Tarihin Sıfır Noktası Kabul Edilen Mezopotamya
Harran Kaymakamlığı’nın organize ettiği, Gökmen Sözen rehberliğinde “tarihin sıfır noktası Mezopotamya’ya” düzenlediğimiz turda, gastronomi medyasından Bahar Akıncı, Burak Kan’ın yanı sıra Türk gastronomisinin önde gelen şeflerinden; Şef Yılmaz Öztürk, Şef Ertan Korkmaz, Şef Serkan Bozkurt, Şef Fatih Tutak, Şef Mehmet Yalçınkaya ve Şef Doğa Çitçi, Şanlıurfa’daki tarihi yapıları, Harran’ın doğal güzelliklerini ve Mezopotamya bölgesinin zengin gastronomisini deneyimledi.

Turun ilk durağında konuklarımız, Buzul Çağı’nın sonlarına doğru inşa edildiği varsayılan ve yaklaşık 12.000 yıllık tarihi gözler önüne seren Göbeklitepe’de bir araya geldi. Dünyanın en eski tapınağının bulunduğu bölgedeki arkeoloji gezisinin ardından, Şanlıurfa Balıklıgöl, Urfa Baharatçılar Çarşısı’nda tadım etkinlikleri yapıldı ve ardından Şanlıurfa Arkeoloji Müzesi ve Mozaik Müzesi gezildi.

Mezopotamya tarihine düzenlemiş olduğumuz turda, bölgedeki tarihi yapıların yanı sıra zengin bir gastronomi kimliğine de sahip olan Şanlıurfa’da, yöresel lezzetleri de inceleme şansı bulduk.
Harranlı kadınlar tarafından yapılan, Şanlıurfa’nın dünyaca ünlü yöresel lezzeti ‘Sade Yağ’ın yapımını yerinde izledik.
Harran Kaymakamlığı’nın organizasyonu ile düzenlediğimiz Mezopotamya gezisi, günün sonunda Kümbet Otel bahçesinde düzenlenen akşam yemeği ile son buldu.
Harran Kaymakamı Ömer Faruk Çelik’in de konuşma yaptığı yemekte, menü ise Gaziantep Büyükşehir Belediyesi Mutfak Koordinatörü Şef Doğa Çitçi ve Harranlı kadın aşçılar eşliğinde hazırlandı ve Şanlıurfa’nın yöresel lezzetlerinden seçkiler sunuldu.
"Mezopotamya" Ne Demektir?
Mezopotamya Neresidir?
Uygarlık Tarihi Açısından Önemi Nedir?
Yunanca "iki nehir arasındaki ülke" (mezo+potam+ia) demek olan Mezopotamya, bölgenin coğrafi yapısı temel alınarak iki bölgeye ayrılmıştır. Bunlar, "aşağı" ve "yukarı" Mezopotamya olarak tanımlanmaktadır.
İnsanlığın ortak birikimi olan tarihsel kültür ve tüm uygarlık birikiminin ortaya çıkışında katkısı vazgeçilmez öneme sahip bir uygarlığı da tanımlamak için kullanılır. Basra Körfezi'nden Türkiye sınırlarına kadarki Irak bölgesi Aşağı
Mezopotamya'ya dahil edilirken, yine Irak'ın orta kesimlerinden Anadolu'ya ve Güneydoğu Toroslar'ın güney kısmında uzanan alan Yukarı Mezopotamya sayılmaktadır.
Fırat ve Dicle Nehirleri, Mezopotamya Uygarlığı'nın can damarlarıdır. Bu iki nehrin taşıdığı alüvyonlu topraklar sayesinde tarım alanları bereketli topraklara dönüşmüş, bu toprakları ekip biçen insanların her yıl düzenli bir ürün almalarına imkan doğmuştur.
Dicle Irmağı'nın taşıdığı su yoğunluğu, Fırat Irmağı'nın taşıdığının iki katıdır. Fırat'ın yatağı fazla derin değildir, bununla birlikte kıyıları yüksek değildir ve bu sayede taşıdığı sular içinden geçtiği ovalara kolayca yayılmakta, bolluk ve bereket taşımaktadır. Fakat yine de her iki nehirde de en iyi verimi alabilmek için bu iki ırmak için önceden hazırlıklar yapılmalıdır.
Her yıl mutlaka meydana gelen su taşkınlarının ne zaman meydana geleceğini hesaplamak, taşkınların yol açtığı su fazlasından yararlanabilmek için su kanalları ve bentler, setler inşa etmek gerekmektedir. Bu hesaplamaları yapabilen Sümerler, bu inşaatları yapmış ve bu sayede Fırat ve Dicle ırmakları boyunca kurdukları yerleşim yerlerini sulak alanlara çevirebilmişlerdir.
Ortadoğu'ya baktığımızda coğrafi anlamda merkezi bir yerde bulunan Mezopotamya,
Fırat ve Dicle'nin sağladığı olumlu koşullar nedeniyle, öncelikle Asya başta olmak üzere pek çok farklı coğrafyadan yola çıkmış, kendilerine yeni bir yerleşim yeri arayan kavimler, insan toplulukları için cazip bir uğrak mekanına dönüşmüştür. Aynı cazibe, Arabistan'dan yola çıkan kabileleri de kendisine çekmiştir. Kuraklığın yol açtığı yıkımlar nedeniyle yollara düşmüş kabileler, ilk başta zengin ve güçlü Mezopotamya topraklarına doğru yola çıkmışlardır.
Bu göç dalgaları, Mezopotamya'da pek çok farklı insan topluluklarını bir araya getiren farklı ve zengin bir kültür yaratmıştır. Asya, Avrupa, Afrika Sami topluluklarından, Balkan, Kafkas, Helen ve Hint-Avrupa kökenli insan topluluklarına ve farklı pek çok kültüre, kaynaşmış olarak bu bölgede rastlamak mümkündür.
Bunun yanı sıra, olumsuz sayılabilecek bir yanı ise, Mezopotamya'da uzun süreli bir hakimiyet kurabilmiş sistematik devlet geleneğinin bulunmayışıdır. Mezopotamya tarihi, kısa sayılabilecek süreler içinde ortaya çıkan, gelişen ve büyüyüp yayılan, sonra da yine başka devletlerin gelişme aşamasında yıkılıp ortadan kaybolan devletlerin tarihidir.
Ancak bu coğrafyada insan toplulukları arasında yalnızca kültürel, sanatsal, dini, ticari anlamda değil, askeri anlamda da bir "ilişki" "alışveriş" bulunduğu için her kültürün, ilişkili olduğu pek çok kültürle kaynaştığını, bir sentez oluşturup, oluşturulan bu yaratıcı sentezin tarih boyunca farklı pek çok kültür tarafından benimsenip sahiplenildiği görülmüştür.
Mezopotamya Uygarlığı'nın tarih sahnesine çıkan devletler, kendilerinden sonraki insanlığın yaşamında köklü değişimlere yol açan yeniliklere de imza atmışlardır. Mezopotamya'nın bilinen en geniş ve kültürel anlamda en zengin devletleri, Sümerler ve Akadlar'dır.