Türk Mutfağı Diye Popülerlik Uğruna Yemek Terörü Yapanlar Çoğalıyor!!!
Dev künefeler, kebaplar, pirinç pilavı üstüne işkembe, balkabağı içinde ahtapot, yıllardır şerbetiyle tükettiğimiz klasik tatlıların üzerinde çikolata sosları… Adana kebabın, bonfilenin, burgerlerin, köftelerin ve her tür etin üzerinde bir çedar sosu şelalesi… Geçen hafta ‘Yemek Terörü’ adlı Twitter hesabı, ‘Star Wars kostümüyle cağ kebabı kesen bir ustanın videosunu paylaşıp “Halkımız artık normal sunum istemiyor.
Bu olanların başka bir açıklaması yok çünkü” diye yazdı. Gerçekten öyle mi? Şeflerimize ve yemeklerimize ne oldu? Türk mutfağı çedar peyniri istilası altında mı? Yemeklerdeki bu dönüşüm nasıl başladı, neden artarak büyüyor, kalıcı olacak mı? Şeflere, gastronomi yazarlarına ve müşterilere sorduk.
‘Yemek Terörü’ adlı hesabın sahipleri anlatıyor:
“CZN Burak’ı devasa yemek işinden vazgeçirebilirsek misyonumuzu tamamlarız!”
Twitter’da 104 bin takipçili ‘Yemek Terörü’ hesabını Enes ve Hasan adlı iki arkadaş yönetiyor. Yemeğe ilgileri, Enes’in mekân işletmecisi olmasından, Hasan’ın işi gereği sürekli dışarıda yemek yemesinden geliyor. Geçen temmuzda eğlence olsun diye dev bir hamsi burger videosu paylaştılar. Hamsi, hardal, roka, dereotu ve çedarla hazırlanan bu burger sosyal medyada o kadar konuşuldu ki birbiri ardına benzer videolar atmaya başladılar.
Enes ve Hasan, “Meğer böyle bir sayfaya ihtiyaç varmış. İnsanlar yemeklere yapılanları görünce isyan etti ve tepkiler çığ gibi büyüdü” diyor. Tespitleriyse konunun ciddiyetini ortaya koyuyor:
◊ “Nusret, sunumları sayesinde dünyaca ünlü biri haline gelince diğer şefler de görsel şovlar için kolları sıvadı. Tostçular, midyeciler, pilavcılar, kebapçılar, çiğköfteciler, kısaca eline siyah eldiven takan herkes artık bu işin içinde.”
◊ “Paylaştığımız videolarda en çok gördüğümüz ürünlerin başında çedar peyniri geliyor. Et, balık, kokoreç, çiğköfte; çedar peyniri Türkiye’de hemen her ürünün içinde. Takipçilerimiz artık videoda çedar peyniri yoksa şaşırıyor.”
◊“Uzaya midyegönderen, karpuz içinde ahtapot pişiren, drone’la ciğer taşıyan, cağ kebabını ‘Star Wars’ kostümüyle hazırlayanlar... İçinde bir tek bizim olmadığımız tatlılar da say say bitmiyor. Yine de paylaştığımız onca video arasında, en korkunç olan yarasa çorbasıydı!”
◊ “CZN Burak, Baruthane Pilavcısı, Ankara’daki Mehmet ve Faruk şefler, hepsi bu farklı sunum işine kafayı takmış durumda. Linç aldıkları kadar ilgi de görüyorlar. Videolarını paylaştıkça bazıları kendini biraz törpüledi. Sanırım CZN Burak’ı devasa yemek işinden vazgeçirebilirsek misyonumuzu tamamlarız.”
Müşterilerimiz gelip ışın kılıcıyla cağ kebabı kesmek istediklerini söylüyor...
Gebze’deki Çardak Cağ Kebap’ın yönetimi Rıdvan Dinç’e emanet. Dinç’i, ‘Star Wars’ kostümüyle kebap keserken izledik: “İnsanlar hem lezzet hem sunumun bir arada olduğu yerleri daha çok seviyor. Star Wars kostümlü iki video çektim. Daha çok genç nesil gelir diyordum ama yanılmışım.
