Gastrodiplomasi Bağlamında Yumuşak Güç, Kamu Diplomasisi ve Kültürel Diplomasi
Ayşegül Elif ÇAYCI
Kamu diplomasisinin bir alt kategorisi olarak kültürel diplomasi, resmi ve gayri resmi olmak üzere iki düzeyde yapılandırılmıştır. “Yumuşak güç” kavramı 1980’lerin sonunda, uluslararası ilişkiler teorisyeni Joseph Nye tarafından “bir devletin diğeri üzerinde güç veya zor kullanmadan, isteklerini yaptırma yeterliliği” olarak tanımlanmaktadır Ancak yumuşak güç kavramına geçmeden önce, kısaca güç kavramından söz etmek gerekmektedir.
Nye, gücün tıpkı hava gibi olduğundan, herkesin buna göre değiştiğinden ve bahsettiğinden; ama çok az şey anladığından söz eder. Tıpkı çitfçilerin ve meteroloji uzmanlarının hava durumunu tahmin etmeye çalışmaları gibi, politik liderlerin ve analistlerin güç ilişkilerinde meydana gelen değişiklikleri tanımlamaya ve tahmin etmeye çalıştıklarından söz etmektedir.
Güç, aynı zamanda sevgi gibi deneyimlenmesi, tanımlanmasından ya da ölçülmesinden daha kolaydır. Literatürdeki güç tanımına baktığımızda, gücün bir şeyler yapabilme kapasitesi anlamına geldiği görülmektedir. En genel ifadeyle, güç; istediği sonuçları elde etme yeteneği anlamına gelmektedir. Siyasal açıdan bakıldığında, iktidar, başkalarının davranışlarını etkilemek için gerekli olan yetenekler anlamına gelmektedir.
Daha spesifik olarak, iktidar; başkalarının davranışlarının, istediği sonuçları elde etmeyi etkileme yeteneğidir. Fakat başkalarının davranışlarını etkilemenin birçok yolu vardır. Onları tehditlerle zorlayabilirsiniz; para ödemeye zorlayabilirsiniz; ya da istediğinizi almak için, onları cezbedebilirsiniz (Nye, The Means To Success In World Politics, 2005, s. 2).
İnsanlar, iktidara, komuta ve zorlama açısından dar kalıptan bakmaktadırlar. Çünkü genellikle, insanlar sert güce aşina olma eğilimindedirler. Askeri ve ekonomik durumların çoğu zaman başkalarının pozisyonunu değiştirebileceği bilinmektedir; fakat bazen somut tehditler veya getiriler olmadak istediğiniz sonuçları olmak mümkündür. İstenilen şeyi elde etmenin dolaylı yolu “iktidarın ikinci yüzü” olarak adlandırılmaktadır (Nye, 1990, s. 15).
Bir ülkenin dünya siyaseti açısından, hayran olunan ve örnek alınan bir ülke olması, o ülkenin refah seviyesiyle doğru orantılıdır. Bu anlamda, sadece askeri güç veya ekonomik yaptırımları kullanmak değil, gündemi belirlemek ve diğerlerini dünya siyasetine çekmek de önemlidir. Yumuşak güç, diğerlerinin de bizim istediğimiz sonuçları istemesini sağlamak, onları zorlamadan kendilerinin tercih etmelerini sağlamak anlamına gelmektedir.
Siyasi mesajlar, spor takımlarının ya da yıldızlarının davranışlarıyla; televizyon ya da sinema tarafından tasvir edilen çoklu görüntülerle de iletilebilmektedir. Resimler genellikle sözcüklerden daha güçlü değerleri taşırlar. Bu bağlamda Hollywood, dünyanın en büyük pazarlama alanı ve görsel sembollerin ihracatında önemli bir alandır. Örneğin; fast food tüketimiyle ilgili olarak geleneksel yemekleri reddetmek gerektiği hakkında örtük bir ifadeye yer verilmesi mümkün olabilmektedir.
