1801 senesinde Fransız yazar Joseph Berchoux tarafından “yemek kanunu” şeklinde kavramsallaştırılmıştır. Berchoux gastronomi kavramını ilk defa “Gastronomi ya da Tarladan Sofraya İnsan (Gastronomie ou L’Homme des Champs a Table)” adlı kitabında kullanmıştır.
Gastronomi tanımı, “iyi yemek yapmak” tanımından daha geniş bir tanımı haketmektedir. İyi bir mekanda, iyi yemeğin ya da iyi içeceğin tadını çıkarmak gibi bir tanımlama yanlış olmayacaktır. Çünkü, yemeklerin birbirleriyle olan uyumundan, yemeğin tüketildiği mekana kadar herşey bir uyum içerisindedir. Yemeklerin ve mekanların iyi ya da kötü olarak belirlenmesi profesyonel gastronomlar tarafından belirlenmektedir (Harrison, 1982, s. 25).
Çalışmanın ikinci bölümünde; yemek kültürü konusuyla ilişkili kavramların tanımına ve konunun kuramsal değerlendirmesine yer verilmiştir. Günümüzde yemek kavramı, özel bir cazibe nesnesi haline gelmiştir; hatta bu nedenle yeni kavramların literatürde yer aldığı görülmektedir.
Medyada, yemek temalı programların daha sık yer almaya başlaması sebebiyle;
sosyal medyanın yemek kültüründe meydana getirdiği dönüşümün incelendiği bu çalışmada, konu kültürel çalışmalar perspektifinden ele alınmaktadır. Bu bağlamda; kültürel çalışmalar perspektifinden günlük yemek pratiklerine ulusal kimlik, küreselleşme, tüketim ve etik hakkındaki daha geniş sorularla bağlantılı olarak odaklanılmaktadır.
Kültürel Çalışmalar; akademik ve entellektüel gündem tarafından dışlanan popüler kültür kavramını merkez noktasına almıştır. Popüler kültürü odak noktasına almak; popüler kültürün toplumun gündelik yaşantısını inşa ettiği ve kültürün bireyleri nasıl şekillendirdiği üzerine yoğunlaşmak anlamına gelmektedir.
Bu bakımdan kültürel çalışmalar, yemek çalışmalarının disiplinlerarası tarihini tüketim, popüler kültür ve kimlik arasındaki ilişkiden yola çıkarak incelemektedir. Bu bakımdan çalışmanın bu bölümünde yemek kültürü; kitle kültürü eleştirisi, kültür ve toplum çalışmaları, popüler kültür, kültürel hegemonya, küreselleşme ve sosyolojiyle ilişkisi bağlamında incelenmektedir.
Çalışmanın üçüncü bölümünde; ilkel atalarımızdan bugüne değin, yemeğin geçirdği değişim ve dönüşümler baz alınarak; modern yemek çağının ortaya çıkışı ele alınmaktadır. Bu açıdan, konuya öncelikle yemek ideolojisi ve gastronomi arasındaki ilişkiden söz edilerek başlanmıştır. İdeoloji kavramı genellikle politika ile ilişkilendirilen bir kavramdır. Ancak; yemeğin de bir ideolojisi olduğunu vurgulamak gerekmektedir. Yemek ideolojisi, belirli bir topluluğun yeme biçimlerini etkileyen tutumların, inançların, geleneklerin ve tabuların toplamını ifade etmek için kullanılmaktadır.
Yemek ideolojisi; bir toplumdaki insanların, yiyeceklerin sağlıkları üzerinde ne gibi etkiler yaratacağı ve farklı yaş grupları için hangi yiyeceklerin uygun olup olmadığına varana dek, yenilebilir kabul ettikleri yiyeceklerin tümünü kapsamaktadır (Eckstein, 1980, s. 32). Yemek ideolojisi kavramı incelenirken; kavramın öncelikle inanç ve tutumlarl ilgili olduğu görülmektedir. Çünkü inanç; yenilebilir ya da yenmesi yasak olan yiyeceklerin belirlenmesinde başat öneme sahiptir. Yani, belirli bir yiyeceğin, yenilebilir olması, kişinin içinde bulunduğu toplumun yenilebilir kabul etmesiyle doğrudan bağlantılıdr.
