Sûrnâmelerde

Sûrnâmelerde "1582" Şenliği Bölüm “10”

Dönemin sosyal hayatı, günlük yaşayıştaki alışkanlıklar, çeşitli cemaat, meslek gruplan ve kişilerle ilgili sözcük ve deyimler gibi pek çok konuya ilişkin veriler içermeleri bakımından...

Sûrnâmelerde "1582" Şenliği Bölüm “10”
“Gülsüm Ezgi Korkmaz”
 
Metinde kullanılan deyimlerden bazılan , “ayaklanna kara sular [,..]indi” (15r-2 / 87), “canana can katdı” (24r-21 / 102), “ ula ma alma[mak]” (39v-6 / 125) ve “boyunlarun eğüb” (21r-9 / 97) şeklinde geçen ve günümüzde de hemen hemen aynı şekilde kullanılan deyimlerdir. Metinde geçen bazı deyimler ise günümüzde pek fazla kullanılmaz. Bakkallann anlatıldığı bölümde kullanılan “yüz kızdırmak” (39v-7 / 125) deyimi bunlardan biridir. M. Ali Tanyeri, Örnekleriyle Divan Şiirinde Deyimler adlı kitabında bu deyimi “utanmayı göze almak” (270) şeklinde açıklar. “[M]iskTne avşan uy usı verfmek]” (21v-4 / 97) deyimi de aynı şekilde pek bilinmeyen bir deyimdir. Tanyeri, bu deyime “tavşan uykusu vermek” olarak yer verir ve deyimi “yalancı vaatlerle aldatmak” (230) şeklinde açıklar. Metinde, nahılların geçişinin anlatıldığı bölümde kullanılan “sa alma gül[mek]” (1 lr-7 / 81) deyimi ise “ciddî gibi görünen sözlerle alay etmek” anlamına gelmektedir (Tanyeri 217). Sûmâmede aynca, bugün gündelik dilde kullanılmayan “fır atı râygân düşür[mek]” (10r-10 / 80), “hasedinden göbeği bur[ulmak]” (412-1 / 127), “izin azıtmak” (10r-10 / 80), “kirpiğine salındırma[mak]” (9v-17 / 79), “sinek gibi burnuna gir[mek]” (39v-3 / 125) gibi çok sayıda deyim bulunur.
 
Sûrnâme-i Hümâyûn bu üslûp özelliği bakımından “takvim” türüne benzer. Fuat Köprülü, Kayıkçı Kul Mustafa ve Genç Osman Hikâyesi' ni yayımlarken bu tür bir eserden yararlanmıştır. Yazar, bu çalışmasındaki bir dipnotta, bu ve benzeri eserlerin nitelikleri ile ilgili bazı bilgiler verir. Köprülü, eserlerden bazılan için takvim sözcüğünü kullanır; ancak bu sözcüğü benzer özellikler gösteren eserleri kapsayan bir tür ismi olarak düşünmemiştir (7). Köprülü, müneccimlerin her yeni yıla girmeden önce zâyiçe yazması geleneği bulunduğundan söz eder. Buna göre takvimin, zâyiçe yazma geleneğinden, yani bir tür yıldız falından doğduğu düşünülebilir. Bu metinlerde, yıldız falına göre belirli meslek gruplarının, cemaatlerin ya da kişilerin o yıl içinde yapacağı, yapması gereken ya da tersine kaçınması gereken işler sıralanır. Metinlerin anlatımındasöz konusu meslek grupları ve tiplerle ilgili sözcük, deyim ve kavramlarla çeşitli söz oyunları yapılır. Dolayısıyla, bu metinlerinde çok sayıda meslek grubu, sosyal sınıf ve tip çeşitli yönleriyle yansıtılır. Aynı üslûpla yazılan ve genellikle toplum yaşayışını ve görgü kurallarını mizahî bir dille anlatan metinler “takvim” olarak tanımlanabilir.  
 
