İnsanlık İçin Ateşin Önemi ...
Ayşegül Elif ÇAYCI
Günümüzde, insanın var olduğu her yerde ateşe ihtiyaç duyulmaktadır. Hayatta kalma hakkındaki el kitapları, vahşi doğada kaybolursak yapılacak ilk işin ateş yakmak olması gerektiğini anlatmaktadır. Ateş, ısı ve ışık kaynağı olmanın ötesinde, sıcak ve pişmiş yemek, içilebilir su, kuru giysiler, tehlikeli hayvanlara karşı korunma hatta psikolojik açıdan iç rahatlığı sağlamaktadır. Ateşin yaşam için ne denli önemli olduğunu gösteren benzer bağlantılar, her kültürde geçerlidir.
Hayvanlar yaşamak için yiyecek, su ve barınağa ihtiyaç duymaktadır. İnsanlar tüm bunlara ek olarak ateşe ihtiyaç duymaktadır. Birçok efsaneye göre; insan türü ateşi elde etmesi ve kendi kendine ateş yakmayı öğrenebilmesiyle gerçek bir insan olabilmiştir. Tüm insanoğlu ateşi kulandı ve ateş sadece insan türü tarafından kullanıldı. İnsan, tüm gündelik yaşam pratikleri açısından tamamen ateş tarafından etkilenmiş bir tür olmuştur.
Ateş ışık ve ısı kaynağı olarak gecenin karanlığını aydınlatmış; mağara ve barınakları koruma altına almış; yemekleri daha yenilebilir hâle getirmiş; manyoklardan toksinleri, meşe palamudundan tannik asidi süzmüş; gıda zehirlenmesine ve tifoya sebep olabilen bir bakteri türü olan Salmonella’nın ve içme suyuyla bulaşan mikropların öldürülmesinde etkili olmuştur. Bir bilim olarak incelenmesi gereken ateş, insanlık için önemli bir güç olarak kullanılmış ve kullanılmaya devam etmektedir (Pyne, 2001, s. 24).
Ateşin kontrol edilebilmesi, hominidleri önemli ölçüde değişime uğratmıştır. Bununla birlikte beslenme biçimlerini de değişime uğratmıştır. Ateş, yemeği erişilebilir hâle getirmiştir; aksi takdirde yiyecekler fazla zehirli ya da tüketimi zor olabilirdi. Aynı zamanda ateşin bilinçli bir şekilde kullanılmaya başlanmasıyla beraber, insanoğlu pişmemiş gıdaları çiğnemek için kullandığı kaslardan kafasını kurtardı. Böylelikle kafatasının şişmesi ve onunla birlikte de beynin büyümesine izin verecek alan açılmış oldu. Kısacası insanoğlu çiğnemek ve çiğ yiyecekleri sindirmek için harcayacağı zamanı, beynini geliştirmek ve düşünmek için harcamaya başlamış denilebilir.
Şüphesiz, ateşe sahip olma, sosyal ilişkilerin değişimine de etki etmiştir. Antik insan grupları kendilerini birlikte paylaştıkları ateşleriyle tanımlamışlardır. Uygarlaşma süreci, ateşin kontrolüyle başlamıştır. Bu esnada ateşin tıpkı bir varlık gibi, düşünülmesi, beslenmesi, korunması, eğitilmesi, kontrol edilmesi, hazırlanması ve insan hayatına sosyalize edilmesi gerekmekteydi.
Ateşin sona ermesi hominidler için bir felaket olarak görüldüğünden; ateş, sürekli dikkat gerektirmekte ve korunmaya ihtiyaç duymaktaydı. Bunun içinde topluluklar kendi aralarında iş bölümleri yaparak; gruptan birileri ateşin yakılmasını sağlayacak şeyler toplamak zorunda, birileri ateşin başında durarak sönmemesi için közlemek zorunda ve biri de doğru kullanımını denetlemek zorundaydı (Pyne, 2001, s. 32).
Ateş, insan için gerçekten kritik öneme sahip olmuştur. Bunu anlamak için evcilleştirilen ateşin izleri kaldırıp, kalanları incelemek yeterlidir. Ocak ateşi, pişirme ateşi, akşam ateşinin koruyucu halkası, çakıltaşı ve sertleşmiş ahşabı yumuşatma, konuşmak, hikayeler paylaşmak ve yıldızların anlamını öğrenmek için etrafında insanların toplandığı ateşi çıkardığımızda, ateşin gündelik hayatın tüm noktalarına nüfuz ettiğini anlamak mümkündür.
Ateşin kontrol altına alınmasından önce başvurulan hiçbir araç, düşmanların pençelerinden, uzun, sivri dişlerinden ya da kaslarından daha güçlü değildi. Ateş mitleri o kadar evrensel olarak beyan eder ki: Ateş olmadan insanlık çaresiz duruma düşer. İnsanoğlu ziyaret ettiği her yere ateşle dokundu. Bilinmeyen tabiatlara ateş götürdüler. Ateş kullanabilen topluluklar, sınırlı teknolojiye sahip olsalar bile, ateşe sahip olmayan topluluklara göre daha güçlü bir şekilde yaşamlarını sürdürebilmişlerdir.
Ancak
gastronomi araştırmalarında ateşin bulunması, insanlık için yeterli gelmemektedir. Önemli olan ateşin kontrollü bir biçimde yakılıp söndürülebilmesidir. Hominidlerin yaşadıkları bölgeye göre ateşe sahip olma ya da ateşe sahip olsalar dahi toprağın nemli veya ıslak olması, bölgenin fazla yağış alması gibi etmenler sebebiyle sorunlarla karşılaşabilmekteydiler (Pyne, 2001, s. 35).