Her yaş grubundan ilgi var. Videomuz ‘Yemek Terörü’ hesabında paylaşıldı;
reklamın iyisi kötüsü olmaz diye düşünüyorum. Üstelik Vedat Milor da paylaştı. Müşterilerimiz ‘Işın kılıcı nerede’ diye soruyor, ışın kılıcıyla cağ kebabı kesmek istediklerini söylüyorlar. Sanırım bundan sonra ‘Darth Vader’ kostümüyle servis yapacağız!”
‘Bulgur pilavını nasıl geliştiririm’ diye düşünmedik, onun yerine rizotto uzmanı mekânlar açtık...
◊ Türkiye’de bir çedar fantezisi mi var?
Türk insanı eriyen peyniri seviyor. Kahvaltıda güzel bir yumurta yapar, üzerine biraz peynir koyarsınız, tamam ama her şeyin içinden peynir çıkması çok kötü. Kullandıkları gerçek cheddar değil. Süttozu, boya ve peynir tozuyla hazırlanmış bir şey.
◊ Şeflerin ilginç videoları için ne düşünüyorsunuz?
Bütün bunlar Türk mutfağına zarar veriyor. Videolarda yapılanlar yenecek gibi değil. Bence Türk mutfağında yeteri kadar ilham var, yeter ki meraklı olalım.
◊ Mutfağımıza nasıl sahip çıkabiliriz?
Bu konuda çok iyi değiliz maalesef. Hele İtalya, Fransa gibi ülkeleri düşününce durum daha anlaşılır oluyor. Kebap ve baklava dışında bizimle anılan bir şey yok. Mutfağımız popüler kültüre yenik düşüyor çünkü “Bulgur pilavını nasıl geliştiririm” demedik de rizotto yapacak mekânlar açtık. Ama son yıllarda iyiye doğru bir gidiş olduğunu da görüyoruz, Türk mutfağına gönül veren insanların çabaları zamanla meyvelerini vermeye başlayacaktır.
◊ Sosyal medya kullanıcılarına düşen nedir? Bu videolara gülmek, eğlenmek bir hata mı?
Ülkemiz gastronomi turizmi için mükemmel kaynaklara sahip ama kesinlikle bununla anılmıyoruz. Bunun değişmesi, Türk mutfağının gelişmesi ve hak ettiği yere gelmesi için hepimizin üstüne düşen bir görev var.
Benim misyonum Türk mutfağını doğru anlatmak. Gastronomiye dair nice kaliteli yayın var, onlar da Türk mutfağının gelişmesi için çalışıyor. Ama bu, sadece bu işi profesyonel olarak yapan insanların çabalarıyla ilerlemeye çalışırsa, tüketicileri de içine alan bir harekete dönüşemezse işimiz zor. Benim umudum var. Yakın gelecekte insanların bu sosyal içerikleri daha iyi bir şekilde kullanacağına ve hep beraber Türk mutfağını düzelteceğimize inanıyorum.
Hepsi sanal dünyanın derinliklerine gömülecek. "Defne Ertan Tüysüzoğlu (Özyeğin Üniversitesi, Le Cordon Bleu Türkiye Direktörü)"
Son dönemde sosyal medyada gördüğümüz lahmacun arası çiğköfte, panelenip kızartılmış çikolatalı bisküviler, pulbiberli baklava, her yemeğe katılan çedar peyniri ya da fındık kremasının herhangi bir gastronomik boyutunun olduğunu düşünmüyorum. Aşçı olmayanların paylaştığı bu tip paylaşımları ‘eğlencelik’ olarak değerlendirmek lazım. Fakat aşçıların böyle paylaşımlar yapmasını maalesef gündemde kalabilme uğruna ‘reklamın iyisi kötüsü olmaz’ yaklaşımıyla, saygıdeğer bir mesleğin ayaklar altına alınması olarak görüyorum ve kınıyorum.
Ne mutlu ki her ‘hot topic’ gibi bu paylaşımlar da sanal dünyanın derinliklerinde kaybolacak.
Kızartılmış hamurun üzerine kat kat çikolata sosu, meyveler, yeniden ve yeniden çikolata...
Antep’teki Tatlıcı Keno’nun özellikle iki tatlısı sosyal medyada çok paylaşılıyor. Biri, minder doğrama tatlısı. Kızartılmış hamurun üzerine çikolata sosu, muz dilimleri, ufak ufak doğranmış çilek, kivi ve ananas, damla çikolata, üzerine çilek sosu, üzerine tekrar çikolata sosu, yeniden beyaz damla çikolata, yeniden beyaz çikolata sosu; nihayet pasta süsü ve final! Diğeri, minder tatlısı.