Bu noktada bireyin, kendi kültürünü baz alarak, diğer kültürleri değerlendirmesi etnosentrizmdir. Bu ayrımın en açık şekilde gözlemlenebildiği alan, kültürel farklılığın göstergesi olan yemek kültürüdür. Yeme alışkanlıkları, kültürel davranışların ayrılmaz bir parçasıdır. Bir toplum içinde, alışılmadık yiyeceklere maruz kalınması, etnosentrizmi ön plana çıkarmaktadır. Benimsediğimiz kültür, bizim için neyin uygun olduğunu ortaya çıkarmaktadır.
Yemek çalışmalarına ilişkin literatür taraması yapıldığında, konuya farklı perspektiflerden yaklaşıldığı görülmektedir. Fakat yemek ile iletişim arasındaki ilişkiye yer verilen çalışmalar yok denilecek kadar azdır. Oysa ki, yiyeceklerin gündelik yaşamdaki rolü, yemek kültürlerinin araştırılması için yepyeni bir ortam hazırlamıştır. Yemeğin anlamı, yiyecekler yoluyla kültürün keşfedilmesi anlamına gelmektedir. Ne tükettiğimiz, üretim yolları, kimin hazırladığı, kimlerle birlikte yendiği, bir yiyeceği öncelikle kimin yediği gibi faktörler sebebiyle yemek, zengin bir iletişim şeklidir.
Sadece biyolojik bir gereksinim olmanın ötesinde, ne yediğimiz ve kiminle yediğimiz; bireyler, topluluklar ve hatta ülkeler arasındaki bağları güçlendirebilmektedir. Toplumun en küçük yapıtaşı olan aile ile olandan daha yakın bir ilişki biçimi olmadığına göre; aile rollerini, kurallarını ve geleneklerini tanımlamak için yemek önemli rol oynamaktadır. Yiyecekleri çevreleyen tutumlar, uygulamalar ve ritüeller, kendimiz ve başkaları hakkındaki en temel inançlarımıza ışık tutmaktadır.
Lévi Strauss (1983, s. 10); yiyeceklerin dil ile aynı uygulamalara bağlı olduğunu; yiyeceklerin sosyal ilişkilerle ilgili kalıpları ifade edebilen bir kod olduğunu savunmaktadır. Yemek, bireyin kimliğini ifade etmesinde bir araç görevi üstlenmektedir. Gündelik hayatta aldığımız kararlar, kullandığımız sözcükler, giydiklerimiz, dinlediğimiz müzikler ve tercih ettiğimiz yiyecekler birer kimlik göstergesidir. Kerry Chamberlain, yiyeceklerin ilişkilerimize, dilimize, görüntülerimize nüfuz ettiğini ve yemek metaforlarının bizi çevrelediğini savunmaktadır (Chamberlain K. , 2004, s. 473).
Dijital iletişimin yaygınlaşmasıyla birlikte; anlık fotoğraf çekme, paylaşma ve arşivle eylemleri, yemeğin sosyal ve sembolik anlamlarının çeşitlenmesine neden olmaktadır. Bu sayede yemek, dijital platformlar aracılığıyla dijital bir ürüne dönüşerek görünürlük kazanmıştır (Mejova, Abbar, & Haddadi, 2016, s. 250). Sosyal medya platformlarında, yoğun bir şekilde yer almaya başlayan yemek içerikleri, takipçilerini görsel doyuma ulaştırırken; tüketme eylemini gerçekleştirmeye teşvik etmektedir.
Bu bakımdan, yeni medya ve yemek kültürü ilişkisinin ele aldığım üçüncü bölümde; öncelikle yeni medya kavramının tanımına ve yeni medyanın özelliklerine yer verilmektedir. Ardından yemek kültürü olgusunun, yeni medyada bir gösteriş ve tüketim unsuru haline dönüşmesinden söz edilmektedir.
