Tulumba Tatlısı Tarifi

Tulumba Tatlısı Tarifi

Evliya Çelebinin kayıtlarında ve Osmanlıda Tatlının yeri 17. yüzyıl seyyahlarından Evliya Çelebi, İstanbul’daki envai çeşit tatlıcı esnafının belli başlılarından şöyle söz eder:

Tulumba Tatlısı Tarifi
Tulumba Tatlısı Tarifi Malzemeler
 
*  2,5 su bardağı un
*  1 çorba kaşığı ince irmik
*  1 çorba kaşığı nişasta
*  5 yumurta
*  1 küçük paket margarin (1 parmak genişliğinde parça ayrılacak: 100 gr.)
*  3 su bardağı şeker
*  2 su bardağı kızartma için zeytinyağı veya ayçiçek yağı.
*  1 /4 limon suyu 
 
Tulumba Tatlısı Tarifi Yapılışı:
Şeker, 3 bardak su ile kaynatılır.
Üzerinde biriken köpükler alınıp, limon suyu konur.
Koyulaşınca ateşten alınır.
 
Bakır bir tencereye 2,5 bardak su, margarin, 1 tutam tuz konup kaynatılır.
Elenmiş un, irmik, nişasta ilave edilip karıştırarak pişirilir.
Tencereye yapışmayacak duruma gelince ateşten alınır.
Ilınınca yumurtalar birer birer kırılır.
1 kaşık da şuruptan katılıp karıştırılır.
 
Hamur, ucuna tırtıllı huni takılmış krema torbasına doldurulur.
Isıtılmış yağa 4 5 cm boyunda sıkılıp iki bıçakla kesilir.
 
Tava sallanarak pembe renkte kızartılır.
Fazla yağı çekmesi için kağıt üzerine çıkarılır.
Sonra şuruba atılıp karıştırılır.
5 dakika sonra tabağa alınır.
 
Türk Aşçı Haberleri İlgili Tarif İçin Alternatif Tavsiye;
Türk Aşçı Haberleri Olarak İnternet üzerinde yapmış olduğumuz bir araştırmada siz takipçilerimize layık bulduğumuz “Tulumba Tatlısı” ile ilgili alternatif bir videonun sunumundan da faydalanabilirsiniz. 
 
 
Türk Aşçı Haberleri Olarak;
Türk aşçı haberleri olarak sizler için hazırlamış olduğumuz bu nefis ve lezzetli yemek tariflerini denediğinizde yorumlar bölümünde sizlere daha iyi hizmet edebilmek amacı ile düşüncelerinizi yazarak bizimle paylaşırsanız seviniriz.
 
Evliya Çelebinin kayıtlarında  ve Osmanlıda Tatlının yeri
17. yüzyıl seyyahlarından Evliya Çelebi, İstanbul’daki envai çeşit tatlıcı esnafının belli başlılarından şöyle söz eder: 
 
Zerdeciler Esnafı: Dükkân 15, neferât 30, pirleri Muâviye’dir. İlk defa zerdeyi bu zât, Hz. Hamza şehit olduğu gün matem yemeği olması için kırmızı kan gibi safran ile boyayıp Peygamberimizin huzuruna getirdi. Övülmedi, aksine yerildi. Acem memleketinde Muâviye’yi sevmedikleri için yemeğini de yemezler, zira Muâviye’nin, gizliden Ehl-i beyte garazı vardır derler, ama gariplik bu ki Arnavutluk’ta da Muâviye’yi sevmediklerinden mavi esvap giymeyip zerde aşı yemezler, yiyeni de sevmezler.
 
Pâlûdeciler Esnafı: Dükkân 15, nefer 55, pirleri (…), Selmân belini bağladı, kabri (…) dedir. Bunlar da dükkânlarını donatıp şekerli taze pâlûde satarak silahıyla ubûr ederken “Görmeyi artırır eder. Besleyici pâlûde” diyerek geçerler. 
 
Aşurecileri, köftercileri (pekmezli sucuk), şekercileri, hele ki helvacıları hiç saymıyorum bile… Çünkü helvacılarla helva çeşitleri başlı başına bir konu, bir dalarsam çıkamam maazallah!
 
Osmanlı’nın “muhteşem” tatlıları
Osmanlı sarayında helvalar haricinde baklava, reçel, rub (marmelat) ve macun türünden çeşitli tatlılar imal edilirdi. Burada üretilen hamurlu tatlıların en önemlisi, kayıtlarda bazen rikak bazen de baklava olarak geçen rikak baklavasıydı. Osmanlı’da kayıtlara geçtiği ilk tarih 1473 olan baklava, iftar ve bayram sofralarının vazgeçilmezleri arasında yer alırdı. Ulûfe ödemelerinin yapıldığı günde ve Ramazan ayının on beşinde Hırka-i Şerîf ziyaretinin ardından yeniçerilere de dağıtılırdı. Rikak baklavasının yufkaları sadeyağla kızartılır, yeniçerilere sunulanında tatlandırıcı olarak büyük miktarda bal ve çok daha az oranda şeker kullanılıp içine badem katılırdı. 
 