İşletme sahibi Kenan Süzerer, “Bu tatlı maşallah çok tutuldu. Onun için şehir dışından gelenler çok. Altında kızarmış hamur. Üzerinde kaymak, muz, üzerine tatlı, üstüne bolca fıstık. Çok sade tatlılar artık yenmiyor, insanlar farklı şeyler arıyor. Bu tatlıyı bu yüzden yaptım, patentini de aldım” diyor.
◊ “Bir şefin sosyal medya hesabında tezgâhını, eldiven veya bone kullanıp kullanmadığını görmek, o mekâna gitmemek için bana yol gösteriyor! Dışarıda basit bir tatlı yemek giderek zorlaştı gibi. Her şeyin üzerinde süs amaçlı çikolata sosu var.” Nur Başak, 26.
◊ “Tatlıların üzerine avuç avuç fıstık atılmasını dürüst olmak gerekirse seviyorum. Böyle bir tatlıyı insanın tek başına yemesi zaten mümkün değil. Her ne kadar o fıstığın gerçek olmadığını düşünsem de arada bir yemekten ne zarar gelir ki?” Büşra D., 30.
◊ “Kadıköy’de bir işletmenin kızarmış patates üzerine çedar sos dökerek servis ettiği bir atıştırmalık tabağı var. Çok seviyorum ve her gittiğimde onu yiyorum. Ama ‘Yemek Terörü’ hesabındaki çedar görüntülerinden sonra biraz soğudum.” Nuri Can, 19.
◊ “Çalıştığım plazanın kafeteryasında meyveli bir kek aldım. Kaşla göz arasında üzerine karamel sos dökmüşler. Nedenini sorduğumda güzel bir sunum olmasını istediklerini söylediler. Sossuz bir kek istedim tabii sonra.” Salih E., 39.
“Duştan bile çedar akacak”
◊ “Hardal, çedar ve hamsi miii... İngiliz, Fransız, Temel fıkraları gibi.”
◊ “Bence artık çedar, Türkiye’den sınır dışı edilmek istiyordur.
◊ “Çıkarılacak KHK ile çedar yasaklanmalı, var olan çedarlar da sınır dışı edilmeli.
◊ “Yakında duştan bile su yerine çedar akacak.”
◊ Şair burada “Onları tek tek yesem midemde karışacak ama önceden birleştirip yesem nasıl bir kusmuk oluşur onun tadına bakayım” demek istemiş. Üstüne biber turşusu koyup mideyi patlatmaya çalışmış. Ben bunu yesem safrakesem ağzımdan çıkıp beni döver. (Pastırmalı çiğköfteye yorumu) @mcgwaihir
On müşteriden beşi ‘Sizi sosyal medyada gördük, geldik’ diyor. Sosyal medyada popülerlik uğruna mutfak kültürümüze zarar mı veriyoruz...
Akhisar’daki Ziyafet Kuzu Çevirme’nin sahibi Cem Taşkıran’ın paylaştığı bir videoda, ‘La Casa de Papel’ dizisinin kostümlerini giyen hırsızlar, lokantadan kuzu çevirme çalıyor.
“Bizim bir de düğün salonumuz var. Bir düğünde arkadaşlarımız pastayı bu kostümle taşıyınca çok ilgi gördüler. Restoranımızda da kostümlü bir video çektik, çok iyi tepkiler aldık. Dizide karakterlerin adı Tokyo ve Berlin ya, ‘Bu arkadaşların ismi de Bursa, Adana olsun’ gibi yorumlar geldi, hoşuma gitti.
Takip ettiğim kişilerden biri Nusret’ti, yaptığı videolar çok hoşuma gidiyordu. İnsanların Instagram’da yemekle ilgili çok paylaşım yaptığını fark edince ben de videolar çekmeye başladım. Üç yıl önce de meşhurduk ama yöresel lezzetlerimizle ön plandaydık. Şimdi, on müşteriden beşi ‘Instagram’dan gördük, geldik’ diyor. Müşteriler artık farklılık istiyor.”