Sosyal medya platformlarının, ticari amaçlarla kullanılmaya başlanması, hayatımıza yeni kavramların, hatta meslek gruplarının girmesine yol açmaktadır. Bu kavramlardan en dikkat çekici olanı; influencerdır. Etkisi, bir kişiyi, olayı veya olayların gidişatını etkileyebilecek güç olarak tanımlanan influencerlar, tüketicinin satın alma kararını önemli ölçüde şekillendiren üçüncü taraflar olarak tanımlanmaktadır. Influencerların sosyal ağlarda ne kadar zaman geçirdikleri; bu işi statü için mi yoksa iş sorumluluğu olarak mı yaptıkları;
insanları etkileme özelliklerinin kişilik gücü, derin konu bilgisi mi, yoksa sadece doğru zaman doğru yer mi olduğu gibi noktalardan biri veya hepsinin kombinasyonu bir influencerda olması gereken özellikler olabilir. Ancak influencer olmak için sahip olunması ya da yapılması gerekenler gibi bir formülden söz etmek mümkün değildir.
Yapılan araştırmalar, yirmiden fazla influencer türü olduğunu göstermektedir. Bu kategoriler sosyal medyadan önce de vardı; fakat bunların etkilerinin tanınması ve bunları doğrudan bir şirketin pazarlama faaliyetlerinin bir parçası olarak ele alma ihtiyacı karşımıza yeni çıkan bir durumdur (Brown & Hayes, 2008, s. 55).
İnsanları biraraya getirme özelliğine sahip, sosyal bir olgu olan yemek, konusunda da yemek influencerlarının ortaya çıktığını görmekteyiz.İnternet’in yemek konusunda başvurulan bir otorite haline gelmesi, gastronomi uzmanlığı konusundaki algıların değişmesine neden olmaktadır. Özellikle Instagram, nerede, ne yiyeceğimizi; kısacası yeme alışkanlıklarınızı belirleme gücünü elinde bulundurmaktadır.
Günümüzde influencerlar, tüketicinin satın alma kararını önemli ölçüde etkileyen üçüncü taraflar olarak tanımlanmaktadırlar. Günümüzde bir aşçı, yemek eleştirmeni ya da gustonun işi sadece yemekle hazır neşir olmak değildir; aynı zamanda sosyal medya platformlarında da yer alarak çağa ayak uydurması gerekmektedir. Artık, bu meslekleri icra eden kişilerin medyayı etkin kullanan, güvenilir, bilgi sahibi, eğlenceli, saygı uyandıran ve ulaşılması kolay; yani etkileşim kurulabilen, samimi insanlar olmaları beklenmektedir.
Çalışmanın dördüncü bölümü olan araştırma bölümünde; yemek kültürünün dönüşümünde sosyal medyanın oynadığı rol araştırılmaktadır. Bu araştırma, Instagram gurmeleri ve takipçileri ile gerçekleştirilen; anket ve derinlemesine görüşme olmak üzere iki ampirik araştırma yöntemi kullanılmıştır.
Tezin bu bölümünde gerçekleştirilen anket yöntemi, evrensel standartlarca oluşturulmuş anket verileri ve kullanılabilirlik sonuçları yer almaktadır. Instagram gurmelerinin takipçileri üzerine yapılan anket; 284 kadın, 245 erkek olmak üzere, toplam 529 kişi ile gerçekleştirilmiştir. Tanımlayıcı özelliklerin dağılımının tespit edilebilmesi maksadıyla, takipçilere öncelikle demografik sorular yönlendirilmiştir.
Kullanılan nicel araştırma yöntemlerinden anket yöntemi; Instagram gurmelerinin takipçilerine uygulanmıştır. Nitel bir araştırma yöntemi olan derinlemesine görüşme yöntemi ise, Instagram gurmeleriyle gerçekleştirilmiştir.
