Hem sağlıklı hem lezzetli yemek
Fedai Ünal
Sabah kahvaltısında akşam yemeğini düşünen bi milletin ferdiyim ben Bununla da gurur duyuyorum.
İşte bu özelliğimden dolayı bi arkadaşımla Alsancak’ta iki yumurta iki boyuz yerken öğlen ne yesek yahu diye düşünüyorduk.
Valla “Evrene düşünceni yolla mutlaka geri gelir” tezi gerçek oldu.
Zırrrr telefonum çaldı.
Arayan dostum “Fedo, Alsancakta yeni, konsepti de “sağlıklı yemek” olan bi mekan var. Adı Guna bi dene bence” dedi.
Adam sanki bizim boyozları, yumurtaları görmüş gibi sağlıklı yemek yapan restoran önerdi iyi mi...
Ne yalan söyleyeyim sağlıklı yemek kafamda hep tatsız, tuzsuz, yağsız şeyleri çağrıştırıyor.
E boyozda kesmedi zaten, telefondaki dostuma “peki denerim, öğleden sonra giderim” deyiverdim.
Saat 13.30 civarı Efes Oteli arkası Kızılay Kan Merkezinin Sokağı bitiminde Guna’ya geldim.
Çekingen çocuklar gibi kimselere görünmeden çaktırmadan dışarıda günün mönüsüne baktım.
Bir iki kahvaltı seçeneğine göz gezdirdim. Kahvaltı tepsilerini pek sevdim.
Minik minik kaselere koymuşlar reçellerini, peynirlerini. En güzeli de bunlardan istediğinizi alıyorsunuz.
İsraf, göz boyama yok.
***
Neyse ben dışarıda çekingen çocuk modundayken güzel bi hatun güleç bi yüzle “Hoş geldiniz” deyip elini uzattı. Kısa bir hoşbeşten sonra anladık ki Başak Buda ile daha önceden tanışıklığımız var.
Şöyle restoranın içini bi gezdik, Başak Hanım Guna ile ilgili küçük küçük bilgiler verirken benim aklım, tabii ki midemdeydi.
Gözüme önceden hazırlanmış karışık, minik minik porsiyonlardan oluşmuş bir tabak ilişti.
Başak Hanım daha “ne alırsınız” diyemeden “ben böyle bi tabak isterim” deyiverdim.
Masamıza oturduk sohbete başladık.
Bilen bilir, biraz patavatsızımdır. İyiyi de kötüyü de hemen diye söylerim.
Pat diye söylediğim ilk şey, mekanın dekorasyonu.
Bayıldım, desem yeridir.
Hatta sohbetin bi yerinde İtalya’da bir ara sokakta minicik bi kafede servis edilen aperolün öğleden sonraları buraya da çok yakışacağını bile dillendirdim hadsizlik edip.
Bunları konuşurken aklım yemekte, beklentimse yavan bi şey.
İşte yemeğim geldi.
***
Biraz börülce, mercimek köfte, yoğurtlu havuç, accık çeşnili soğuk şehriye salata, kabak sıyırma ve bir iki bi şey daha.
En başından beri tatsız, tuzsuz önyargısıyla gittiğimden aldığım ilk çataldan sonra “e bu çok güzel” deyiverdim Başak Hanım’a.
Güldü.
“Sağlıklı deyince aklınıza hep yavan, tatsız, tuzsuz şeyler geliyor değil mi” diye de yapıştırdı lafını
Bu konuda karşısında itirafçı oldum ben de. Yalan yok hep öyle düşündüm, anlattım da bunu...
Yediğim tabaktaki yemekler her yerde, herkesin yediği şeylerdi. Arasındaki tek fark, hepsi de usulünce, tuzu, şekeri, yağı, doğru miktarda kullanılmıştı.
Hatta en önemlisi mevsiminde yetişmeyen neredeyse hiçbir meyve ve sebze kullanılmamasıydı.
Hepsi taze, hepsi günlük. Bu coğrafyanın insanına bu coğrafyada yetişen ürünler sunuluyor Guna’da.
- Ee nedir bu Guna Başak, nasıl ortaya çıktı?
İzzet ve Rinat Araza ile birlikte sağlıklı yaşama eşlik edecek, lezzeti gözardı etmeden de bişeyler yapılabileceğini öngördük. Guna, bu düşüncelerle oluştu. Çıktığımız bu yolda konusunda uzman mönü ve beslenme danışmanlarının da desteğini aldık. Ve bu sayede 5 ay önce GUNA MUTFAK & DÜKKAN markasını hayata geçirdik.
