Kültürel Relativizm
Ayşegül Elif ÇAYCI
Edward Burnett Tylor’ın “İlker Kültür” adlı eserinde yapmış olduğu kültür tanımına göre; “Bir toplumun üyesi olarak insanın kazandığı bilgi, inanç, gelenek, sanatsal faaliyet, hukuk, ahlaki değerler ve diğer yetenek ve alışkanlıkları içeren karmaşık bir bütündür” (Tylor, 2010, s. 34).
Dolayısıyla kültürün yüzlerce tanımı içerisinden bu tanıma yer vermemin nedeni; kültürün günlük hayata etkisinin ne denli önemli olduğuna vurgu yapmasından kaynaklanmaktadır.
Bireyin içinde bulunduğu topluma göre, ne yiyip, neyi yemeyeceği, saygı kuralları, gelenek, görenekleri, dil, din, inanç gibi öğretiler kültür aracılığıyla belirlenmektedir. Bu noktada insan, hem kültürü öğrenen, hem uygulayan, hem de öğreten vazifesini üstlenmektedir.
Kültürel relativizm, etnosantrizmin yerleşik önyargılarının üstesinden gelmeye çalışan, kültürleri anlama açısından önemli bir yaklaşımdır. Bu kavramsal çerçevede, kültürel pratiklerin, yerli kültürler bağlamında incelenmesi gereklidir.
Kültürel relativizm, aslında herkesin yargılanması gereken evrensel davranış standartları olmadığını savunmaktadır.
Bununla birlikte, bazı değerler kültürler arasında çok daha geniş bir perspektifte benzerlik gösterebilmektedir. Örneğin; çoğu toplum ayrım gözetmeksizin öldürme ve diğer anti-sosyal davranışlara karşı yaptırımlara sahiptir.
Bununla birlikte, Gastronomi Araştırmalarında kendi kültürel önyargılarını ve tercihlerini bir kenara bırakma yeteneği, diğer toplumların yemekle ilgili pratiklerini ve değerlerini anlamada önemli ölçüde yardımcı olmaktadır. Bu durumu anlarsak, o zaman Hinduizm’deki ‘kutsal inek tabusu’ ya da böcek yemenin iğrenç olduğu düşüncelerinden uzaklaşıp, o kültür açısından yorumlama olanağına sahip olabiliriz.
Bu açıdan, şunu düşünebiliriz; belki de içinde bulunduğumuz kültürdeki yeme pratikleri, diğer kültürler açısından reddiliyor olabilir.