İki Yakayı Şefler Buluşturuyor
VOLKAN AKI
Yunanistan’a gidenlerin ilk andığı şey yemeklerinin güzelliği… Aslında Türkiye’ye gelen Yunanlılar için de bu böyle, çünkü; pek çok yemek ortak kültürün parçası. Türk ve Yunan şefler bir arada olunca bu daha iyi anlaşılıyor.
Yemek sosyal bağ yaratan önemli bir kültür… Siyaset ne olursa olsun komşumuz Yunanistan ve Türkiye arasındaki aslında toplumsal barışın nedeni de yemeklerle başlıyor. Kültürel yakınlığın en önemli nedenlerinden biri bu kuşkusuz… Yemekler, musakkadan imam bayıldıya, cacıktan dolmaya -isimlerine varıncaya kadarâdeta Ege’de iki yakayı birbirine bağlıyor.
Geçtiğimiz günlerde bunu günümüz trendleri içinde birleştiren bir etkinliğe katıldım. “Food and Travel San Pellegrino Gastroweekend” de Ege’nin iki yakasını; Yunanistan’ın Simi Adası ve Türkiye’den Datça temsil ediyordu… Pek çok açıdan benim için doyurucu oldu. Hem şeflerin menülerini tattım, hem de Datça’yı yeniden keşfettim, diyebilirim. Simi Belediye Başkanı Lefteris Popodaukalos ve Datça Belediye Başkanı Gürsel Uçar ile sohbet etme imkânım da oldu… Kısa kısa notlarla aktarmak istiyorum.
Seyahat ve deneyim yaşamak
Önce biraz etkinliğin felsefesinden bahsedelim. “Gastronomiye ve seyahate bakış açısı yansıtarak ülkemizin saklı kalmış güzellikleri eşliğinde bambaşka gastronomik deneyimler yaşamak, lokal farkındalıkları hayata geçirmek” olarak niteleniyor ve “Tatları keşfedin, keşfin tadına varın” mottosuyla ifade ediliyor. Datça’nın her mevsimi ayrı güzel olsa da, cennet koyların sükunetle birlikte dile geldiği sonbahar aylarının tadı bir başkaydı gerçekten… İki akşam, Yunanlı ve Türk iki şef misafirlere ayrı menüler sundu. İlk akşam yemeğimiz şef Yoldaş Sönmez’e emanetti. Yoldaş şefi Bodrum’da işlettiği 5 masalı, 30 kişilik lokantası Ent’ten tanıyoruz. Bu etkinlikte Yoldaş’ın olmasının sebebi, şefin uzun süre Datça’da yaşamış olması ve dolayısıyla da yöre malzemelerine olan hakimiyeti…
Restoranında yerel malzemelere üst düzey mutfak teknikleri uygulayarak, zaman zaman da dünya mutfaklarından esinlenerek tabaklar hazırlayan şef, aynı felsefeyle bize özel bir menü sundu. Marine üzüm, salatalık, pancar jeli eşliğinde verilen çiğ akya ile başlayan yemek, sırasıyla şöyle devam etti: Datça bademi; limon yağı; yonca ve ekşi maya ekmekle sunulan sübye, iskorpit bisk içinde yoğ urt üçlemesiyle servis edilen; mürekkep balıklı hamurla hazırlanıp ahtapot ve karidesle doldurulan mantı, dağ mantarı püresi ve köy tarhanalı kuzu jus ile servis edilen; Bafra’dan bizim için gelmiş olan karayaka cinsi kuzunun kol-kafes bölgesi, son olarak da panna cotta üçlemesi ve Datça papatyalarının jölesi ile verilen satsuma karamelli şerbet ile ıslatılmış mavi haşhaşlı revani. Tabii bu malzemelerle bu menü benim için şaşırtıcı oldu… Yeni tanıştığım şeften belki daha klasik bir şeyler bekliyordum.
Yunanlı şef Manos...
Tabii ikinci akşam menünün sahibi Yunanlı dostlar ve Simi’ye gidenlerin restoranında yemek yemeden geçmediği Manos’du… Simi Adası’nın isminin duyulmasının önemli faktörlerinden olan Manos’un ailesi de bizimle birlikteydi. Oğlu Konstantinos Magkos ve erkek kardeşi Mixalls Magkos mutfakta Simi’den getirdikleri ada malzemelerini hazırlarken, diğer oğlu Yiannis Magkos ise ev sahipliği yaptı. Kabuğuyla yenen Simi karideslerinden deniz kestanesi shot’lara, kızarmış kerevitten sarımsaklı beyaz şaraplı kara midyeye hazırladıkları yemeklerle bize keyifl i bir veda gerçekleştirdi.
Başkanları ne diyor?
Simi Belediye Başkanı Lefteris Popodaukalos ve Datça Belediye Başkanı Gürsel Uçar sık sık görüştüklerini dile getiriyorlar. Uçar, Simi’nin alışverişinin önemli bir bölümünü Datça’dan yaptığını, bu yüzden Datça ekonomisine önemli katkı sağladığını söylüyor. Aynı şekilde Popodaukalos da Türkiye’den gelen ziyaretçilerin önemli katkı yaptığını söylüyor. Adaya her yıl 600 bin turist geliyormuş, 100 bin de Türk turist geldiğini belirtiyor.
Türkiye’den gelenlerin harcama açısından önde olduğunu da ekliyor. Sadece kazanç açısından değil, uyum açısından da Türklerle olmanın daha iyi olduğunu söylüyor. Popodaukalos, kültürlerimizin yakınlığını belirtiyor ve son 10 yılda karşılıklı gidişlerdeki büyük artışa dikkat çekiyor. Gürsel Uçar ise “Balıkçılıkta iyiler, ama onun dışında her şeyi bizden alıyorlar” diyor. “Beyaz eşya, klima, sandalye takımları… Tekstil, pazardan sebzemeyve. Datça ekonomisine büyük katkıları var” diye ekliyor.