Kendi "Öz" Kültürümüze Olan Özgüven Eksikliğimiz !!!
Şef Hüseyin Bölük
Füzyon kelime anlamı itibari ile iki hafif elementin nükleer reaksiyonlar sonucu birleşerek daha ağır bir element oluşturmasıdır. Hızla globalleşen dünyada kültürler arasındaki etkileşimin de aynı hızla artması sonucu yöntemler, tarifler ve malzemeler farklı mutfaklarda kullanılmaya başlamıştır.
Tüm bunların sonucunda ise en az iki farklı kültür mutfağının tek tabakta birleştiği Füzyon Mutfak akımı ortaya çıkmıştır. Füzyon mutfakta esas olan nokta farklı mutfak kültürlerinin birbirini bastırmadan aynı oranda tabağa yansıtılmasıdır!
Bu yazımda elbette tamamen mutfak üzerinden ilerlemeyeceğim. Sadece her işte başarıyı yakalamanın yolunun o işin mutfağından geçtiği mantığıyla birkaç önemli noktaya değinmek istiyorum.
Öncelikle kültürlerin direkt veya endirekt etkili olduğu hangi sektörde olursak olalım ki bunların başında Turizm endüstrisi gelir. Kendi kültürümüzü tam anlamıyla tanımalı sonra başka kültürlerle birleştirip bir tarz veya eser ortaya çıkarmalıyız. ‘Yaşayan Mutfak’ seminerlerinden dolayı pek çok üniversitemizi, aynı zamanda pozisyonumdan ötürü de yeni nesli yakinen gözlemleme imkânına sahibim.
Her ne kadar daha az efor sarf ederek daha iyi yerlere gelmek isteseler de sorgulayan bir nesil geliyor arkamızdan.
Ancak hem bizim kuşak hem de arkamızdan gelenlerdeki ortak zayıf noktamız şudur ki; "Kendi kültürümüze olan özgüven eksikliğimiz" hat safhada! Yeni neslin sorgulayıcı yanlarını geliştirmelerine yardımcı olmalı ve bizim yapamadıklarımızı onların yapmaları için her türlü imkanı seferber etmeliyiz.
Bakir Anadolu mutfağımızla, dillere destan misafirperverliğimizle tüm dünyanın turizm anlayışını değiştirebilir ve turizm sektöründe duayen ülke konumuna gelebiliriz.
Şimdi Pandemi sorununu hallettik de bu mu kaldı diyenleri duyar gibiyim. Maalesef özgüven eksikliğimiz ve girişimden yoksun ruhumuz sadece bugünleri değil dünleri ve yarınları da kapsayan nasırlaşmış kronik bir hastalığımızdır!
Lale devrinden başlayan ve ne zaman biteceği belli olmayan batı hayranlığı bizi adeta hipnotize etmiş vaziyettedir. Bu öyle bilinçli ve profesyonelce bir hipnotizedir ki kendi zenginliklerimizi göremez, gördüklerimize de tepki gösteremez hale sokmuştur bizi.
Yunanlıların bizim kültürümüze ait ürünleri kendi patentleri altında tüm dünyaya pazarlamasına söyleniyor, peynir denilince akla gelen İsviçre, Fransa, Hollanda gibi ülkelerin üreticilerinin mağara da yapılan peynirlerimizi veya küflü peynirlerimizi görmek, reçetelerini almak için Konya’ya, Erzincan’a, Van’a gelmelerine seviniyor ancak sahiplenme ve geliştirme noktasında hiçbir şey yapmıyoruz!
Bu kronik hastalıkla ilgili hepimizin malumu olan onlarca somut örnek verebiliriz. Sözü çok fazla uzatıp okuyucuları da sıkmanın hiçbir anlamı yok. Önemli olan ve asıl vurgulanması gereken şudur ki;
Tarihimizle, coğrafyamızın zenginlikleriyle, yöresel yaşam tarzlarımızın çeşitliliğiyle, medeniyetlerin dünyaya açıldığı bu coğrafyaya, bu eşsiz kültüre dair ne biliyorsak o bizim temelimizi oluşturur. Bu bağlamda bildiklerimiz ve zenginliğimize duyduğumuz özgüven kadar sağlam temel sahibiyiz demektir. Unutmayın ki temeldir yüksek binaları taşıyan.
Temeldir üzerine gecekondu mu yoksa gökdelen mi yapılacağını belirleyen.
Elbette ki güçlü bir temele sahip nesiller için en büyük sorumluluk eğitim sistemi üzerinden önce devletimizde sonra birey olarak hepimizdedir. Aksi takdirde füzyon nesil bu hızla giderse tıpkı kültürümüz gibi ellerimizin arasından kayıp giden nesil olacaktır!