İnsanlık sağlıksız yemek arzusundan kurtulabilecek mi?
Yapılan araştırmalar, sağlıklı beslenerek 17 yıla kadar daha uzun yaşayabileceğinizi gösteriyor.
Sağlık harcamaları genelde zorunlu masraflar olarak görülüyor. Peki ömrünüze birkaç yıl ekleyebilecek olsaydınız, bunun için paranızın ne kadarını harcamak isterdiniz? Yapılan araştırmalar, sağlıklı beslenerek 17 yıla kadar daha uzun yaşayabileceğinizi gösteriyor. Peki insanlığın bu sağlıksız yemek arzusu son bulacak mı? Belki ama bu epey sürecek.
Yiyecek Düşkünlüğü Genetik Olabilir
Yağlı ve şekerli gıdalar, geçtiğimiz 200.000 yıldır bulması zor, bulunduğunda da hemen mideye indirilmesi gereken şeylerdi. Yağlar vücut sıcaklığını korumamızı sağlarken, şekerler enerji veriyor. Dahası, bu yiyecekleri tüketmek için programlanmışız.
Populer Science Türkçe'de yayınlanan çalışmanın detaylarına göre yağ ve şeker yediğimizde beyindeki ödül merkezleri çalışıyor. Bilim insanları bu yiyeceklere olan düşkünlüğümüzün ne kadarının genlerden kaynaklandığını öğrenmeye çalışıyor. Obezitenin kalıtımsal bir durum olabileceği düşünülüyor.
Bilim insanları henüz yiyecek düşkünlüğünün ne kadarının genetik, ne kadarının öğrenilmiş davranış olduğunu bilemeseler de; bu hastalıkla ilgili 100’den fazla gen saptadılar.
Önü alınamaz yeme arzusuna söz geçirmek için öncelikle bu genleri sonraki kuşaklara aktarmaktan vazgeçmemiz gerekiyor. New York’taki Amerikan Doğa Tarihi Müzesinde çalışan evrimsel biyolog Rob DeSalle’a kalırsa bu iş epey bir zaman alacak. Dengesiz beslenmeyle ilgili sorunlar orta yaşlıları etkiliyor.
Onların da çoğu zaten çocuk yapmış ve genlerini aktarmış oluyor.
DeSalle, kalp hastalıkları ve 2. tip diyabet gibi obeziteyle ilişkili hastalıklara yakalanan genç ve çocuk sayısı arttıkça, çocuk yapacak kadar yaşayabilecek olanların sayısının azalacağını düşünüyor. Bu da zararlı yiyeceklere düşkünlük genlerinin daha hızlı ayıklanmasını sağlayacak. Öyle bile olsa 100 genin tamamının ayıklanması mümkün gözükmüyor.
Dahası, obeziteyle ilgili genler ölümcül de değiller.
Orak hücre anemisine ya da kistik fibrozise yol açmıyorlar. DeSalle, bu hastalıklara yol açan kötü genler bile bunca zamandır aktarılıp durduysa o kadar kötü olmayan genlerin daha uzunca süre varlığını sürdüreceğini düşünüyor. Evrim, sonuçları milyonlarca yılda görülen, karışık bir olay. Genellikle türlerin davranışlarındaki değişikliklerin gerisinden geliyor.
Çok değil, daha 50 yıl öncesine kadar yağlar ve şekerler gerçekten hayatta kalmamızı sağlıyordu.
Ardından fast food furyası alıp başını gitti ve sadece ABD’deki obezite miktarı 1960 ile 2007 yılları arasında üçe katlandı. Harvard Üniversitesinde çalışan insan evrimi biyoloğu Katie Hinde, yarım yüzyılın “binlerce yılın birikimini değiştirmek için yeterli olmadığını” söylüyor.
Fakat
bağışıklık sistemimizde yağlı ve şekerli gıdalara genetik bir düşkünlüğü olanların hepsi şişman olup çıkacak diye de bir kural yok.
“Genleriniz kaderiniz değildir” diyor DeSalle. Mesela uçlarda bir örnek olarak fenolketonüri hastası birini ele alalım.
Bu metabolizma bozukluğunda insan vücudu fenilalanin aminoasidini parçalayamıyor ve fenilalanin içeren gıdaları (yumurta ve fıstık gibi) tükettiğinde zeka geriliği bile ortaya çıkabiliyor. Ancak bu gıdalardan uzak durarak tehlikeden de korunmak mümkün.