Dönemin sosyal hayatı, günlük yaşayıştaki alışkanlıklar, çeşitli cemaat, meslek gruplan ve kişilerle ilgili sözcük ve deyimler gibi pek çok konuya ilişkin veriler içermeleri bakımından takvimler kültür tarihimiz açısından değerli metinlerdir. Bu tür eserlerin yazıldıklan dönemdeki yaşam tarzıyla çok önemli bilgiler içerdiğine ilk kez Fuat Köprülü değinir. Yine bir takvim metni olan Zâtî’nin Letâyiffm yayma hazırlayan Mehmed Çavuşoğlu da, eserin giriş kısmında takvim türü hakkında bilgiler verir. Yazar, “mizâhî takvinf’in, şehrengiz gibi Türk edebiyatında 16. yüzyılda ortaya çıkmış bir tür sayılabileceğini belirtir (145). “Takvim”, Âşık Çelebi tarafından da edebî bir tür olarak adlandırılmıştır. Âşık Çelebi, tezkiresinin “Va yî-i Evvel” ve “Na ühl” maddelerinde takvim türünden söz eder. Yazar, Va yî için “[ve] resâ’il-i inşâdan bir ta vimi vardur. Nâ ühînü ta viminü me’ âzı oldur ammâ Na ühı da ı sebk ü şifin ü mu ta ar eylemişdür” der. Bu açıklamadan sonra söz konusu takvimden uzunca bir bölüm alıntılanmıştır (Kılıç 462).
 
AŞÇILIK MESLEĞİ HAKKINDASûrnâme-i Hümâyûndun üslûp bakımından takvim metinlerine benzediğinden söz edilmişti. Bu üslûp benzerliğinin görülebilmesi için sûmâmenin bir takvim metniyle birlikte incelenmesi gereklidir. Ancak böyle bir inceleme bu çalışmanın sınırlarını aşacağından, takvim üslûbunu örneklemesi bakımından Zâtî’nin Letâyifı’nden bazı parçalar seçilmiştir. Mehmed Çavuşoğlu’nun yayma hazırladığı bu metinden seçilen parçalarda çeşitli meslek grupları ve tiplerle ilgili sözcük, deyim ve kavramlarla çeşitli söz oyunları yapılmıştır:
 
Sûrnâme-i Hümâyûn, üslûp bakımından takvim metinlerine benzer. Bu nedenle içinde kelimelerin çoklu anlamlarıyla yapılan söz oyunları ve çok sayıda deyim bulunur. Bu anlamlardan biri ya da birkaçı sözü geçen konunun (esnaf grubu, sınıf, tip vs.) özellikleri ile ilgisi kurulabilecek şekilde, diğerleri de benzer ya da karşıt anlamlarda kullanılır. Sûrnâme, genel olarak çok uzun cümlelerden oluşan Osmanlı düzyazı metinlerine göre kısa sayılabilecek cümleler ve iç kafiye kullanılması bakımından da takvim metinlerine benzerlik gösterir.Terzilerin geçişinin anlatıldığı bölümde terzilik mesleğiyle ilgili “iğne”, “iplik”, “yaka”, “yüz” ve “astar” gibi sözcüklerin birden çok anlama gelecek şekilde kullanılması, sûrnâmenin üslûp bakımından takvim metinlerine benzemesine örnek gösterilebilir.
 
İntizâmî terzi esnafında 300 kadar genç güzel “oğlan” bulunduğunu söyler ve bunları şöyle betimler: “ve ol mihr-i cihânu mâh-i taban iki ya ayı bir yere getürmez b -çâresi * ve bi-l-cümle /8/ iğneden ipliğe dek orub tefa u eyledüm bir âfet imişki ‘ayn: yüzi estârı 191 belürmez yeler âvâresi ço ” (12v / 84). Görüldüğü üzere betimlemede “iki yakası bir araya gelme[mek]”, “iğneden ipliğe dek sor[mak]” gibi terzilik mesleğini anımsatan sözcüklerle kurulan deyimler kullanılmıştır.  Sûrnâmenin, kısa cümleler ve iç kafiye kullanılması bakımından da takvim metinlerine benzerlik gösterdiğinden söz edilmişti. Döşekçilerin geçişinin anlatıldığı bölümde daha önce örneklenen söz oyunlarının yanı sıra, iç kafiye kullanımı ve cümle yapısının kısalığı gözlemlenebilir:
 
âmeden-i cemâ’at-i pister-füröşân andan o ra döşekçiler geldiler müşteri ârzüsıyla boyunların eğüb ın-i kesâdda başları ya dı da ve bir ac gün bâzârlan yürimese â ib fırâş olub gözleri döşekde deger-i behâda ona çı mayan metâ’ı yüzlü deyü atarlar ve gözi ba lu olan derdmendi oldun oldun elleyüb yü gibiatarlarrüstâyT ve beledi demeyüb cümlesi sipâhiyâne geyinüb uşandular ve mu âbele-i pâdişahide enva’-i uşü’lagelüb uzü’labir ayli döşendiler (42v/129; vurgular benim)
 