Anket soruları, doğrudan araştırma nesnesini oluşturan bireylere yönelik hazırlanmıştır. Dolayısıyla, sosyal medyanın yemek kültüründe meydana getirdiği dönüşümün araştırıldığı bu çalışmada, anketin uygulandığı bireyler; Instagram hesabı olan ve Instagram’daki gurme hesaplardan en az bir tanesini takip eden takipçilerden meydana gelmektedir. Araştırmanın gerçekleştitildiği Instagram gurme hesaplarının takipçilerinin tamamına ulaşılmasının zorluğu, ekonomik maliyeti, zaman ve iş gücü kısıtlamaları sebebiyle, olasılığa dayalı olmayan amaçlı örneklem yöntemi kullanılarak, araştırmanın örneklemi belirlenmiştir.
Bu nedenle, Instagram’da takipçi sayısı 10.000 ve üzerinde olan Instagram gurmelerinden en az bir tanesini takip eden 529 takipçi, çalışmanın örneklemini meydana getirmektedir. Anket formu, örneklemi oluşturan takipçilere İnternet ortamında iletilmiştir. Anket sorularının hepsi kapalı uçlu sorulardan oluşmaktadır. Anket yöntemiyle elde edilen veriler SPSS programıyla analiz edilmiştir.
Çalışmada kullanılan bir diğer araştırma; derinlemesine görüşme yöntemidir. Derinlemesine görüşme yönteminin evrenini, Instagram’daki gurme hesaplar oluşturmaktadır. Zaman, coğrafya ve maliyet gibi kısıtlamalar nedeniyle Instagram gurmelerinin tamamına ulaşmak mümkün değildir. Bu araştırmada olasılığa dayalı olmayan amaçlı örnekleme tekniğiyle çalışmanın örneklemi belirlenmiştir.
Bu nedenle, çalışmanın örneklemini temsil etmek üzere; takipçi sayısı 10.000’in üzerinde olan 10 Instagram gurmesiyle görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Örneklem belirlenirken istatistiki verilerden yararlanılmıştır. Bunun için “SOCIALPUBLI” tarafından gerçekleştirilen araştırma sonuçlarına göre; Instagram gurmelerinin takipçi sayılarına göre kategorilere ayrıldığı sonucuna ulaşılmıştır.
Bu verilere göre; takipçi sayısı 1.000’in altında olanlar “nanoinfluencer”; 1.000 ile 10.000 arasında olanlar “micro-influencer”; 10.000 ile 100.000 arasında olanlar “mid”; 10.000 ile 1.000.000 arasında olanlar “macro”; 1.000.000 üzerinde takipçi sayıcı olanlar ise “mega influencer” olarak kabul edilmektedir (SOCIALPUBLI, 2018). Görüşmenin gerçekleştirildiği katılımcılardan iki tanesi İstanbul’yaşadığı ve yüzyüze görüşmeyi kabul ettiği için mülakat kendi ofislerine gidilerek gerçekleştirilmiştir. Katılımcılardan diğer 8’iyle önce telefonda görüşme gerçekleştirilmiş; ardından sorular internet ortamında elektronik posta aracılığıyla gönderilmiştir.
Bu katılımcılardan iki tanesi de, soruları ses kaydına alarak e-posta göndermiştir. Katılımcılarla derinlemesine görüşme gerçekleştirilmesi, birincil ağızdan konuyla alakalı düşünce ve davranışlarıyla ilgili bilgi alınması açısından önem taşımaktadır. Veri toplama aracı olarak, yarı yapılandırılmış görüşme formu oluşturulmuştur. Konuyla alakalı önceden hazırlanmış belirli sorularla görüşme gerçekleştirilmiştir.
Görüşme sırasında soruların sırası ve soruluş şeklinde değişiklikler yapılabilmesi, yeni sorular eklenebilmesi ya da çıkarılabilmesi nedeniyle bu yöntem tercih edilmiştir. Yarı yapılandırılmış görüşme formu 14 sorudan meydana gelmektedir. Sorular çalışmanın amacına uygun olarak kategorize edilmiştir.Bu kategoriler altında elde edilen veriler, betimsel analiz yöntemi kullanılarak incelenmiştir.