Bunların da modası geçer ama yerine ne gelir, geriye ne kalır? "Gastronomi yazarı Hülya Ekşigil"
Son zamanlarda, sosyal medyadaki yemek ‘gösterilerine’ kim ‘yemek terörü’ demişse çok doğru söylemiş. Keşke Ünsal Oskay hayatta olsaydı da bu lümpenleşmeyi kendi üslubuyla yorumlasaydı. Hani suböreği de dahil her şeyin ‘yalancısını’ yapıyorlar ya, Türkiye’nin yaşadığı öyle yalancı bir muhafazakârlık var. Hiçbir kültürel değeri muhafaza etmeyen, tam tersi yozlaştırıp ayağa düşüren sahte bir muhafazakârlık.
Bu, yemek kültüründe de kendini gösteriyor. İnanmayan televizyonlardaki gelinli, kaynanalı, misafirli yemek yarışmalarına baksın. Türk mutfağından bihaber kuşakların birbirlerine çemkire çemkire bir sofranın etrafında bir araya geldiği o programlar gidişatın en büyük işaret fişekleriydi zaten. Artık normal olana, geleneksel olana, gerçek olana kimsenin bir ilgisi yok. İnsanların ilgisini çekmek için daima eli artırmak gerekiyor.
Bir önceki yarışmacı sofraya aynalar koyduysa sen de o aynaların üzerine boncuk döşeyeceksin ki kendini bir iş becermiş hissedesin. Senden önce video çekenler oreoyu kekin içine koyduysa, senin de onu hamura bulayıp kızartman gerekiyor ki ‘farklı’ bir iş yapmış olasın. Görsel maskaralıklar ve malzemeyi bol bulamaç kullanmak sananlar sanıyorum bir süre daha göz kirliliği yaratacak. Her şeyin geçtiği gibi, bunların da modası geçer tabii. Geçer geçmesine de, yerine ne gelir, geriye ne kalır? Asıl soru bu.
Bu yemek videoları toplumsal değişimin bir emaresi. "Doç. Dr. Burak Onaran (Tarihçi, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyoloji Bölümü)"
Yemeklerimize ve şeflerimize neler oluyor? ‘Yemek Terörü’ adlı Twitter hesabı, geçen hafta “Halkımız artık normal sunum istemiyor. Bu olanların başka bir açıklaması yok çünkü” diye yazdı. Haklılar mı?
1970’lerin sonundan itibaren gastronomi literatüründe kullanılan bir kavram var: Yemek pornosu veya ilk çıktığı haliyle gastro-porno. Sosyal medyanın yaygınlaşmasıyla beraber epey bir kullanıcı amatör olarak gastro-pornografik içerik üretiyor. Yediklerinin fotoğraflarını paylaşıyor mesela. Yemek pornografisinde başından beri görüntü lezzeti önceliyor. Ama lezzeti büsbütün ihmal etmiyor, bize yemeğin lezzetini de muhakkak düşündürtüyor.
Bu habere konu olan örneklerdeki durumsa başka sanki. İnternette artık pek çok tuhaf yemek videosu var. Bazı şefler, internet fenomeni haline gelmek amacıyla birbiriyle uyumu en hafifinden şüpheli malzemelerle hazırladıkları yemek videolarıyla karşımıza çıkıyor. Şefin performansına odaklanıyoruz, hazırlanan yemeklerin tadını çoğunlukla hayal bile etmiyoruz. Videolarda görüntünün estetik olmasına da önem verilmiyor. Şaşırtarak dikkat çekmek amaçlanıyor.
Bu videoların dar anlamıyla yemek kültüründe bir değişimin göstergesi olduğunu sanmıyorum yani yemeklerimizde bir değişimi yansıttıklarını düşünmüyorum. Ama toplumsal bir değişimin emaresi olduğu, bu bakımdan da yemek kültürüyle dolaylı ilişkisi olduğu aşikâr.
Sosyal medyada popülerlik uğruna mutfak kültürümüze zarar mı veriyoruz
Pop kültürünün hâkim olduğu dönem öncesi çoğu şef hâlâ ilah kabul edilir. "Şef Cihan Kıpçak Zula ve Batard’ın sahibi"
◊ “Sosyal medyanın yiyecek-içecek sektörüne faydası kadar zararı da oldu. Evde yemek yapanlar, şefler ya da şef adayları için adını bu kadar hızlı duyurabilme ya da ünlü olma ihtimali, çığ gibi büyüyen bir akım başlattı. Herkes ilgi çekeceğini düşündüğü mantıklı ya da mantıksız her şeyi paylaşır oldu. Kısa yol sevdamızın sonucunda, mutfak kültürümüzle alakası olmayan pek çok unsur dünya genelindeki algımızı belirledi.”