ÇORBALARÖrneklerde de görüldüğü üzere sûmâme metni üslûp bakımından takvim metinlerine benzer. Metinde kelimelerin çoklu anlamlanyla yapılan söz oyunlan ve deyimler bulunur. Ancak yazıldıkları tarihte canlılıklannı koruyan ve içerdikleri çoklu anlamlar belki de herkesçe anlaşılabilen bu sözcük ve deyimlerin bugün tam olarak anlaşılabilmesi zordur. Bu durum sûmâmeyi anlaşılması oldukça güç bir metin hâline getirir. Yazar yalnız gördüğünü anlatmamış, gösterilerin kayda geçirilmesinde özgün bir edebî bir dil oluşturma kaygısı gütmüştür. İntizâmî’nin bu dili oluştururken, anlattığı konuyu çağrıştıran sözcük ve deyimleri kullanması kendisinin dolayısıyla da yaşadığı dönemin dil ve edebiyat anlayışını yansıtır. Sûrnâme-i Hümâyûn genel olarak değerlendirildiğinde, İntizâmî’nin gündelik dile daha yakın olduğu anlaşılan bir dil kullandığı söylenebilir.
 
İntizâmî, Âlî’nin aksine şenlikle ilgili olayları daha ayrıntılı bir biçimde aktarmıştır. Şenlik sırasındaki organizasyon bozuklukları ve kavgalar gibi bazı aksaklıklar Âlî sûmâmesinde yer almazken Sûrnâme-i Hümâyûn ’da ayrıntılarıyla anlatılmıştır. Gelibolulu Âlî, bir iki istisna dışında (davet mektuplarının yazılışı)
 
“kusursuz Osmanlı” imgesini zedeleyebilecek olayları anlatısına almamıştır. Bu anlamda Âlî’nin sözü edilen Osmanlı imgesine daha yakın bir söylemi benimsediği ve bunu sûmâmenin (konularına göre bölümlere ayrılmış) biçimine de yansıttığı söylenebilir. İntizâmî de anlatısında Osmanlı Devleti’nin “gücünü” ve “zenginliğini” vurgular ve sık sık abartılı betimlemeler yapar; ancak Âlî gibi sûrnâmeyi “kusursuz Osmanlı” imgesini yansıtma kaygıyısıyla yazmadığı söylenebilir. İntizâmî’nin anlatımı, zaman zaman şenlikteki gösterileri anlatmayı bırakıp, yine aynı konuyla ilgili başka hikâyeler ya da gözlemler aktarması bakımından da Âlî’nin düzenli anlatımından oldukça farklıdır.
 
Sûrnâmelerde Esnaf Alayları
Esnaf alayları 1582 şenliği sûmâmelerinde en geniş yer ayrılan etkinliktir. Bu bölümde, esnaf alaylarının sûmâmelerde ne şekilde anlatıldığı İncelenmektedir. Metinlerdeki anlatımların büyük bir kısmını oluşturan esnaf alaylarının öneminin anlaşılabilmesi amacıyla, ilk alt başlıkta bu alayların şenliklerdeki yeri ve genel nitelikleri üzerinde durulmaktadır. İkinci alt başlıkta ise, esnaf alaylarının iki sûmâme metnindeki anlatım biçimleri ele alınmakta ve metinler arasındaki farklılıklar İncelenmektedir.
 
YÖRESEL MUTFAKLARSûrnâme yazarlarının ele aldıkları konuyu nasıl farklı şekillerde işlediklerinin gösterilebilmesi için iki metinde de kahveci esnafının anlatıldığı bölümler örnek olarak seçilmiştir. Yazarların esnaf alaylarının anlatımında nasıl bir yöntem izlediği, metinlerde ne gibi ayrıntıların öne çıkartıldığı metinlerden yapılan alıntılarda gösterilmeye çalışılmıştır. Metinler ayrıntılarıyla açıklanmış ve bu ayrıntılardan yola çıkılarak dönemin kültür edebiyat hayatına ilişkin bazı değerlendirmeler yapılmıştır.
 
A. Şenlikte Esnaf Alayları
Şenlik hakkında yazılmış çeşitli kaynaklarda anlatıldığına göre, esnaf alaylarının geçit törenleri 1582 şenliğinde önemli bir yere sahiptir. Esnaf bu törenler sırasında yaptıkları işleri, hünerlerini sergiler, meslekleriyle ilgili gösteriler yapar ve padişaha hediyeler sunardı.
 
Nitekim, 1582 şenliği üzerine yazılmış iki sûmâme metninde de, esnaf alaylarının geçişi, anlatıların önemli bir kısmını oluşturur. Metin And’m verdiği bilgilere göre Nakkaş Osman da 148 esnaftan 110’unu resimlemiş, her birini sultanın önünde ve loncaların olduğu kesimde olmak üzere iki kez göstermiştir (234).
 