Eski İstanbul konaklarında baklava tepsisine en az yüz tane yufka konurmuş ve ziyafette konuklar yarım metre yukarıdan altın bir lira bırakırmış. Bırakılan para, yufkaların inceliği ve kıtırlığı sayesinde dibi bulursa ne âlâ! Ev sahibi gururla göğsünü kabartıp parayı aşçısına ödül olarak verirmiş, baklava yenmeye değer bulunurmuş yani… Yok, eğer para baklavaya saplanırsa aşçıbaşının vay haline! Tepsi derhal mutfağa yollanır, ev sahibi kendisini rezil olmuş sayarmış! 
 
Bu hikâye genelde son dönemlere atfedilse de Evliya’da da aynen geçiyor. Ünlü seyyahımıza göre, iyi bir baklava bir kağnı tekerleği kadar büyük ve de kat kat olmasına rağmen ufacık bir paranın ağırlığıyla çökecek kadar yumuşak olmalıydı ve Belgrad baklavaları aynen bu anlattığı gibiydi. 
 
Sarayda sıkça yapıldığı tespit edilen diğer hamur tatlısı ise kadayıftır. İlgili kayıtlarda kadayıftan kadayıf-ı hassa olarak bahsedilmesi ve tatlının Vâlide Sultan ve Hünkâr için yapıldığına vurgu yapılması, bu tatlının sarayda az sayıda kimse tarafından tüketilebildiğini göstermektedir.
 
Zerde, saray halkının tamamının yeme imkânı bulduğu bir nişasta tatlısıdır. Zerde yapımında pirinç, şeker ve nişastadan başka, renk verici safran, öğütülmüş fındık ve badem kullanılmaktadır. Mutfak defterlerinde paluze ve peltelere vurgu yapılmakla birlikte, çeşit ve içerikleri belirtilmemektedir. 
 
Osmanlıların içinde pirinç unu, süt ve şeker olan her karışıma muhallebi dedikleri anlaşılmaktadır.Fatih Sultan Mehmed dönemi mutfak defterlerinde muhallebi için tavuk alındığı kayıtlıdır. Tavukla yapılan bu muhallebinin, tavuk göğsü olduğu söylenebilir. 
 
15. yy. Fransız Broken’ nin kayıtlarında;
“Surname-i hümayun” Dügün senliklerinde (Bursa uludağ) kesiş dağındaki 7 ayrı gölden sarayın buzcuları tarafından getirilen buzlar ile  istanbulda dondurma yapıldığı, ve saray elit tabakası tarafından tüketildiği  avrupada ise ilk defa bundan 200 sene sonra dondurmanın ortaya çıktığı gözükmektedir. 
 
Ünlü Romalı gurme Marcus Gavius Apicius ;
Arcus Gavius Apicius Eseri “De re conquinaria libri decem”de bildiğimiz tavuk göğsü tarifini neredeyse aynen verir: “Yeni kesilmiş bir tavuğun göğüs etleri didiklenir ve kaynamakta olan süte katılarak pişirilir. Tokmakla dövülerek iyice ezilen tavuk göğsüne tat vermesi için bal, koyulaşması için de çekilmiş badem eklenir.” Yüzyıllar boyunca Avrupa’da blancmange adıyla yapılan tavuk göğsü, ortaçağın sonlarında birden yok olsa da İstanbul’da yapılmayı sürdürmüş ve hatta tatlının bir de Türk usulü bir türü daha yani “kazandibi” ortaya çıkmış. 
 
Ne kadar tatlı çeşidi varmış diye merak edenlere küçük bir bilgi: Kanûni Sultan Süleyman’ın oğulları şehzade Bâyezid ile Cihangir’in sünneti ve kızı Mihrimah Sultan’la Rüstem Paşa’nın evliliği nedeniyle yapılan 27 Kasım 1539 Perşembe günü başlayan ve 13 gün süren sur-i hümayunda 117 çeşit ekmek, yemek ve tatlı ikram edilmiş. Şenliğin kına gecesinde 53 çeşit tatlı ve şekerli kurabiye varmış. Varın gerisini siz düşünün!


Türk Aşçı Haberleri Ve Güncel Mutfak Haberleri Not::
Eğer sizde mesleki haberinizin yada tarifinizin web sitemizde yayınlanmasını istiyorsanız; "Haberini Yada Tarifini Paylaş" sayfamızdaki kriterlere uygun bir şekilde uygun içeriklerinizi bize gönderebilirsiniz. Türk Aşçı Haberleri internet sitesinde yayınlanan yazı, haber, röportaj, fotoğraf, resim, sesli veya görüntülü şair içeriklerle ilgili telif hakları www.turkascihaberleri.com 'a aittir. Bu içeriklerin iktibas hakkı saklıdır. İlgili haber kopyalanarak başka bir site tarafından yayınlanmaya ihtiyaç duyulduğu takdirde kaynak gösterilerek ve web sitemize link verilerek kullanıması mümkündür.


  • Facebook'ta paylaş

Bu Habere Yorum Yap

Benzer Haberler