Ateşin gücü, sürekli gelişti; hominidlerin sahip oldukları aletlere de yenilerinin eklenmesiyle; insanlar ateşi daha fazla amaca hizmet edecek biçimde ve daha etkili olarak kullanmaya başlamıştır. Kuşkusuz, ateş, insanlık için derin bir öneme sahiptir. Daha ilkel teknolojilerin kullanıldığı topluluklar, ateşe daha bağımlı bir yaşam sürdürmüşlerdir.
Alfred Radcliffe Brown’un, 1948’de “Andaman Adası” isimli eserinde ateşle ilgili söz ettikleri halen anlamlı bir ifade niteliği taşımaktadır. Ateş için şu sonuca varmıştır: Toplumun refahı için en çok bağımlı olduğu tek nesne ateştir. Ateş; soğuk gecelerde ısınmak için; çiğ yiyeceklerin pişirilmesinde; bu nedenle daima korunması için özen gösterilmesi gereken bir mülktür, bu nedenle sönmemesi önem taşımaktadır.
Ateşin bulunmasından itibaren, hominidler, bir kaç meyve dışında, çiğ hiçbirşey yememişlerdir. Ateşin sönmemesi için her zaman çaba göstermek zorunda kalmışlardır; çünkü ateş yakmaya yarayacak araçları henüz mevcut değildir. Ateş, kara veya deniz yoluyla seyehat edecekleri zaman yanlarına almayı düşündükleri ilk şeydir; sosyal yaşamın etrafında sürdürüldüğü, aile yaşantısının merkez noktası; müşterek yemek pişirme yeri, aynı zamanda avdan dönen erkeklerin etrafında toplandığı merkezdir.
Bu nedenle, Andaman Adalılar için mutlulukları, toplumsal refah ateşin varlığına bağlıdır ve ateş olmadan toplumun var olması mümkün değildir. Toplumun ateşe olan bağlılığı ve ateşin kendilerini her türlü tehlilkeden korumak için yeterli güce sahip olduğuna dair bir inancın ortaya çıkması söz konusudur. Ateşin koruyucu gücüne olan inanç o denli güçlüdür ki, bir adam, ateş yanan bir çubuk eline almadan geceleri kampın dışına hatta birkaç metre ötesine dahi çıkmazdı (Racliffe-Brown, 1948, s. 258).
Kronolojik sıraya göre ateş ilk kez, bugünkü İsrail topraklarında bulunan Şeria Nehri bölgesinde kullanılmıştır. Ateşin kontrollü bir şekilde kullanılmaya başlanması, insanlara yiyecek arzını kontrol edebilmelerini sağlamıştır. Bu da insanlık için önemli bir hayatta kalım avantajı sağlamıştır. İlkel insanlar yemek pişiriyorlardı; ancak bu durum bugün anladığımız yemek pişirme eyleminden çok farklıdır.
Tarihçi Michael Freeman’ın mutfak tanımına göre; “bilinçli bir şekilde yemek pişirme ve yeme geleneği... yemek ve yemeğin insan hayatındaki yeri hakkında bir tutum takınarak” (Freeman, 1977, s. 144). Bu nedenle,
mutfak tarihimizde
mutfakkavramı sadece bir yemek tarzı değil, aynı zamanda yemeğin nasıl hazırlandığı ve tüketildiği ile ilgili bir farkındalığı da gerektirmektedir.
Bununla birlikte bölgede mevcut olan malzemelerden çok daha farklı, çeşitli baharat ve diğer içeriklerin kullanılarak pişirildiği farklı yemekler ve bölgeye has
yemek kültürünü devre dışı bırakarak yemek pişiren ahçıların olduğu bir durum söz konusudur. İlkel insanlar hayatta kalmak için yemek yediklerinden, yemek arzı konusunda hiçbir kontrolleri olmamıştır.
Hominidlerin, ateşi kontrol etmeyi ilk olarak ne zaman başardıklarını veya ateş üzerinde yiyeceklerini pişirmeyi ilk olarak ne zaman akıl ettiklerini tam olarak bilmek mümkün değildir. Ancak insanoğlunun tarihi ile ilgili en önemli araçlardan biri olan ateşin kullanıldığına ilişkin bulgular ilk olarak bir buçuk milyon yıl önce Homo erectusların yaşamlarını sürdürdüğü Doğu Afrika’da yer alan Koobi Fora ve Chesonwanja’da görülmüştür. Ateşin kullanıldığına ait kanıtlara Güney Afrika’daki Wondeweck Mağarası ve Pekin’deki Zekudiyan Mağarası’ndaki doğal kalıntılardan ulaşılmıştır (Civitello, 2008, s. 29).
Ateşin bulunması, tarımsal faaliyetin başlangıcı ve gelişimi açısından da önem taşımaktadır. Ateşsiz, tarım çok sınırlı bir alanda yapılabilmekteydi. Ateşin kullanıldığı tarım yöntemleriyle beraber, hominidler, yabani otların, sık çalılık ve ormanların olduğu bölgeleri yakarak kendilerine alan açmayı başardılar. Bu durumun sonucunda, birkaç bin yıl içerisinde ekolojinin tamamen değişime uğramasına neden olmuşlardır. İnsanlık tarihinde, önemli geçişlerden biri olan Homo cinsinin ortaya çıkışına neden olan dönüştürücü anın, ateşin kontrolü ve pişmiş yemeklerin ortaya çıkışı olduğu düşünülmektedir.