◊ “Şefler önceden yaptıkları işin kalitesi ve sürdürülebilir olmasıyla pozisyonlarını koruyordu. Pop kültürünün hâkim olduğu dönem öncesi çoğu şefe baktığınızda hâlâ ilah kabul edilirler çünkü arkasında sadece emek, azim, düzen ve kalite vardır.”
Bastırılmış cinsel güdüler "Vedat Milor"
Gözün doysun dedirten devasa porsiyonlar. Alev. Alev ve alev! Ete alev değmemeli, külde demlenir gibi pişmeli diye bilirdik ama herhalde eski usuller yandı bitti kül oldu. Tereyağı ve tereyağı. Belki de margarin karışık. Anlamak zor. Neden bahsettiğimi anladınız. Kökleşmiş etik değerlerin ortadan kalktığı ama yeni etik değerlerin oluşmadığı ülkemizde gastronominin ulaştığı son nokta.
Bize özgü açgözlülük ve kronik acıkmışlık hissi ve bastırılmış cinsel güdüler ve şiddet duygusunun sublime edilmesi. Bunun sonucu ortaya çıkan yemek pornografisi. Futbol stadyumlarında kafa göz yarmak gibi başkalarına zarar veren cinsten değil ama sanki arada paralellik var.
Sosyal medyada popülerlik uğruna mutfak kültürümüze zarar mı veriyoruz
Birkaç videoyla popüler olmak yemeklerinizin lezzetiyle tanınmaktan daha kolay "Şef Özlem Mekik-Ziyade Fasıl’ın şefi ve işletmecisi"
Yeme içme alanında değişim, dönüşüm söz konusu. Hepimizin, yayın içeriğine karar verebildiğimiz birer mini medyası var. Böylece şefler artık çok daha görünür olabildi. Bir restoranda önünüze gelme ihtimali olmayan bir tabak sosyal medyada beğeni rekoru kırabiliyor. Buradaki beğeni kriteri farklı. Doğru mu yanlış mı diye değil, ilginç mi değil mi ona bakılıyor.”
Ekmek arası şırdan, her yemeğin üzerine çedar şelalesi, kat kat çikolata ve fıstıklar... Bu bir şov ama bu şovun ne kadarı gerçeğe yansıyor? Kuru fasulyeyi bir şov malzemesi olarak kullanabiliyor musunuz? Evetse, bunun Türk mutfağına zararı dokunur mu? Sanmıyorum. İnsanlar şovla gerçek yemek arasındaki farkı ayırabilir.
Yakın zamana kadar mekânlar şefleriyle değil, şeflerinin elinden çıkan yemeklerle öne çıkardı.
Şimdi durum değişti. Bugün Beşiktaş’a giderseniz insanların müdavimi olduğu bir dönerci dükkânının önünde uzun kuyruklar oluşturduğunu görürsünüz. Sosyal medyanın lezzeti yayma konusunda iyi bir giriş yaptığı kesin. Ama müdavimlerin sosyal medyayla fikir değiştireceklerini sanmıyorum. Yine de tabii bu, ihtimal dışı değil. Birkaç videoyla popüler olmak, yemeklerinizin lezzetiyle
tanınmaktan daha kolay.
‘Bu bir organ mafyası soygunudur’ dedi, ciğerimi istedi!
Antepli kebapçı Yalçın, drone’la uçurduğu ciğerle meşhur oldu: “Drone’la ciğer taşıdım, videoya çektim, müşteri sayımız hemen arttı. ‘Nasıl böyle bir şey yaptın’ diye sordular, ‘Düşünürseniz, her şey olur’ dedim. Geçenlerde organ mafyalı bir video çektim. Elemanımın kafasına çorap geçirdim, eline plastik tabanca verdim. ‘Bu bir organ mafyası soygunudur’ dedi, ciğerimi istedi. Ben de ‘Ciğerimi vermem’ dedim. Kaleden ciğer fırlatmışlığım da var.
Onun videosu o kadar çok paylaşıldı ki başıma bir şey gelir diye çok korktum. Ama üç ay sonra, YouTube’çular geldi, beni çektiler. Böyle şovların önemi artık daha fazla.”