Şef Seyit Çetinkaya; Osmanlı'da Sofra Adabı
Osmanlı sofra adabında ana yemekler gelmeden önce sininin üzerine misafir sayısı kadar kaşık, ekmek dilimleri, salata, zeytin, reçel ve çeşitli turşularla dolu küçük tabaklar konulurdu.
Yemekte su içilmediği için su takımı konulmaz, yemek sonrasında şerbet veya hoşaf içilirdi. Yemekler kapaklı sahanlar içerisinde sininin ortasında servis edildikten sonra kapaklar açılır, herkes bu sahanlardan yemeğini yerdi.
Çeşit bakımından fazla olan yemekler sofraya peş peşe hiç ara verilmeden gelirdi. Bu yemeklerden sadece iki üç kaşık alınır sonra diğerine geçilirdi.Yenen yemeğin ardından siniler ve sahanlar kaldırılır ve eller yıkanırdı.
Eski Türk Mutfağı’nda kapları koymak için “terek” olarak bilinen raflar kullanılırdı. Bakırdan yapılan kalaylanmış tabak ve tencereler, tahta kaşıklar, toprak tencereler, küpler, mangallar ve ibriklerin mutfağın temel araç gereçleri arasında yer alırdı.
Sırlı toprak kaplar arasında yer alan güveç, kalaylı bakır tencere ve tavalar yemek yapımında kullanılan ana malzemeler arasındadır Ancak yemek kültürünün zamanla çeşitlenerek zenginleşmesi, yemek kaplarının da değişerek gelişmesini sağlamıştır.
Zaman ilerledikçe yemek kaplarının yapıldığı malzemenin kalitesi ve görünümü önem kazanmıştır. İnsanlar elindekilerin değerini bilmeli ve bunları boşa tüketmemelidir. Boşa tüketilen bir şey bir başkasının ihtiyacı olabilir. Yemeyeceğiniz kadar yiyecek almayın mesela. İsraf her şeyde yapılabilir.
Ekmek israfı, su israfı, elektrik israfı, çok konuşup çenenin düşmesi israfı, çok fazla yemenin israfı, zamanın israfı..vb. İnsan savurganlığı alışkanlık haline getirmemeli ve tutumlu olmasını bilmelidir. Çünkü gün gelir o israf ettiği yiyecekleri bulamayabilir.
Saygılarımla
Şef Seyit Çetinkaya