Şenlik hakkında yazılmış diğer metinlerde de bu konuya geniş yer ayrılmıştır. Özdemir Nutku’nun PolonyalI gezgin George Lebelski’den aktardığına göre, Lebelski, anlatısında binden fazla esnafın mesleklerine ilişkin gösteriler yaparak geçtiğinden söz eder (“Eski Şenlikler” 111). Metin And ise, Sûrnâme-i Hümâyûn ’da ve şenliği izleyen yabancı gezginlerden Haunolth’un metninde esnaf alaylarının anlatımını karşılaştırır: 1582 şenliğinde esnaf alayı şenliğin her kesimi için olduğu gibi çok zengin ve görkemliydi. Surname-i Hümayun bunların 148’ini göstermiştir. Haunolth’un anlatısında 179 esnaf vardır, bunlar içinde Surname-i Hümayun''un saydığı oyuncular da yer almakta, sayılmamış olanlar da bulunmaktadır. (Osmanlı Şenliklerinde Türk... 234 
 
Mehmet Arslan’m verdiği bilgilere göre, şenliklerde her esnaf loncası kendi meslekleriyle ilgili sahneler gösterdikleri bir geçit düzenler (219). Âlî sûmâmesi şenliği konularına göre gruplandırarak anlattığından, bu alayların günlük organizasyonu ve geçiş sırasıyla ilgili veriler içermez. Sûrnâme-i Hümâyûn’da ise şenlik gün gün ele alındığından, bu metinde esnafın geçiş sırası da izlenebilir. Ancak çoğunlukla birbiriyle ilgisiz meslek dallarının arka arkaya gösteri yaptığı bu alaylardaki geçiş sırasının neye göre (hiyerarşi, önem vb.) organize edildiği konusunda yoruma ulaşmak zordur.
 
Robert Elliott Stout, esnaf loncalarının geçişinin festivalin geneli gibi organize edildiği görüşündedir. Yazara göre, izleyicinin ilgisini canlı tutmak için bu geçişlerde sürekli bir değişiklik ve birbirine uymazlık vardır (250).Mehmet Arslan, esnafın bu gösterilerde hüner ve yenilik gösterme yarışına çıktığını belirtir. Yazar, alayların Osmanlılar’m sanat ve teknolojide ulaştıkları başarıyı ortaya koyması bakımından önemli olduğu görüşündedir:
 

ETLİ YEMEKLER

Bu alaylarda esnaf birbiriyle üstünlük yarışına çıkmışlardı. Her biri kendi meslekleriyle ilgili daha güçlü ve teknolojik bakımdan en şaşırtıcı, akıl almaz buluşları göstermeye çaba sarfediyorlardı. Bu bakımdan esnaf alaylarının incelenmesi o yüzyıllarda Osmanlılar’ın gerek sanat gerek teknoloji bakımından ne aşamada olduklarını göstermesi bakımından önem taşımaktadır. {TürkEdebiyatında Manzum... 219)
 
Geçirin sonunda her esnaf grubu padişaha meslekleriyle ilgili değerli armağanlar verir. Padişaha sunulan hediyelerin (pîşkeşlerin) daha önceden belirlenen bir ölçü ve biçime göre verilmesi dikkat çekicidir. Hediyelerin bile önceden belirlenen bir düzene göre sunulması, şenlikte ve daha sonra şenlikleri birer edebî anlatıya dönüştüren sûrnâmelerde yaratılmaya çalışılan “Osmanlı düzeni” imgesiyle ilişkili olmalıdır. Suraiya Faroqhi, Osmanlı Kültürü ve Gündelik Yaşam adlı kitabında şenliğin bu politik yönüne dikkat çeker ve esnaf alaylarının taşıdığı politik mesajlar üzerinde durur.
 
 
 


Türk Aşçı Haberleri Ve Güncel Mutfak Haberleri Not::
Eğer sizde mesleki haberinizin yada tarifinizin web sitemizde yayınlanmasını istiyorsanız; "Haberini Yada Tarifini Paylaş" sayfamızdaki kriterlere uygun bir şekilde uygun içeriklerinizi bize gönderebilirsiniz. Türk Aşçı Haberleri internet sitesinde yayınlanan yazı, haber, röportaj, fotoğraf, resim, sesli veya görüntülü şair içeriklerle ilgili telif hakları www.turkascihaberleri.com 'a aittir. Bu içeriklerin iktibas hakkı saklıdır. İlgili haber kopyalanarak başka bir site tarafından yayınlanmaya ihtiyaç duyulduğu takdirde kaynak gösterilerek ve web sitemize link verilerek kullanıması mümkündür.


  • Facebook'ta paylaş

Bu Habere Yorum Yap

Benzer Haberler