300 Yıllık Konaklarda Konforlu Bir Köy Hayatı "Şirince"
Mürde Deniz Berksan
Hafta sonu yasakları, bir aşağı bir yukarı seyreden Covid-19 verileri derken; kendi içimizde bir inziva dönemine karar verdik biz ailecek geçtiğimiz kış ayları için. Ancak zaman geçtikçe eski sosyal hayata ve yolculuk yapmaya olan özlem önü alınamaz bir hale geldi ve geçtiğimiz hafta sonu havanın da güzelliğine güvenerek küçük bir Ege havası almaya karar verdik.
Covid-19 önlemlerinin biraz gevşetildiği bu hafta, seyahat açısından bizi rahatlatsa da kalabalıklara karışmaya henüz çok hazır hissetmediğimiz için küçük ve vaka sayısı az olan bir rota belirledik kendimize: Şirince…
Odun kokan sabahlar...
Bir Egeli olarak memleket kokusuna uyanmak ekstra mutlu etse de, 10 yıldır ziyaret etmediğim
gezilecek yerlerden Şirince hala koruduğu tarihi dokusu, filiz vermeye başlamış incir ağaçlarının mis kokusu ve Göçmen ailelerin senelerdir koruduğu harika tatları ile yine bünyemi ekstra mest etti! Gündüzleri baharı hissetsek de bir dağ köyü olan Şirince, güneş etkisini kaybedince en az Ankara kadar serin oluyor bu mevsimde.
Ancak sabahları kuzineden gelen odun çıtırtıları ve beni çocukluğumdaki anneanne evinde uyandığım sabahlara götüren meşe ve zeytin ağacının alev aldığında etrafa saldığı o müthiş koku uğruna, serin hava gayet katlanılır oldu…
300 yıllık konaklarda konforlu bir köy hayatı...
Çocukluğumda, Şirince henüz bu denli bir turizm köyüne dönüşmeden önce, köyün ilk oteli olma ünvanını taşıyan “Nişanyan Otel” o dönemki 5 odalı ama bir lise öğrencisi olan beni ilk kez İç Mimar olmayı düşündürecek güçteki yapısını koruyarak büyütmüş. Ancak köyün en eski işletmesi olması ve hala tasarımı&hizmeti ile ilk sıralarda yer alması nedeniyle bizim gibi ani verilmiş hafta sonu kaçamakları için pek uygun değil, zira rezervasyon için epey önceden hareket etmek gerekiyor.
Sihirbazın evi...
İşte tam da bu noktada karşıma çıkan Sihirbazın Evi, aradığımız kalabalıklardan uzak, samimi ve sıcak tatili bize tam anlamıyla sağladı. Neredeyse 300 yıllık bir konağı özüne uygun olacak şekilde yeniden düzenleyen sevgili İlkay Hanım, 2014 yılında radikal bir karar alarak İstanbul’daki hayatını bir kenara bırakarak Şirince’ye yerleşmiş.
Sabah kahvaltısı öncesi yaptığımız kısa sohbetlerde kendi ve ailesi için kurduğu bu doğaya yakın, basit ve mutlu hayat, ülkemizde ve dünyada ses getiren sihirbazlık mesleğini nasıl bir kenara koyabildiğinin en güzel cevabı.
Mesleğini halen kısmi olarak devam ettiren İlkay Hanım’ın ilgi alakası bir yana, otele giriş yaptığımız andan itibaren her detay İle ilgilenen Perihan Hanım ve güleryüzü ile bizi can evimizden vuran Fatma, Sihirbazın Evi’nin olmazsa olmazları arasında bana göre!
Basit ve vurucu tatların adresi: Sedir Restoran...
Küçük mutfağı nedeniyle sadece kahvaltı hizmeti veren Sihirbazın Evi, size akşam yemeği için güzel alternatifler sunmayı ihmal etmiyor. İlk akşam, güneşin batışını otelin terasında batırıp lezzetli peynir ve şarabın keyfini sürerken, 2. akşam öneriler doğrultusunda Sedir Restoran’a yolumuz düştü.
Küçük ve temiz bir işletme olan Sedir Restoran, basit ama vurucu Ege lezzetlerinin yanı sıra Cevahir Abla ve oğlu İsmail Bey’in hoş sohbeti ile Türkiye turizminde ve
turizm haberlerinde popüler Şirince’de ilk kapısı çalınacak yerlerden biri oldu bizim için.
Gastronomi turizmi tutkunları için Şirince’ye yolunuz düşerse, lezzeti ile bana tüm akşam boyu anneannemi hatırlatan, Cevahir Abla’nın sıcak ot kavurmasını lütfen denemeden dönmeyin.
Şarapçılığın geldiği nokta...
3 gün boyunca tüm hayatımızı etkileyen salgını gerçekten bir kenara koyup, kısmi de olsa kaygısız sabahlara uyanabilmek gerçekten harika hissettirdi. Tüm bu güzelliklerin içinde, şarapçılığı ile ülkemizde ses getiren bu nadide köyde bu sektörün geldiği nokta biraz düşündürücüydü. Meyve şarapçılığı halen devam etse de tattığımız lezzetli sofralık şarapların Tekirdağ üretimi olması kafalarda soru işaretleri oluşturdu.
Ayasosti (St.Demetrius) Kilisesi...
Tarihte Çirkince, Kırkınca gibi isimlerle anılan Şirince’de yürüdüğünüz tüm sokaklar adeta tarih kokuyor. Köyün her yerinde mübadele öncesi ve sonrasının izlerini görmek hala mümkün. Yüzlerce yıl Rumlara ev sahipliği yapan Şirince’de o günlerden üç kilise kalıntısı günümüze ulaşabilmiş. Çocukluğumda, özellikle köye kuş bakışı bakan tepedeki Ayasosti Kilisesi’nin restorasyon çalışmaları ile ilgili yetkililer ve yerli halk arasında yıllarca süren gerginliği hatırlıyorum.
Sonunda gelinen noktada, gerek doğru gerekse çok da yerinde olmayan müdahaleler ile kilise hala ayakta… Tavan ve duvarlarında, her şeye rağmen günümüze kadar ulaşabilen fresklerin bulunduğu kilisenin mihrap kısmındaki ahşap işçiliği ise inanılmaz! Şu anda ziyarete kapalı olan kilisenin havalanması için kısmen açık bırakılan pencerelerinden, zor da olsa bu güzellikleri görebilmek mümkün.
Oksijen sarhoşu gülen yüzler...
Bizim jenerasyonun gördüğü belki de en zor 1.5 yılın ardından, her birimizin en çok ihtiyaç duyduğu şey biraz gülümsemek, umutla yarınlara bakabilmek! Siz de bol bol oksijen depolamak, yeni yeşermiş dağlarda bir aşağı bir yukarı yürümek, tüm olumsuz düşünceleri birkaç günlüğüne de olsa geride bırakmak isterseniz, Şirince Köyü güzel bir alternatif…
Kaynak: www.turizmgunlugu. com