- Guna nedir peki Başak?
Guna, evrende her canlıda bulunan 3 enerji grubunun, ki bu enerjilerin arasında olumsuz enerjiler de yer almaktadır. Guna bunların dengede olma haline denmektedir. Biz de diyoruz ki “hayat denge ister”. İşte bu sebeple hiçbir şeyi dışlamıyor, bize iyi gelen herşeyi kucaklıyor, mevsiminde ve doğal olan şeyleri insanlara sunarken asla lezzetten ödün vermiyoruz.
Kendi toprağımızın tahıllarını, meyvelerini tercih ediyor, hayata ille de şekerle tat katmıyoruz. Veganlarında, vejeteryenlerinde tercih edebileceği, kilo almak isteyende, kilo vermek isteyenlerinde, sağlıklı yaşamı tercih edenlerin de kendini ifade edebileceği bir yer yarattığımızı düşünüyoruz.
Bu sırada “tatlı” diyor Başak.
“Pek aram yok diyorum.”
Yine de geliyor masaya.
Önce nezaketten bir iki kaşık alıyorum, sonra bi ekmek banmadığım kalıyor tatlı tabağına...
Bizim neslin pek bilmediği bi usulde içine yoğurt ağırlıklı, içinde kendi kuruttukları meyve parçacıkları olan, üzerinde de taze meyvelerle süslenmiş bi tatlı.
Ben ki tatlıyı pek sevmem ama buna bayıldım. Tatlı krizine girenlere ayrıca öneriyorum.
İşte, sabah iki yumurta iki boyoz diye başladığım, suratımı buruşturarak tatsız tuzsuz bişiler beklentisiyle gittiğim Guna’da şahane şeyleri “sağlıklı” pişirilmiş ama lezzetinden de bir şey kaybetmemiş şekliyle yedim.
Yolunuz açık, eliniz lezzet dolsun.
Balık Buğulama Tarifi
Balık zamanı geldi. Pazarlarda, balıkçınızda çeşit arttı.
Görünen o ki, bu yıl bereketli bir balık sezonu olacak. Fırsatı değerlendirin, bol bol balık yiyin.
Geçen haftalarda saklama koşullarını vermiştim, ucuzladığında dondurun, yaza çıkarın yiyin. Benden söylemesi.
İşte farklı ama bir o kadar da lezzetli bir buğulama tarifi. Buyrun beraber yapalım.
Malzemeler
Balık 1.5 Kg. ( İri balık tercih edilir. Levrek, Sinarit, Trança, Granyoz kullanılabilir.)
l Bir çay bardağı zeytinyağı
l 6 adet arpacık soğan
l 2 adet havuç
l 2 adet patates
l 4 adet mantar
l 2 adet yeşil biber
l 2 adet büyük boy domates
l 1 demet maydanoz
l 20 gr kapari
l 1.5 limon
l 3 adet defne yaprağı
l 10 adet tane karabiber
l Yeterince tuz
l İki kaşık un
Yapılışı
Balıklar temizlenir ve kemiksiz fileto çıkarılır.
Fileto işleminden sonra elde edilen balık kafası ve orta kılçıklı kısmı bir tencereye alınır. Üzerine yeterince tuz ilave edilir.
Bir adet havuç, bir patates ve bir baş kuru soğan, bir adet yeşil biber küp şeklinde kesilerek ilave edilir. On, onbeş adet karabiber, bir adet defne ve en üste de bir tutam sapı ile maydanoz konulur.
Üzerine yeterince su ilave edilip balık suyu elde etmek için arada bir karıştırılarak 15-20 dakika kaynamaya alınır.
Elde edilen balık suyu dikkatlice başka bir kaba süzülür. Derin bir kaba zeytinyağı konulur.
Yağ kızınca arpacık soğanlar, patates, havuç ve en son mantar ve biber konularak pembeleşinceye kadar sote edilir. Pembeleşme aşamasında üzerine un serpilerek 2 dakika kadar daha sotelenir.
Fırın 180 derecelik ısıda hazır tutulur. Fırın kabına sote edilen malzemeler ve kapari serilir, üzerine fileto balıklar konulur. Daha sonra elde edilen balık suyu ilave edilir ve fırına sürülür.
Pişmeye 5 dakika kala çekirdekleri alınmış dilim domatesler ve limon suyu ilave edilir.
İki üç dakika demlendikten sonra servis yapılır.
Not: İyi bir lezzet ve görüntü elde etmek için balık belli bir sürenin üzerinde pişirilmelidir.