Yaptığımız Gastronomi araştırmalarında Hintli bir aile McDonald’s’a gitmeyi; “Amerika’ya küçük bir ziyaret gerçekleştirmek” deneyimi olarak olumlarken; olumsuz açıdan duruma bakıldığında Irak Savaşı’ndan sonra birçok Müslüman Coca-Cola’yı ve siyonist ürünleri boykot etmişlerdir. (Tagliabue, 2003, s. 3).
Yumuşak güç, bir ülkenin kültürünün, politik ideallerinin ve politikalarının çekiciliğinden kaynaklanmaktadır. Kamu diplomasisinin amacı; dolaylı yoldan yabancı hükümetlere etki etmek; yani, bu hükümetlerin başkanları üzerinde etkili olarak, köklü ilişkiler yaratmaktır. Kültürel diplomasi, bir ülkenin insanlarının değer yargılarını, kültürünü anlayarak, ortak paydada buluşmayı ve sağlam temelli ilişkiler kurmayı hedeflemektedir (Cull N. , 2008, s. 33).
Kültürel diplomasi ile yumuşak güç arasında yakın bir bağlantı bulunmaktadır. Bir hükümetin, yabancı devletlere hitap etmek için, dostane bir imaj çizmesi gerekmektedir. Bu aşamada askeri meseleler, ekonomi politikaları ve siyasi kararlar gibi konular yerine; müzik, sanat, dans gibi konulardan söz edilmesi, o ülkeyi ünlü hale getirebilir. Örneğin; New York, Paris, Milano, Londra gibi ülkelerin, yüksek moda imajına sahip olmaları nedeniyle, modanın başkenti olarak anılmaları; modernite ve moda kültürü arasında olan güçlü bağlantıyı ortaya koymaktadır.
Brillat-Savarin’in ünlü aforizması; “Bana ne yediğini söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim”sözünden de anlaşılacağı üzere, tüketen ile tüketilen birbirinden ayrı düşünülemeyen iki kavramdır. Çünkü; hiçkimse yemek tercihlerine göre kategorize edilmekten kaçamaz. Eğer diplomatlar yabancı meslektaşlarının yemek tercihlerini bilirlerse, avantajlı konuma geçebilirler.
Örneğin; eski Fransız Cumhurbaşkanı Jacques Chirac’ın, Japonlarla daha iyi bir ilişki içerisinde olmasının nedeni; Japonların Fransız mutfağında iyi olmaları ve kendi ülkelerinde Fransız yemeklerini sunmaktan çekinmemelerinden kaynaklanmaktadır. Bu güç ayrıca; bir yemeği ilk kez deneyen siyasi liderler için de geçerli olmaktadır. Ünlü Chef Mark Tafoya (Tafoya, 2007 , s. 264)’ya göre: “Başka bir ülkeden gelen yeni bir yemeği denediğimizde, ortak zevklerimizi ve değerlerimizi çok iyi anlayabilen alışma sürecini başlatan bedenlerimize getirilen içsel bir yabancılaşma deneyimine sahibiz.”
Gastrodiplomasi, kamu ve kültürel diplomasi projelerinin odak noktasında yer almaktadır. Hem yabancı liderlere hem de popülasyonlara hitap etmek için bir ulusun mutfağı kültürel bir kaynak vazifesi görmektedir. Yemek, yemek odası gibi resmi olmayan ortamlarda olduğu gibi, siyasetçilerin ve dünya liderlerinin duygu ve görüşlerini etkilemek için resmi yemeklerde de etkin bir araç olarak kullanılabilmektedir.
Hükümetler, yabancı kamuoyuna hitap etmek için mutfak farklılıklarını ve
yöresel mutfaklarından faydalanmaktadırlar.
Ayrıca, yemek ve mutfak, ülkenin yumuşak gücünün ideal örneklerindendir. Nye’a göre; insanları cezbetmek; onları çeken ve hitap eden birşey. Yemekten başka birşey, böylesine evrensel bir etkiye sahip olamaz. Birçok insan ne yediğini önemsemese de, hayatta kalmak için yemeğe ihtiyaç duymaktadır. Bu da yiyecekleri müzik, sanat ya da dans gibi diğer kültürel belirleyicilere göre daha güçlü hale getirmektedir.