Şef Zeynep Pınar Taşdemir; Aşçının "Cinsiyeti" Olmamalı...
“Kadın şef” olarak davet edildiğim her panelde, sempozyumda veya mesleğimin konu olduğu herhangi bir sohbette bana yöneltilen ilk soru, genellikle, dünyanın en zor mesleklerinden biri olarak kabul edilen aşçılıkta, bir kadın olarak nasıl “mutfağın şefi” olabildiğim olur.
Benim bu sorudan anladığım şudur;
Patriarkal düzeni bu derece damarlarında yaşayan bir milletin, erkek egemen sektöründe bir "kızcağız" olarak bu koca koca adamların önüne nasıl geçebildiğimi merak ediyorlar. Bir de arkasından biraz samimi bir ortamdaysak eğer şu cümle gelir, “Bir de küçücükmüşsün!”
İnsanı zorla cam tavana sokmaya çalışırlar...
Aşçılığın her geçen gün daha popüler bir meslek haline gelmesiyle beraber, bu mesleğe olan talebe ters orantılı olarak, çeşitli gastronomi okullarından mezun olan adayların iyi mutfaklarda yer edinebilmeleri ve sonrasında bir mutfakta yönetici konumuna geçebilmeleri de gittikçe zorlaşıyor.
Bir de sektörün, bulunduğumuz coğrafyadan dolayı yaşadığı bitmek bilmeyen krizlerini düşünecek olursak herkesin hayalini süsleyen havalı restoranların sayısı da bir türlü bir elin, hadi bilemedin iki elin parmaklarının sayısını geçemiyor.
Genç adayların hayallerini süsleyen restoranların kadrolarında yer alabilmek, yönetici konumuna gelmek, ya da daha ileri gidelim, o havalı restoranlardan birine sahip olmak gittikçe düşük bir ihtimal haline geliyor.
Bir kere bu gerçeği kabul ettikten sonra meselenin kadın veya erkek olmanın ötesinde, mutfakta veya herhangi başka bir meslekte ilerleyebilmek için bir insanın daha özel meziyetlere sahip olması gerektiğini görelim.
Bu sorunun dile getirilmesi bile bile toplumsal cinsiyetçiliği destekliyor. Genç kadınlar daha sektöre atılmadan cinsiyetlerinin ilerlemelerine engel olacağına inanıyorlar. Genç erkeklerin zihinlerinde ise maskulinite meşrulaştırılıyor.
Vakti zamanında, sonrasında şefi olduğum restoranın ızgara bölümüne geçtiğimde, ızgaraya geçen ilk kadın olarak tebrik edilmiştim...
Eminim benden önce bir çok hemcinsim o istasyona hakim olmak istemiştir...
Benim farkım ızgarada çalışmak konusunda hayır cevabını kabul etmemiş olmamdı sadece. Kadınlar için o istasyon diğerlerinden farklıydı! Izgara sadece erkeklerin kotarabileceği yerdi çünkü, bir kadının ızgarada çalışmak istemesi "mevzu" olabiliyordu ekipte.
Kadın veya erkek olmanın biyolojik olarak avantajlarını ve dezavantajlarını sıralayabiliriz tabii...
Ama aşçının “cinsiyeti” olmamalı yıl 2020 iken. Fiziksel güç ise konu, çuval unu sırtlayan kadınlarla da çalıştım, bir kasa soğanı taşırken ikiye bölen erkeklerle de. Demek ki burada konu, doğru kullanılması gereken bir “akıl” ve pek de “akıllı işi” sayılmayan bu mesleği sürdürebilmek için lazım olan “tutku”.
Hangi işi yaparsan yap, tutkuyla yaptığında seni hedeflerinin ve hayallerinin ötesine götürür...
İç sesini dinleyebilen, yakaladığı fırsatları doğru kullanabilen, gerçekten yapmak istediği işte ısrarcı olan, karşısına çıkan engelleri görüp kolayca pes etmeyen ve kendine inanan her bireyin kendini gerçekleştirebileceğine inanıyorum.
Kısacası başarı, kadın veya erkeğe değil de en çok isteyip emek verene geliyor.
Kaynak; www.haberturk.com